Haberler

Tapulu evimizi bırakmayız

Tarih: 30 Haziran 2006 Kaynak: Birgün Yazan: Belgin Cengiz, Hacer Yıldırım Foggo

Sulukule'de bir koca İstanbul'un tarihi yatıyor, ve nice ünlü-ünsüz İstanbullu kişinin. Çeşitli halk kesimlerinin arasına giren Tanburi Cemil Bey'in, örneğin, Sulukule'ye gittiği, oradaki musikîden ilham aldığı, hatta bir ara zurna çalmaya merak sardığı ve bunda da hayli başarılı olduğu anlatılıyor. 1952'de yönetmenliğini Zeki Alpan'ın yaptığı "İstanbul Havası/Arşak Sulukule'de" adlı filmden sonra yüzlerce film çekilmiş Sulukule'de. Sinema oyuncusu Sevda Ferdağ, Sadri Alışık ile buradaki bir eğlence evinde film çektiğini bize anlattı. İsmi "Ay, Aman, Of".

1981 yapımı "Gırgıriye" filmini izlemeyen yoktur belki de, hem oyuncusu hem de eserin yazarı Müjdat Gezen, Sulukule'nin kenar mahallesinden büyük bir gazinonun assolistliğine yükselen Güllü'nün öyküsünü anlatır bu filmde. Gezen daha sonra Sulukule'de yaşayan insanların yaşamlarını, aralarındaki ilişkileri eğlenceli biçimde aktardığı tiyatro eseri "Gırgıriye Sulukule Müzikali"ni yazar.

Ercüment Ekrem ise, 'Dünden Hatıralar' adlı kitabında Sulukule'den şöyle söz eder:
"O vaktin radyosu da, gramafonu da, her seyir günü tâ Lonca'dan, Sulukule'den buraya yaya gelip dönen erkek ve kadın Kıptilerdi. Baba zurna, klarnet, ud veya keman çalar, oğul incecik ve kapkara parmakları ile dümbeleğe, darbukaya vurur, ana türkü söyler, kız da oynardı. Bunların repertuvarını, her yeni mevsimde meçhul birer şairle sanatkârın müştereken yaptıkları halk türküleri teşkil ederdi. Ahali, bu türkülerin basit güftelerini ve kıvrak bestelerini kolayca belleyip tekrar edebildiği için üstat bestekârların ağır şarkılarına tercih eder, onları hususî âlemlerini konaklarda, yalılarda tertip eden, yahut ki, Boğaz'ın mehtaplarını şenlendiren kibar takımına bırakırdı."

Fatih Emniyet Müdürlüğü'nde görev yaptığı dönemde hortumlu dayağını yedikleri Emniyet Müdürü Süleyman Ulusoy ile birlikte Sulukule'de kapatılan eğlence evleri ile çoğu müzisyenler, aileler de işsiz kalmış. Yarı yanık, yarı yıkık eğlence evlerinin bir kısmı ahır olarak kullanılıyor. Bir kısmında ise her odada 6-7 kişi olmak üzere aileler yaşamayı sürdürüyor. Şükrü Pündük ve arkadaşları geçen haftalarda Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği'ni kurdu. Dernek Başkanı Pündük, "Önce İnsan sloganıyla başlayan Kentsel Yenileme Projesi'nin, ne yasanın hazırlanması, ne karar aşamasında, ne de uygulamaya geçişinde bizim fikrimiz sorulmadı. Hiç kimse, burada yüzyıllardır yaşayan, ataları Fatih Sultan Mehmet'in talimatıyla buraya yerleştirilmiş Romanlara nasıl ve nerede yaşamak istediğimizi sormadı. Şimdi de atalarımızın evlerinin, mezarlarının bulunduğu bu semtten sürülmek üzereyiz. Başka tarihimiz, başka gidecek yerimiz yok. Tapulu evler ise borçlandırılarak ve imkânlarımız el verirse mahallelerimizde yapılacak yeni evlerde ya da TOKİ'nin belirlediği başka yerlerdeki konutlarda "yaşama hakkı" kazanacak. Atalarımızdan kalan tapulu evlerimizi bırakıp niye yeniden borçlanalım?" diye soruyor.

