Söyleşi

Öğrenciler O Kadar Hevesle Çalışıyorlar ki Bazı İşler Tahminimizden Hızlı İlerliyor

Tarih: Ağustos 2008


Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi

Kayseri, Ağırnas'ta 1 Temmuz - 30 Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleşen Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Yaz Atölyesi, Mimar Sinan’ın tasarımları için önemli bir esin kaynağı olan Ağırnas’ın geleneksel yerleşim dokusu ile Mimar Sinan’ın tanıtılmasını ve Ağırnas’ta yaşayan kadın nüfusun küçük üretimlerinin değerlendirilmesine olanak sağlayacak mekanların oluşturulmasını amaçlıyor. Yaz atölyesi yürütücülerinden Yrd.Doç.Dr. Togan Tong ve Temmuz döneminde bölgede bulunan 15 kişilik öğrenci ekibiyle yaz atölyesi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Derya Karadağ: İlk kez 2006 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından Eskigediz'deki Fahrettin Altay İlköğretim Okulu’nda 39 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen yaz atölyesinin 2008 yılı çalışma alanı olarak Ağırnas seçildi. Öncelikle bu çalışmalar en başından itibaren nasıl başladı? İkinci yaz atölyesi için neden Ağırnas seçildi?

Togan Tong: Bu tür çalışmalar, çok uzun zamandır düşünülen bir şeydi. Geçmişte eğitim alanında duyduğumuz en önemli eksiklerden birisi saha çalışmalarının yetersizliği ve bu türdeki birebir uygulamaların yapılmamasıydı. Ben Eskigediz’de bulunamadım çünkü araştırma projelerim ile kesişiyordu. Ama bu çalışmada yürütücülüğü paylaştığım fakültemiz öğretim üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Gül Ünal ilk çalışmayı öğrencilerle birlikte düzenlemişti.

Gül Ünal’ın anlatımından bildiğimiz kadarıyla o dönemde dört öğrencimizin öğrenciler tarafından bir mimari uygulama yapılmasına ilişkin istekleri doğrultusunda YTÜ Mimarlık Fakültesi Uygulama Atölyesi oluşumu ortaya çıkmış ve oluşan sinerjide, gönüllülük çerçevesinde bir ekip oluşturulmuş. Bu ekip, Eskigediz’de yine Gül Ünal’ın fakültemizden bazı öğretim üyeleri ve öğrencileri ile 2003-2005 yılları arasında yaptıkları araştırma çalışmaları sırasında geçmişten oluşturduğu alt yapıyla, çalışmayı çok başarılı bir şekilde sonuçlandırmış.

Ağırnas Yaz Okulu 2008’e bakarsak, dekanımız Prof.Dr. Zekai Görgülü’nün Tarihi Kentler Birliği üyesi olması, ÇEKÜL’le ilişkisi, özellikle de Ağırnas’ta tarihi çevreyi koruma ve Mimar Sinan’ı tanıtmaya yönelik çabaları bilmesi nedeniyle burada bir çalışma gerçekleştirilmesi fikri ortaya atıldı. Atölye ve Yaz Uygulaması çalışmaları için yer ve finans bulmak kolay değildir. Bunlar çözüldükten sonra, hızla tasarım ekibi ve uygulama ekibi kurulup öğrencilere açıklandı. “Gönüllülükle oluşan ekibe bunu nasıl formüle edebiliriz? Eskigediz’de olduğu gibi şantiye stajı olabilir mi?” diye Mimarlık Bölümü ile konuşuldu ve kabul edildi. Biz de ilan ve duyurular ile ekibimizi topladık.

DK: Eskigediz’den sonra bir sene ara verilmişti. Şantiye stajı kapsamına alınan çalışmaların devamlılığı olacak mı?

TT: Bundan sonraki süreçte, buradaki öğrencilerimizin konuya bakış açısı, azmi ve bu konulardaki öğrenme açlığı, çalışmanın ileriki dönemlerde farklılaşmasına neden olabilir. Yaz Okulu çalışmalarını, eğitim sürecine bir takım ek seçimlik dersler getirerek ders kapsamına almayı, sadece staj olarak değil, bu şekilde deneyim kazanmak isteyen öğrencilerin dönem içinde teorik, dönem sonunda pratik olarak öğrenebileceği bir platforma taşımayı hedefliyoruz. Bu düşüncelerimizin kaynağı, buradaki öğrencilerimizin istekliliği oldu. Biz de bunu bir şekilde ders programı içine almayı düşündük.

