Fotoğraflar: Lorenzo Fonseca
Calera’daki şapel, alanı mümkün olduğunca daha az değiştirmek istercesine basit bir geometriye sahip. Çevrenin doğal özelliklerini, rüzgarı ve ışığı kullanması temelden bir uyum yaratması için düşünülmüş. Şapel, ibadete gelenleri, içerisinde toplamaya imkan veren davetkar bir biçimde dışa dönük olarak tasarlanmış.
Mimari tasarımı, zıtlıklarla dolu bir ülkede, hem özel küçük grupların, hem de büyük sosyal grupların dönüşümlerini birbirleriyle çatışmaya düşmeden bir simge haline getiriyor.
Bu dingin ve hareketli hacim arasındaki ilişki, iki farklı dünya, bilinen-bilinmeyen ve aydınlık-karanlık arasındaki geçişi sunuyor.
Kapıların açılmasıyla dinamik ve ruhsal değerleriyle sadece görseli olmayan, son derece cezbedici, gizemli bir peyzaj gözler önüne seriliyor.
Odak, ölçek ve perspektifteki değişim, şapelin unsurlarının farklı kullanımlara dönüşümüne imkan sağlıyor. Sunak için tasarlanmış bölüm, koronun yer alacağı alana, ana nef yan nefe ve hareketli tapınak bir peyzaj elemanına dönüşebiliyor. Öyleki, sözü edilen tüm unsurların kullanılabilir olması için, binanın konumu ince bir titizlikle seçilmiş. Malzeme kullanımında da aynı prensip doğrultusunda çevreye uyumlu olmalarına özen gösterilmiş. Bu nedenle birbirine geçmiş, cam, çelik ve ahşap, tasarım elemanlarının hareketli kısımlarını oluştururken, taş sabit ve sert elemanlarda kullanılmış.
Yansıyan havuz, peyzaj düzenlemesineki sert hacimleri yumuşatırken aynı zamanda yoğunluğu yavaş yavaş azaltan bir vurgu yapıyor.