Haberler

Toplumsal risklerden bireysel güvenlik takıntısına...

Tarih: 8 Haziran 2006 Kaynak: Birgün Yazan: Ebru Firidin Özgür
Günümüz kent yaşamının giderek daha da güvenliksiz hale geldiği her fırsatta vurgulanıyor. Özel güvenlik şirketleri kentlerde kol geziyor. Ancak güvenlik muğlak bir kavram ve doğrudan adi suçlar ile bağlantılandırılıyor. Hırsızlık ve kapkaç olayları en fazla gündeme getirilenler. Oysa kent yaşamında gizli tehlikeler de var; her an karşı karşıya bulunduğumuz doğal ve yapay riskler...

Güvenlik takıntılı bir toplum haline getiriliyoruz, ancak yalnızca kişisel güvenlik söz konusu olan. Kapıda bekleyen bekçiler ve güvenlik kameraları can simidi oluyor. Yalnızca “kapalı siteler” ve bunların türevleri değil, kamusal alanlar da güvenlik kameraları ile 24 saat gözetim altında tutuluyor. Adi suçları ve izinsiz gösterileri engellemede, kameralı gözetim sistemleri caydırıcı bir etken olarak değerlendiriliyor. İstanbul’da MOBESE sistemi, bunun için kuruldu. Valilik tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde faaliyete geçirilen “kent bilgi ve güvenlik sistemi” larak tanımlanan MOBESE’nin kapsamlı bir altyapısı, teknolojik donanımı var. Hedefi ise İstanbul’da asayişi sağlamak, acil durumlarda polis, itfaiye, sağlık güçlerini gerekli donanımla, koordinasyon içinde ve en kısa sürede harekete geçirmek olarak tanımlanıyor. Dünyadaki pek çok metropolde, asayişi sağlamak, afet, kaza, izinsiz gösteri ve karmaşa durumlarında müdahale edebilmek için benzeri sistemler bulunmakta, kamusal alanlar 24 saat gözetim ve denetim altında tutulmakta. Milyonların bir arada yaşadığı kentlerde böylesi bir güvenlik sistemi, hayat kurtarmak adına çok önemli, ama güvenlik takıntılı toplumlarda gerçek sebepler hep gizli kalıyor. İstanbul’un da diğer metropoller gibi 24 saat gözetilen ve kollanan, güvenli bir yer olması, hepimizin içine ferahlık serpiyor. Artık hepimiz eşitiz.

Poligon Patlaması
1 Haziran 2006 tarihinde Üsküdar’ın Kısıklı Caddesi yakınında, konut alanları içindeki bir apartmanın altında faaliyet veren Sezba Atış poligonunda patlama meydana geldi. Sonuç, 14 yaralı. Nedense artık gündemden düşen bu haberin çarpıcılığı, kentte güvenliğin yalnızca asayiş kuvvetleri ve 24 saat gözetim ile sağlanamayacağını göstermesinde. Belki de o apartmanda oturanlar bile tahmin edemezlerdi günün birinde böyle bir olayla karşılaşacaklarını. Mülk sahibinin açıklamasına ve Sezba Atış Poligonu’nun kendi tanıtımına göre, burası risklerden arınmış, güvenli bir yermiş. 12 yıldır faaliyet gösteren poligon, kendi iddiasına göre uluslar arası standartlara uygun. Olayla ilgili gazetelerden takip ettiğim diğer açıklamalar ise patlamanın, yıllar boyu temizlenmeyen izolasyon malzemeleri, süngerler içinde biriken barut tozları ve havalandırmanın gerektiği gibi çalışmamasının yarattığı koşulların içine, seken bir kurşunun dahil olması ile meydana geldiğine işaret ediyor. İkinci bir durumsa, konut alanları içinde böyle bir poligonun olup olamayacağına dair tartışma. Yine gazetelere yansıyan tartışmalardan takip edebildiğim kadarıyla, Büyükşehir Belediyesi, ruhsat konusunda İlçe Belediyesi yetkilidir diyor, Belediyeden alınan ruhsatın av malzemeleri satışına yönelik olarak düzenlendiği belirtilmiş, ancak bir atış poligonunun Emniyet Müdürlüğünden (de) ruhsat alması gerekirken, Emniyet Müdürlüğü “sorun yok”, “ruhsat tamam” diye açıklama yapıyor. Mevzuata göre, gerekli önlemler alındıktan sonra konut alanları içinde atış poligonu yapılabilirmiş. Acaba yapıldıktan sonra nasıl işletildiğinin de bir zahmet denetlenmesi gerekmez miydi? Bir patlama: 14 yaralı.