Hedefimiz bu, ancak finans kaynakları bunun ritmini belirleyecek. Her sene aynı yerde çalışma yapamazsınız. Bu belirlenen bölgelerin de bir döngüsünün olması gerekiyor. Anadolu’nun bu tip çalışmalara çok ihtiyacı var. Bunu her gittiğimiz yerde görüyoruz. Bu çalışma, bizim burada yaptığımız gibi fiziki güce dayalı bir çalışma olabileceği gibi daha basit de olabilir. Sadece ince işi de olabilir. Çok fazla iş ayırdetmeden, üniversitemizin ve fakültemizin desteği ile bunu sürdürmeyi düşünüyoruz. Üniversitemizin eğitim kadrosunun bu çalışmaya bakış açısı ve koyacağı katkı çok önemli. Biz gidiyoruz denilemiyor. O yönde de yerleşmiş, gönüllü bir kadronun olması gerekiyor. Eskigediz, bunu başlattı, burası da perçinlemiş oldu. Devam edeceğini umuyoruz.

Deneyim edinmiş öğrencilerin, 2-3 haftada bir, bu tür çalışmaların nasıl olması gerektiğine dair toplantılar yapıyoruz. Bu öğrencilerimizin belli bir tecrübeleri var. Bu gruptan da arkadaşlarımın katılmasını isterim. Bu, 1-2 senede bir gönüllü ekiplerin çıkıp arada sırada yaptıkları bir iş olmamalı.

Bu tür çalışmaların olmaması mimarlık bölümü için büyük bir eksik. Lokal olarak pek çok bilim dalı belirli proje gruplarını dönem, dönem saha çalışmalarına götürüyorlar fakat, fakülte genelinde öğrencilerin bu tip bir uygulama çalışması yapması ilk defa Eskigediz’de görüldü. Aslında geç bile kalındı. Buradan aldığımız ilhamla, bunu bir şablona oturtmamız lazım.

Mesela, ikinci dönemin Nisan ayında, sponsorların hepsinin bulunmuş olması çok önemli. Yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde, bunu kolaylıkla yapabileceğimizi düşünüyorum. Sistem oturtulabilirse, çarkı biraz daha döndürmeye çalışacağız. Arkadaşlarımız geri döndüklerinde kendi arkadaş gruplarıyla oluşturacakları yaklaşımlarla da projenin devamlılığını sağlamak adına çalışmalar yapabilirler. Geçen projede eski dekanımız Prof.Dr. Emre Aysu’nun büyük desteğinin olduğunu biliyoruz. Bu çalışmada ise dekanımız Prof.Dr. Zekai Görgülü’nün özellikle Anadolu’da gerçekleştirilen araştırmalarda aktif rol oynaması nedeniyle ihtiyaçları ve şartları çok iyi bilmesi, bu projeye başlatması ve süreç içinde verdiği destek tasarım ve uygulama ekibi için çok önemliydi. Bu nedenle ileride çalışmaların hızlanacağını düşünüyorum.

DK: Okul dışında, buradaki destekçileriniz kimler?

TT: Tarihi Kentler Birliği, Çekül Vakfı, Ağırnas Belediyesi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi. Bununla birlikte Bellona ve İstikbal de buradaki konaklama yerimiz olan misafirhaneye yatak, dolap ve masa temin etti ve bu mekanları daha sonra yapılacak öğrenci çalışmaları için de hazır hale getirdi.

Kayseri’den proje aplikasyon çalışması için teknik destek aldık. Küçüklü büyüklü burada tanıştığımız tüm firmalar, doğal taş fabrikaları desteklerini verdiler.

DK: Yapılan çalışmadan söz edebilir misiniz? Tasarım kararları neye göre alındı?

TT: Uygulama alanı olarak belirlenen Gökşen Mustafa Yücel Meydanı’nda daha önceleri üzerinde çalışılmış pergolalar, amfi ve bir de tuvalet bulunuyordu. Eski bir harman yeri olan bu meydanın bir kısmının altında ise kısmen oyma kısmen yığma bir Bezirhane yapısı bulunuyordu.