'Kim Oraya Gitmek İstiyor Ki?'
Fatih Belediyesi 2 haftadır Neslişah Mahalle-si'ndekilere gönderdiği davetiyeyle mahallelileri gruplar halinde 5366 sayılı yasa kararı ile ilgili bilgilendirmek üzere belediyeye çağırıyor. Esnaf Taşkın Ağacakışla gelen davetiyeyi atmış, toplantıya da gitmeyeceğini belirterek tepkisini dile getiriyor: "Göçebe değiliz, 600 yıldır buradayız. Niye gideceğim bu toplantıya. Şimdi bize Taşoluk'ta yer tayin etmek istiyorlar. Oradaki halkla röportaj yapıyorlar, diyorlar ki efendim 'Biz Romanları istemiyoruz'. Kim oraya gitmek istiyor ki. Önce sen bana teklifte bu-lunucan ki ben senin teklifine karşı uyanık du-rucam. Vermiyoruz abla... Cahiliz diye 55-60 kişi çağırıyorlar. Hep bir ağız konuşmayalım diye. Bana da geçen gün geldi. Kağıdı alıp gidiyorsun oraya. Kültürümüz az olsa da, imzalayanlar bakan... Kağıdın arkasında 7-9 bakanın adı var. Tayyip Erdoğan'ın imzası var. Erdoğan'a oy verdim abla, evimi nasıl yıkar. Burası gecekondu değil ki?" diye soruyor ve devam ediyor: "Orman Bakanı'nın bile adı var. Orman mı burası? Abla bunun altında bir şey var. Abla bunun altında Brutus mu var?"

Konuşmaları duyan herkes yanımıza yaklaşıyor. Bir başkası söze karışıyor:

"Herkesi birden çağırmıyorlar. 12 toplantı yapılacak. Herkese ev vereceklermiş. Tapum var. Burada oturuyorum. "Evleriniz değersiz ise üstüne ödeme yapacaksınız" diyorlar".

80 yaşındaki bir kadın atılıyor: "Kanserim. Çocuğum ciğer hastası". Taşkın'ı gösteriyor. "Nasıl olacak bu? İlk bu sokağa geldi yıkım kararı. Sonra bize geldi, ikinci kızıma geldi".

Taşkın söz alıyor: "Bak bu kağıda abla. Senin Belediye Başkanın, Başbakanın, Orman Bakanın, Maliye Bakanın. Abla bunun altında bir şeyler var. 'Yenileme alanı olacaktır, kesin karar çıkmıştır' diyor. Babam, babamın babası, onun dedesi hep buralarda oturdu".

Bir başka yaşlı kadın, "Uyku uyumuyoruz" diyor, "hiçbir yeri de bilmem" diyor, gülüşmeler oluyor. "65 yaşındayım, 65 yıldır buradayım, dedelerim de burada oturmuş. Çocuklarım var, onlar da kirada, onların da evi yıkılacak. Razı değilim bu yıkıma. Biz Taşoluk'a gitmek istemiyoruz".

Bir mahalleli merakından Taşoluk'a gittiğini söylüyor. "Taşoluk'a buradan bir saat 45 dakika yol tuttu. Söylemedim Roman olduğumu. Oturdum bir kahvede, sordum ne olup ne bittiğini, biri bana 'Biz Sulukulelileri istemiyoruz, gelmesinler diye yürüyüş yaptık' dedi. Sonra muhtara gidip sordum nerede oturacaklar Su-lukuleliler diye, boş bir arazi gösterdi bana, daha çivi çakılmamış. 55 yaşındaki ayakkabı boyacısı "Yıkıma taraf değilim" diye söze giriyor. "Devletle başa çıkamazsın. Ama yıkılmasını istemiyorum" diyor.

Taşkın Ağacakışla araya giriyor: "Bize hiçbir şey sormadan kararlar verilmiş. Maliye Baka-nı'ndan Başbakan'a kadar kişiler karar vermiş sizin evleriniz yıkılacak diye. 600 yıllık camimiz var. Burayı ecdadımıza Fatih Sultan Mehmet vermiş, ecdadımız yahu. Bu sokaklarda efeler vardı. Burası Mehmet Efelerin yeri. Torunu var. İşte şu delikanlı. Sen efelerin yerini nasıl kıyarsın yahu? Devlet tapuları var yahu. Resmi, gecekondu değil, kaçak-maçak değil. Koca mahallede ıoo'ü kaçak çıkacak. 600'ünden kaçı kaçak çıkmış biliyor musun: 2'si. Beraber savunmuy-caz mı abla? Okeyimizi aldı mı abla? Onayımızı aldı mı?"

Adını vermek istemeyen yaşlı bir kadın evini eliyle işaret ederek, "Bak doğduğum ev burası. Babam annemi bırakmış 7 günlük lohusaymış. Kalkmış askere gitmiş: Orası anneanemin evi. Buraya 14 yaşımda gelin geldim. Şimdi 70 yaşındayım. Bizi burdan ayırmak çok günah yani. Biz birbirimize hakikatiz burada. Komşularımız iyi insan. Gazetelerde televizyonlarda görüyoruz, ne tecavüzler, ne hakaretler oluyor. Bak kapımız açık duruyor."