Denetim Eksikliği
Konut alanları içinde, apartmanların altlarında, kim bilir nasıl alınan ruhsatlarla ve denetimden azade faaliyet gösteren atış poligonları, benzinlikler, imalathaneler nelere gebe, ne koşullarla çalışıyor bilemiyoruz. Hatta aklıma daha beteri de geliyor, doğalgaza dönüşüm furyası içinde her eve takılan ama yıllık düzenli bakımlarının ihmale kurban gittiği kombiler... Kat maliklerini bu konuda bilinçlendirip, teşvik etmeye yönelik bir programın yapıldığını ve uygulandığını ben hiç hatırlamıyorum. Sanırım yerel yönetim bunun kombi üreten ve satan firmalar ile kullananların sorunu olduğunu düşünüyor. Yine de umuyorum ki dikkatsiz bir anıma denk gelmiştir de yerel yönetim kat maliklerini yalnızca doğalgaz kullanıcısı olmaya değil, bakım yaptırmaya da teşvik ediyordur ve bu konuda bir risk yoktur. Ancak eğer böyle bir risk varsa fatura kime kesilecek kestirmek zor...

Hepimiz hatırlıyoruz ki, 1999 yılında yaşanan depremin faturası on binlerce ölü ve yaralıya, geride evsiz barksız kalanlara kesildi. Sonra bir iki müteahhit de göstermelik cezalarla ucuz kurtuldular. O yapıların, koca koca sitelerin projelerini çizenler, inşaat sırasında malzemeden çalanlar kadar o projeleri onaylayanlar, uygulayanlar ve bütün bunları “denetleyenler” de sorumlu değil miydi? Ya da “denetlemesi gerekenler”? Her yağmur yağdığında sular altında kalmasına alıştı(rıldı)ğımız Alibeyköy’ün yaşadığı felaketlerde , yerleşikler kadar, buna göz yumanlar, yıllardır bu ülkedeki konut sorununa çözüm değil laf üreten hükümetler, yerel yönetimler sorumlu değil mi? Ruhsatları verenler, verdikten sonra olup bitenlerle ilgilenmeyenler, bunları yapanlar kadar sorumlu değil mi bu felaketlerden?

Risklere Gebeyiz
Kentsel yaşam farklı türden risklere gebe; ancak önemli olan doğru bir kent yönetimi ile bunları denetim altında tutabilmek, olası bir kazada ya da afet ortamında kentlilerin karşılaşabileceği zararları en aza indirecek önlemleri almak. Bunun için hem kentlilerin bilinçlenmesi, hem de yerel yönetimin kapsamlı bir sistem geliştirerek, denetim, önleme, müdahaleye yönelik politika ve stratejilerini, her türlü altyapı ile desteklemesi gerekiyor. Bunun için teknoloji kadar insan kaynağı da gerekiyor.

Tabii ki trafik kazalarını takdir-i ilahi olarak algılayan bir zihniyetin, kentsel yaşamı yalnızca gözetleyerek “güvenli” hale getireceğine “inanması” oldukça doğal. Bu işin bir yüzü, diğer acı yüz ise, korunaklı, güvenlikli, tam teşekküllü konutlara kaçan “vatandaşlarımızın” gösterdiği gibi, kentsel risklerin giderek bireysel olarak kaçmakla çözülebilecek sorunlar gibi algılanması, algılatılması... oysa kentsel riskler, tüm kentlilerin ortak sorunu, yerel yönetimlerle birlikte.

Kentsel yaşamın barındırdığı riskler, bazen doğal, bazen toplumsal ve ekonomik süreçlerin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Paranoyaklaşan, gittikçe atomize hale gelen bir toplum binlere ve yalnızlara bölünürken, sorunların kaynaklarına karşı da körleşiyor. Kişisel takıntıları ile sistem içinde yoğruluyor, şekillendiriliyor. Elimizde kalan gittikçe mutsuz bir insan topluluğu, “biz sizi koruyoruz” diye kameralara güvenir hale getiriliyor. Bu durum 1984’ten Panopticon’a distopyaları çağrıştırırken, ağzımda nahoş bir tat bırakıyor; yönetenin yönetilenle kurduğu ilişki biçimi, farkındalık düzeyi ve öncelik sıralaması açısından ne merkezde olduğumuzu
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.