Tasarım sürecinin başlarında ve ilerleyen süreçte keşif için ziyaretlerde bulunduğumuzda, özellikle de 9 Nisan Mimar Sinan’ı Anma Günü’nde, buradaki kadınların Mimar Sinan Evi’nin sokağının girişinde masaları tezgah gibi kullanıp bazı el ürünlerini sattıklarını tespit ettik. Girabolu (Gilaburu, Girebolu)* suyu dedikleri, bu bölgeye özel bir suları var. Bu su ve çeşitli nakış işlerini sattıkları, sokağın girişinde bulunan, satış tezgahları vardı. Bundan yola çıkarak alanı, öncelikle onların emeğini daha rahat sunabilmeleri için birimlerle donatmaya karar verdik. Yine proje kapsamında, Mimar Sinan Evi için buraya gelen ziyaretçilerin geleneksel doku ve Mimar Sinan hakkında bilgi alabilecekleri hiçbir veri olmadığı göz önüne alınarak sözkonusu meydanın bir bilgi parkı olarak düzenlenmesine karar verildi. Bu kararlar doğrultusunda proje “Mimar Sinan Bilgi Parkı ve Kadın Emeğini Değerlendirme Satış Birimleri” tasarımı olarak ortaya çıktı.



Ağırnas’ta bulunduğu söylenen toplam 28 adet bezirhanenin günümüze kadar bir tanesinin temizliği gerçekleştirilmiş. Geçmiş dönemde, benzer bir uygulama ile öğrenciler kilisenin yakınında yer alan bezirhanede çalışmışlar. Keşif için buraya geldiğimizde meydanda tuvaletin arkasında yer alan, toprak ve çöp yığınları ile dolu bezirhanenin temizliğinin yapılabileceği fikrini yönetimle paylaştık. Uygun buldular. Bezirhanenin temizlenmesi ve geleneksel bir bezirhane işliğinin yok olan ahşap mekanizmalarının yeniden yapılarak müze-işlik olarak tanıtım amaçlı düzenlenme düşüncesi, tasarım sürecini ve meydanın yeniden düzenlenmesine ilişkin kararları da etkiledi.

Proje alanının girişinde yer alan ve Sinan’ın Ağırnas’taki üç eserinden birisi olan Sinan Pınarı da, Mimar Sinan Evi’nin sokağının girişinin tam karşısında diğer önemli bir aksı oluşturdu. Sinan Pınarı’nın çevresi, halkın sürekli olarak toplandığı bir alan. Çocukların oynadığı, halıların ve gerektiğinde bulaşıkların yıkandığı, halkın toplandığı bu çeşme başında, büyükbaş hayvanların verdiği zarara karşı koruma alanı projelendirilmeye ve uygulanmaya başlandı.

Daha önce de belirttiğim gibi alınan kararların ana hedefi, buraya gelen ziyaretçilerin bölgeyi daha bilinçli bir şekilde gezmelerini sağlayacak bilgi panoları yardımıyla olduça zengin öneklere sahip geleneksel dokuyu ve Mimar Sinan’ı tanıtmak ayrıca Mimar Sinan Evi’nin sokağına yönelen bir satış birimleri aksı oluşturarak burada özellikle zaman içine yok olan el üretimlerini yeniden canlandırmak. Burada satış birimleri ile oluşan aksın bir ucunu Sinan Pınarı’na bağlarken, yan bir aksı da yöneltmekti. Projenin önemli bir diğer verisi ise gene ana aksın hedefinde yer alan Erciyes Dağı’dır.

Garaj olarak tasarlanan yaklaşık 4 otobüs ve 10 otomobillik, içinde tuvaleti bulunan ve tasarımı bize ait olan otopark alanından gelen ziyaretçilerin Sinan Pınarı’nın etrafına yapılacak dinlenme alanında soluklanması, girişte panolarla bilgilenmesi ve ana aks üzerinde muhteşem bir görsel seyir sunan Erciyes Dağı’yla da buluşması önem taşıyordu.

DK: Tasarım aşamasında öğrenciler de katkıda bulundu mu?

TT: Tasarıma öğrencilerimizle birlikte koordineli olarak başladık. Ama öğrencilerimizin yaklaşımı, okulda öğrendikleriyle daha “post-modern”e yakın ve burada uygulanması biraz daha zor işler haline dönüştü. Okul zamanında, yaklaşık bir buçuk ay öğrenciyle tasarım ekibini sürdürdük. Boş vakitlerinde hemen hemen her Salı günü saat yedi-yedi buçukta toplanarak paylaşım gerçekleştirildi.