Nermin Çokgezer toplantılarda yıkıma karşı çıkanlara 'Yıkıma karşı çıkarsanız kamulaştırır el koyarız' dediler diye anlatıyor.
27 yaşındaki Neslihan hatip gibi konuşuyor, evlerde oturma haklarını savunuyor ama fotoğrafının çekilmesini istemiyor:
"Kiracılar var, onlar nereye gidecek? Biri 50 liraya oturuyor, biri 100 liraya. Toplantılara hepimizi birden çağırmıyorlar, parça parça çağırıyorlar. Herkesi bölerek alıyorlar birlikten kuvvet doğar diye. Beynim çalışıyor. Burda ne kültürlü insanlar var. Bu mahalleyi beğenmiyorsunuz, ama çocuklarımızın hepsi üniversite okuyor. Dairesi olana parsel hakkı vericem, isterse ev veririm diyorlar, 50 milyar, 100 milyar borcun olur. Mecbur muyum kendi evime borç ödemeye. Evlerimiz deprem sigortalı. İnsanları bu kadar aciz görmeye hakları yok. İnsan hakları var sonuçta. Fatih bölgesinden başka yerde, yan kapısından başkasını tanımıyor. İçerde iki oda var, bahçesi var, tuvaletleri var, suyu var. Bu mahalleyi seviyoruz yani. Bir kavgan olsa, bir ölün olsa, herkes yardım ediyor. Bir burda birbirimize hakikatiz. Birbirimize bir kötülüğümüz yok. Surda Fatih'te insanlar yan komşusunu tanımıyor. Ama sen bana üç sokak arkadaki komşumu sor, tanıyorum. Burdaki mağdur insanlar ne olacak ki? Burada yaşayan hurdacı üzülüyor, leğen satan adam üzülüyor, burdan ekmek yiyorum diyor. 30 yıldır burdan ekmek yiyorum diyor ki burada değil, 500 Evler'de oturuyor". Nermin Hanım araya giriyor, "Bu ayakla nereye giderim? Kim bana bakar? Bütün gün namazımla, tesbihlen, rabbimlen mücadele ediyorum. Burda hepsi namazında. Hele burda birkaç yıldır o kadar döndüler ki. Bizi burdan dağıtmak çok günah yani" diyor.

Taşkın "Birileri bizim evi satıyor, haberimiz yok. Nasıl oluyor bu yahu?" derken Neslihan, "Sinirle kan dökülecek. Devlet buna bir 'dur' desin. Yukarda Patrikhane var. Çarşamba'da. Orda da abimin yeri var. Orayı restore ettiler. Burası da o şekilde olsun. 'Bu insanlar yıkılmasını istemiyor' diye başlık atın haberinize".

'Neymiş, Ab Burayı İstemiyormuş'
"Neymiş, Avrupa Birliği'ne girecekmişiz, onlar burayı istemiyormuş. Sabiha Gökçen Havaalanından kalkan uçaklar buranın üzerinden geçiyor, mahalle kötü gözüküyormuş. İsterlerse Bodrum gibi hepsini beyaza boyayalım" diyor. Beyaz rengi seviyor musunuz diye sorunca "Yok abla, gönlümüz renk renk olsun" diyor, "ama isterlerse boyarız beyaza, yeter ki yıkmasınlar".

Ağacakışla Ekşioğlu Şirketi'nin mahalledeki tarihi eserlerin üzerine havuz yaptırdığını, büyük olasılıkla bu yıkım kararında bu şirketin de etkili olduğunu belirtiyor.

"Ekşioğulları SİT alanına el koydu ve havuz yaptı. Havuzun yapıldığı yerde tarihi mezarlar ve hamam var. Surlar ile Ekşioğlu'nun havuzunun arası 20 metre. Nasıl izin verdiler?"

80 yaşındaki zayıf bir kadın, fotoğrafının çekilmesini istemediğini belirterek sohbete katılıyor: "Çayı üç kere kaynattık içtik, ekmek bandırdık çaya, öyle aldık bu evi. Hastayım, böbreğim hasta, her gün ağlıyorum. Hasta oldum bu ev derdinden. Zeytin-ekmek yeyip yaşadık. Dede ayakkabı boyuyor bize bakmak için, evimiz yıkılırsa biz ne yaparız?"

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.