Haberler

Yıkımdan önce sanatçılar devrede

Tarih: 12 Mayıs 2011 Kaynak: Radikal Yazan: Selcen Aksel
Galatasaray'daki terk edilmiş bina 15 günlüğüne bir sanat mekanı oldu. Ressamlar, grafiti sanatçıları ve bağımsız inisiyatifler, binanın altı katına yayılan etkileyici bir sergi oluşturdu. Bugün açılan sergi bitince, bina yıkılacak!

Kaosun içinde yürüyoruz. Özel yaşamımızda ve tüm dünyada yıkım var... Ve birilerinin bu konuda söyleyecek sözü: Yıkım 2011 başlıyor! Bugün açılacak sergi ve yan etkinlikleriyle ‘yıkım' kavramına odaklanan bu sanat eylemi, ülkemizden ve dünyadan sanatçıların katılımıyla gerçekleşiyor.

Koordinatörlüğünü Rafet Arslan ve Alper İnce'nin yaptığı serginin fikri 2010 yazında Sürrealist Eylem Türkiye (SET) inisiyatifinin toplantılarında ortaya çıkmış: Olan bitene seyirci kalmamak için yıkıma tüm çıplaklığıyla, özgürce bakarak farkındalık yaratmak...

‘Yıkım 2011'de işin yürütücülüğünü SET üstleniyor. ‘Sergi', tamamıyla bağımsız olarak; sponsorsuz, kolektif bir çalışmayla, gönüllülük esasıyla gerçekleştirilmiş. Sergi mekanının da sözü var bu sergide; kentin rant, eğlence, karmaşa, kaybolma, kendini bulma merkezlerinden birinde kendi birikimiyle bugüne gelen bir bina bu. Son derece bakımsız, harap bir haldeyken, sergi için imeceyle hazırlanmış. Tam yedi kamyon moloz çıkmış çalışmalar sırasında. Serginin son bulmasıyla hostele çevrilecek olan bu altı katlı yer yıllar içinde çok farklı kişilere ev sahipliği yapmış. Son olarak travestilerin yaşadığı bina, yıkıcı değişimin ve eski misafirlerinin izlerini hala taşıyor. Ve bu haliyle, serginin ana konseptiyle de doğrudan örtüşüyor. ‘Yıkım 2011', mekan olarak burayı seçmesiyle ayrıcalık kazanıyor bu nedenle.
Sergi mekanla çok sağlam biçimde buluşuyor. İşlerin çoğu, doğrudan sergi için üretilmiş. Sanatçılar, mekanı aylar öncesinden tanıyarak işlerini üretmişler ve bu sergiye yansıyor. Bir sanat galerisi ya da müze yerine burada yapılması da, sanat gündeminde etkili bir yere taşıyor ‘Yıkım 2011'i. Alışılmış bir sergi düzenlemesinden ötede, bir ifade biçimi olarak güncel sanata boyut katan bir sunum. Genç sanatçılardan usta isimlere, farklı disiplinlerden sanatçılar bir araya gelmiş. Aynı zamanda, farklı duruşlarıyla tanıdığımız, yeraltı kolektifleri de var. Böylece sergideki işler; güncel sanatın farklı tekniklerine, kağıt üzerine işlerden, grafittiye uzanıyor.

Bir kavram olarak ‘yıkıma' yaklaşımlarında sanatçıların kimi zaman bireysel öykülere, kimi zaman toplumsal saptamalara yöneldiği görülüyor.

Banyoda da iş var tuvalette de
İşler, mekanın altı katında duvarlara, odalara, tuvalet, banyo, mutfak ve merdiven altlarına dağılmış. Mert Ülkümen'in ‘Tanrılar Üzerimize İşiyor' adlı işi, hemen girişte, kafanızı kaldırıp yukarıya bakmanız yeterli görmek için. Yeşim Şahin'in aynı kattaki işi ‘Çekirdek Aile/Nuclear Family', yerleştirildiği yerle de dikkat çekiyor, kutsallaştırılmış bir imgede, zoraki bir varoluşun izi. Fulya Çetin'in üst katlarda yer alan işinde olduğu gibi, bir sanatçının kişisel tarihinden yüzleşmeler öne çıkabiliyor; sanatçı çocukluk arkadaşının yıkılmış evinin imgeleminden desen ve fotoğraflarını, somut yıkım parçalarıyla sunarak yaptığı mekan düzenlemesiyle katılıyor bu sergiye.