Bir grup öğrenci arkadaşımız, ön keşif için buraya geldi. Onların burada geleneksel dokuyu okumaları çok önemliydi. Onlardan gelen bilgileri, bizim sonraki gelişimizde topladığımız bilgileri koordineli bir şekilde bir bilgi havuzunda topladık. O havuzdan gelen bilgiyle de tasarımı, öğrencilerin de katılımıyla hızlandırmaya çalıştık.

Şöyle bir sorunumuz oldu: Dönem içerisinde bir yandan da öğrencilerimizin okulu sürdüğü için, dönemin sonunda proje ve normal derslerinin ağırlaşmasyla, bizim projemizin de hızlanması gerekliliği bir olumsuzluk oluşturdu. Avantajlar ve dezavantajlar tersine döndü, vakit bulamamaya başladık. İster istemez tasarım çalışmanın yürütücüleri olarak bizim kontrolümüze geçti. Proje sit alanında yer aldığı için Anıtlar Kurulu’nu prosedürlerine uygun bir formatta hazırlandı ve çalışma başlamadan önce Kayseri Bölge Kurulu’na başvurularak proje onaylatıldı.

DK: İki farklı dönemde gerçekleştirilecek şantiye uygulamasında, staj dönemleri ve ekipler nasıl belirlendi? Başvurular Eskigediz’le karşılaştırıldığında nasıldı?

TT: Burada ilki 30, ikincisi 15 günlük iki staj dönemi düşünüldü. Bu staj dönemlerinde, ilk grubumuz 15 kişilik, ikinci grubumuz ise 11 kişilik bir katılımla planlandı. Tabii şu andaki değerlendirmelere göre, ikinci grubun gelip gelmeyeceği, ilk grubumuzun dönüşünde kararlaştırılacak. Ucunu açık bıraktık.

Başvurular hemen hemen Eskigediz’de olduğu gibiydi. Fakat burada yapılacak çalışmanın boyutu daha küçük olduğu için ekip üyelerinin sayısı da az tutuldu. Yaklaşık altı aylık süren çalışmada, tasarım sürecinde de pek çok öğretim üyesi arkadaşımız yine görevde bulundu. Yoğunlukları nedeniyle ayrılanlar oldu ama ana çekirdek kadroda Yrd.Doç.Dr. Gül Ünal ve Yrd.Doç.Dr. Ebru Erdönmez ile ben bulundum. Ana çekirdek tasarım kadrosunun belirlediği program dahilinde, ilanımızı gerçekleştirdik. Yaklaşık 45 kişilik bir ekip başvurdu. Yaz okulunun devam etmesi nedeniyle, bu ekibi ikiye bölme zorunluluğu ortaya çıktı. Bu bölünme sonrasında yaz okulu bitişinde 30 günlük periyodu Temmuz ayı için,15 günlük periyodu Ağustos ayı için planladık. Öğrenciler belirlendi ve yapım aşamalarını çıkarttık. Onların şantiye stajı yerine geçecek fakat bu avantajın ikinci planda kaldığı bir gönüllü ordumuz oldu. Geçen uygulamada olduğu gibi bu uygulamada da başvuru için ön şart olarak Şantiye Yönetimi, Şantiye Organizasyonu ve İlk Yardım seminerlerini alma zorunluluğu koyduk.

DK: İkinci grubun gelip gelmeyeceği, neden ilk grubun dönüşünde kararlaştırılacak?

TT:
Üretim hızını ve malzeme akışını bu tür çalışmalarda profesyonel şantiyelerde olduğu gibi öngörmek biraz zor oluyor. Çünkü uygulamayı yapan öğrencilerimizin öncelikle ustalar ile birlikte uygulamayı görerek ve birlikte uygulayarak ve bunu zaman içinde sindirerek öğrenmelerini hedefliyoruz bu da normal bir üretim sürecine göre olduça farklı ilerliyor. Diğer yandan öğrenciler o kadar hevesle çalışıyorlar ki bazı işler de tahminimizden daha hızlı ilerliyor. Söz gelimi oldukça hassas bir çalışma olan Bezihane İşliği’nin temizlenmesi belediyeden aldığımız destek de eklenince tahminimizden önce yoluna girdi. Fakat bir takım işlerimiz de özellikle taş işçiliği gibi çok zaman alıyor. Bizim tasarımımızda dokuz tane satış birimi var. Yapım sistemi olarak da yığma taş öngörüldü. Projede bir amaç da öğrencilerimizin gittikçe yok olan geleneksel yapım sistemlerinin uygulayarak öğrenmeleri olduğu için taşın geleneksel yöntemlerle işlenmesi oldukça uzun bir zaman alıyor. Bu nedenle bekleme süresi içinde sahada projenin aplikasyonu, temel kazısı, grobeton dökülmesi, yalıtım gibi her iki grup tarafından da yapılarak öğrenilmesi gereken aşamaları birinci ayda ilk ekip ile tamamlamak durumunda kaldık. Buna şantiye alanının 15 gün boş durması gibi ekonomik ve oranizasyon açısından uygulamayı zora sokan bir tablo ortayaçıkınca ikinci dönemin yapılamama ihtimali gündeme geldi. Bu nedenle süreci esnek bıraktık. Biz örnek uygulamayı ve 8 birimin temel üstü seviyesine kadar uygulamasını tamamladık. İkinci ekibe taş yetişemezse, üniversitede yeni dönem de başlayacağından, öğrencilerin programlarını bozmamak adına bu kararı verdik.

DK: Temmuz ayında gelen 15 kişilik grubun çalışmaları nasıldı? Neler yapıldı?

TT: Arkadaşlarımız burada birlikte geçirdiğimiz 15 günlük periyotta, bay bayan demeden taş kırdılar, yerleştirdiler. Grobeton üstü temel taş duvarlarının biri hariç hepsini öğrencilerimiz tamamladı. Sadece ilk gün ustadan eğitim aldılar, geriye kalan sekizini bu süreç içinde kendileri tamamladı. Yalıtımları kendileri yaptılar, her şey onlara ait. Bu alanda inanılmaz bir enerji de oluştu. İş akışını çok hızlandırdı. Yukarıda da belirttiğim gibi çalışma, bizim beklediğimiz süreçten de daha hızlı bir şekilde gerçekleşti. Taşın üretim hızı buna yetişemedi diyebiliriz.

İlk etapta tasarladığımız projeyi aplike ettikten sonra eksikleri görmeye başlamamız ile yerinde çözümler oluşturuldu. Bu değişiklikleri de öğrenciler ile paylaşarak yerinde yapmaya çalıştık. Sinan Pınarı’nın çevresi örneğin, halkın talebiyle oluştu. Çünkü büyükbaş hayvanlar, çeşmedeki yalakları kullandıklarında, oraya zarar veriyorlar. O bölgenin de eski taşlarını alan kabul edip koruma altına aldık. Güneşin konumuna göre bölge halkının akşam üstü oturduğu alanları yaşatmaya çalışıyoruz. Burada da bir numune yapacağız. Eğer halk tarafından beğenilirse, ona bağlı diğerlerini oluşturacağız. Süreç bu şekilde işliyor. Bazı şeyleri deniyoruz, sonrasında yerel halkın toplanma saatlerinde görüşlerini alıyoruz. Yönetimin görüşünün yanında yerel halkın görüşü de çok önemli. Numune oturma grubu için buradaki taşları dizerken hep beraber çalıştık. Dün çevredeki bütün evlerden hepsi konusunda uzman taş ve yapı ustaları gelip yardım etti. Halkın bu konuda bilgili olması bize avantaj sağlıyor. İki tane kolon yerleşirdik. Hemen hemen her kolonun başında, yerel halktan bir usta başı vardı. Hepsini birlikte yerleştirdik, çünkü bunlar ancak dört kişinin kaldırabileceği, çok ağır taşlar.

DK: Bezirhanenin temizliği nasıl gerçekleştirildi?