Londra Sürrealist Eylem grubu, ‘yıkım' kavramına kendi bakışını katıyor. İmparatorluğun kalıntılarından sıradan insanın evinden kalanlar, yasak levhaları. Bounty Kill Art Group, kutsallaştırılmış ve popüler ne varsa, eski gravürlere küçük ama hınzırca, mizahi müdahelelerle yer veriyor işlerinde; kabullenilmiş bazı simgelerin aslında nasıl bu kaosu besleyerek varlığını sürdürdüğünü gösteriyor. Serra Behar'ın ‘Cennet Kuşu' da transparan bedeniyle zorlukla kanat çırpmakta.
Üçüncü katta sergi süresince eski moda bir chat programıyla ‘sakıncalı' sitelere gönderme yapılıyor; mekanın hafızası travesti randevuevi olduğu zamanı hatırlıyor, toplumsal cinsiyet kavramıyla, bu işle kendi yıkımıyla yüzleşiyor. Namahrem adlı bu interaktif iş, Tayfun Serttaş'ın. Özgür Çimen, mutfaktaki feminist göndermeler taşıyan enstelasyonuyla farklı bir anlatı geliştiriyor. Bülent Demirağ'ın ‘İnfilak' adlı heykeli, insan figürünün doğrudan kullanıldığı, fakat bakan kişinin kendi yıkımını çağrıştıracak bir iş.

Fantom'un mekan enstelasyonu Fahreneit 451'e gönderme yapıyor.Alper İnce ise, 1937'de Ankara'da yapılan nükleer tatbikattan, dönemlerin değişen zihniyetlerine, yabancılaştırıcı olduğu kadar çevreleyici bir etkiyle buradan bakıyor. Graffiti sanatçısı cins, güçlü çizgileriyle medeniyetten öcünü alan mutantları anlatıyor, evet, mutantlar da yıkımını yaşıyor ve Nuh'un gemisine insanları bindirmek istemiyorlar... Merve Morkoç, etkili bir işle burada: kendi kanını içen genç sanatçı... Üstelik işi, hemen karşıda, Mısır Apartmanı'nda süren kişisel sergisiyle de paslaşıyor.

Merdiven duvarlarında bir resim
Mekanda, çarpıcı bir ayrıntı var: eskiden kalma, iki kat merdivenin yan duvarınca uzanan bir duvar resmi. Rad ile Wide kod adları olan sanatçıların iş. Hikayesi, bürokratla generalin hayvan ırkının temsil eden bir arkadaşı bıçaklayıp masayı devirmesiyle başlıyor. Daha sonra kaosun ilk belirtilerine, uzaya, yukarıya doğru çıkıyor.

Mekanın dokusunun korunması, farklı tekniklerde ve disiplinlerdeki işlerin bu mekana dahil olarak bütünü oluşturmaları etkileyici. Tek tek okunmaları da farklı etkileşimlere girmeleri de söz konusu. Kavramsal bir ele alışta önemli ölçütlerden biri, malzemenin anlatının önüne geçmemesi. Bu sergide mekan, işler, birlikte konuşarak üreten sanatçılar ile kendi iç dengesini bulmuş. Serginin hafızası, soruları, şaşırtmacaları, provokatif yanları, düşkırıklıkları var. Yıkım, yok edileni olduğu kadar, hâlâ var olanı da içeriyor ve anlatıyor.

Yıkım 2011, Akarsu Sokak no:2'de 27 Mayıs'a kadar görülebilir. İstiklal Caddesi'nde, Mısır Apartmanı'nın hemen arkasındaki sokak.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.