TT:
İlk geldiğimizde bezirhanenin girişindeki kemerin ucunda 50-60 cm’lik bir boşluk vardı. Gerisi tamamen gömülüydü. İnanılmaz bir çöp yığınıyla karşılaştık. Sonrasında ekibimiz, kademe kademe açıp sürekli çıkan toprağı atarak bezirhaneyi içine girebileceğimiz duruma getirdi. İçeride bulunan seten taşı ve çanağı tamamen ekip tarafından ortaya çıkartıldı. Tabi halkın da katkısı var. Ne zaman aşağıya insek, “babam oradan aşağıya inerdi, burası ahırdı,” orada bir kapı girişi vardı” gibi bilgilerle bizi yönlendiriyorlardı. Mesela iki gün önce eşik taşını bulduk. Ondan önce de kapı girişlerini bulmuştuk. İçeride göreceğimiz fırın, akıllarında pek kalmamış. Fırını, fırının önündeki çanağı, kırılmış olsa da bulduk. Bunların hepsini açığa çıkarttık. Riskli bir çalışma alanı gibi göründüğünden, açtıkça yukarıdan oynamalar olup olmadığını kontrol ve tespit ettik. Riskli gibi görünse de yukarıda herhangi bir oynamanın olmadığı tespit edildi. Yine de ekibi olabildiğince kontrollü ve değiştirerek çalıştırdık.

Yer yer gruplar halinde, bazen de tüm ekip aşağıya inip toprağı dışarıya çıkartmak için zincir oluşturduk. Yönetim, zaman zaman temizlik işçilerini göndererek yardım etti. Buradaki gezilerimizde ziyaret ettiğimiz, ilk bulunan ve temizlenen bezirhane, ortamı ve oyma mekanı açısından arkeolojik bir yaklaşımla koruma amaçlı olarak sergileniyor. Bizim açtığımız ise bütün donanımıyla, yeni baştan üretim yapabilecek pozisyonda ve gelen ziyaretçilerin ileride üretim aşamalarını ve kullanılan aletleri görebilecekleri bir bezirhaneyi ziyaret etmeleri mümkün olacak. Eskiden üstü kapalı olan yapının üstü yine bir tasarım ile örtülecek. Bezirhanenin kulesi olan dairesel form bizim yukarıdaki çalışmalarımız ve tasarımımız içinde önemli bir etken. Görselliğini kapatmamak için önüne satış birimi koymadık. Girişten itibaren algılanıyor.

Küçük ekiplerle büyük yol almaya çalıştık. Ağırnas’ta çok sık görülen oyma mekan, destek üniteleri ve kemerli yapı burada da belirgin. Buradaki bezirhaneyi diğerlerinden farklı kılan kemerleri ve hala ayakta kalan ardıç ahşap kirişlerin oluşu ve mekan kurgusu. Kule bölümünün altında yaklaşık bir metre kadar inen oyma bir çanak daha var. Burayı da lokal olarak açtık. Burada bugün itibariyle yaklaşık iki kamyon boşaltılması gereken toprak ve çöp var. Çalışmalar bölge kurulunun izni ile tamamen bizim gözetimimizde yapılıyor. Zaman içerisinde yapıya yeterince zarar verilmiş, bu zararın artmaması için özen gösteriyoruz. Oyma kaya dokusuna dokunmuyoruz. Kültür Bakanlığı’ndan alınacak olan destek ile onarım gerçekleştirilecek. Ayrıca Tarihi Kentler Birliği’nin ve ÇEKÜL’ün de desteği söz konusu. Ama bu aslında sonraki aşama. Öncelikle temizliğinin bitmesi, analitik rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmalarının yapılması gerekiyor. Yerel halktan buranın mekanizmasını iyi bilen, çocukluğunda burada bulunmuş kişiler var. O kişilerden destek alınacak. Ağırnas’ta 28 tane bezirhane varmış. Bunlardan tabi ki tespit edilenler var. Tamamen yıkılan ve kaybolanlar da var. Halktan buralarda çalışmış ya da yapım sürecini görmüş kişiler var. Ağırnas Belediye Başkanının da desteği ile buranın işler hale getirileceğini düşünüyoruz. Onarım yapıldıktan sonra, burada sistemin nasıl çalıştığına dair sayısal canlandırmalarında yer alması planlanıyor. Ayrıca Temmuz ayı sonunda Bezirhane’de temizleme çalışmalarının tamamlanmasının ardından proje koordinatörleri YTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı’ndan Z.Gül Ünal yönetiminde yüksek lisans öğrencilerinden oluşan yeni bir ekibin Eylül ayında bölgeye geri dönerek Bezirhane’nin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırlamasına karar verildi.



DK: Çalışma ekibi olarak sizler de çalışmadan biraz bahsedebilir misiniz? Çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mustafa Salih (2. sınıf):
Bu ilk stajım ve ilk stajımın böyle bir yerde olması başka bir şantiye ortamından daha faydalı oldu. Şu anda farkedemediğim şeyler varsa da ileride anlayacağım. Eğitim açısından yararlı olduğu kadar ikili ilişkilerde de öğretici oldu. Bu tür ilişkilerin nasıl yürüdüğünü, sadece yapılan iş dışında, işin içinde siyasete kadar pek çok nokta olduğunu gördük. Örneğin, çeşmeye hayvanlar girmesin diye yapılan çalışma sırasında yerel halktan bazı kişiler, hayvanlarını düşünerek karşı çıktı. “Benim malım nereden su içecek?,” diyenler oldu.

Melike Erker (3. sınıf): Böyle çalışma şartlarına alışık olmadığımızdan ve hep oturarak çalıştığımızdan fiziksel olarak çok yorulduk. Her sabah sekizde kalkıp çalışmaya dayanmak zormuş. Ama bence iyi kaldırdık.

Bezirhane’de yaptığımız çalışma çok ilgi çekiciydi. Yukarıda bir şeyler inşa ederken, burada da varolan bir yapıyı ortaya çıkardık. Ben ileride bir daha böyle bir fırsatımız olacağını sanmıyorum. Başkanın söylediğine göre, Ağırnas’ta 28 bezirhane varmış ama bir tanesi temizlenmiş. Bize onu gezdirdiler. Doğal ışığı ile çok etkileyiciydi. “Meydandakini de temizleyip ortaya çıkaralım,” dendi. Şu anda dışarıdan hiç algılanmıyor ama önündeki tuvalet kaldırılacak. Biz bezirhaneye başlangıçta sürünerek, küçük bir açıklıktan giriyorduk. İçerisi, inşaat atığı, kum ve çöp doluydu. Neredeyse 3-4 metre zemine indiği söyleniyordu fakat bunu o sırada tahmin etmek olanaksızdı. Çok etkileyici bir çalışma oldu. Böyle bir fırsatımız olacağını, buraya gelirken düşünmemiştim. Bir şeye denk geldiğimizde küçük küçük inceleyerek temizledik. Her şeye kazmayla dalmamak önemliymiş. Yerin altında çalışıldığı için içinden çıkanları bayağı yükseğe taşımak gerekiyordu. İlk başta eğim yüzünden zorlandık. Ben şimdi, ilk çektiğim fotoğraflarla son halinin fotoğraflarını insanlara göstermek istiyorum. Bu kadar derine ineceğimizi tahmin etmiyordum. İçeride harika bir görüntü var. Daha da aşağısında ne var, şu anda bilmiyoruz.

Burası öyle bir yer ki yürüdüğümüz yolda da bir bezirhane varmış. Talas’ı gezdik, orada da varmış. Bezirhane çalışması benim buradaki motivasyonumu olumlu yönde etkiledi.

Satış birimlerinde de sonuna doğru bayağı hızlandık. Başlangıçta beş temel yaptık, dördünü diğer gruba bırakacaktık. Sonrasında o dört temeli ilk temellere göre çok kısa sürede bitirdik.

Şima Coşkun (3. sınıf): Okulda projeye ilk başladığımızda, Eski Gediz’deki çalışmaları gördüğümüzde kapalı birimler yapılacak diye düşünmüştüm. O haliyle bile bana Eskigediz’e göre çok basit gelmişti. Sonrasında buraya gelip projenin bitmiş halini gördüğümde, “dokuz birim, metrekareler büyük değil, oranlar küçük” diye düşünüp altından kalkarız dedim. O an bana kolay gelmişti. Fakat projenin devamında, her şey yolunda gitmedi. Taşların geç gelmesi bizi biraz geciktirdi. Taşlar erken gelseydi, çok daha hızlı bitirebilirdik, ama olmadı. Buna rağmen, burası öyle bir yer ki niye geldik diye olumsuz düşüncelere kapılmadık. Güzel bir motivasyon var burada. Geldiğimiz aşama da beni tatmin ediyor. Bir birimin bitmiş halini görebileceğiz. O açıdan çok mutluyum. Biter mi, devam edebilir miyiz? Bilmiyorum ama ben şu aşamaya kadar çok şey öğrendim. Biz istediğimizi aldık bence. Ustalarla çalışmak, taş kırmak güzeldi. Bu çok farklı bir deneyim. Beton ve tuğladan bir yapı inşa edebilirdik ama buraya özgü bir iş ile uğraşmak çok tatmin edici. Nasıl yapıldığını görüp dillerini öğrendik.

İlk günlerde harç çıkarmak bana zor geliyordu. Herhalde hep erkekler yapacak diye düşünmüştüm. Çünkü o küreği kaldırmak çok zordu. Sonra harç çıkarmayı kızlar yapmaya, taşları ise erkekler dizmeye başladı. O iş çok daha ağır. Ölçülerini artık hepimiz ezbere biliyoruz. Ne kadar harç? Ne kadar çimento?

Ustalar bazılarımıza “usta” diye seslenmeye başladı. Birkaç tanesinin gözüne girdik herhalde. Çevreden gelen insanlar da, mesela biz kürek atarken elimizden almaya çalışıyorlar. Burada yaşayan insanlar, inşaat ve yapıyla çok içiçe olduğu için karışmadan duramıyorlar. Sürekli hepsi müdehale ediyor. Kadınından erkeğine onlarla çok fazla irtibat halindeyiz.

Esra Solmaz (4. sınıf): Ben şehir ve bölge planlama bölümündenim. İşin mimari boyutu bana başta çok ilginç geldi. Bir sürü şey öğrendim. Bir yapı nasıl ayakta durur? Tonoz ne demektir? Bunlara başta genel kültür olarak bakıyordum ama şu anda öğrenmek ilgimi çekiyor. Ama benim en çok ilgimi çeken, işin yerel yönetimle ilişki ve organizasyon boyutu ve işleyiş şekliydi. Bir çalışma yapıyorsunuz ama buradaki insanlar bunu gerçekten istiyorlar mı? Bunu düşünmek zorundasınız. Mesela şu anda kafamı kurcalayan, mezun olduğumda yapacağım tasarımların uygulama aşamasının nasıl gerçekleşeceği ile ilgili sorunlar. Uygulamayı yapan kişilerin ne derece tasarıma bağlı kalacakları ve doğru bir şekilde tamamlanması benim onları nasıl motive etmem gerektiğini düşünüyorum. Bunlar benim için çok ilgi çekiciydi.

Üniversiteye girdiğimde, ilk üç yılımda hep üniversite böyle bir şey değil diyordum. Böyle bir şey olmamalı. Bırakmayı çok düşündüm. Amaç bir meslek edinmekse, her yerde edinilebilir. Her yerde karnını doyurursun ama bizim buraya gelip, buraya birşeyler bırakma çabamız çok etkileyici ve güzel. Hocalarımıza da teşekkür ediyorum. Okulda oturup, maaşını alıp rutin işlerine devam edebilirler fakat burası için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Benim için bu çok motive edici oldu.

Nilgün Mutlu (2. sınıf): Buraya ilk geldiğimiz gün önce etrafı gezdik. Bizim için ilginç bir deneyimdi. Sonra ilk gün işe başladık. Bir inşaat mühendisi gelip bize aplikasyon yapmayı öğretti. Bizler de denedik. Birimlerimizin yerini tespit ettikten sonra, Gül hocamız bizlere kazmamızı söyledi. Biz, “çukur açmak nedir ki, küreği atıyorsun toprağa ve açılıyor” diye düşünürken böyle olmadığını gördük. Bütün öğleden sonramızı verdik ancak 10 cm aşağıya inebildik. Çukurlar kepçenin de yardımıyla açıldı.

Okulda ben daha 1. sınıfı bitirdim. Henüz bilgilerim çok fazla değil fakat yapı derslerinden bohçalamayı, temelin nasıl atıldığını öğrenmiştik. Burada görmek ise çok farklıydı. Çünkü derste öğrendiklerimi 1 hafta sonra unutabiliyorum. Burada gördüklerimi ise hiçbir zaman unutabileceğimi sanmıyorum. Bohçalamayı ve yalıtımları bizler yaptık. Tek tek açtık, serdik, mıcırını, grobetonu döktük, kalıp hazırladık. Çok öğretici oldu. Bana çok faydalı olacağına inanıyorum.

Bezirhaneyi küçücük bir delikten içine girilebilen bir yapı haline getirdik. Unutulmaz oldu benim için, hatta dönmek istemiyorum. 3 gün sonra dönüyoruz.

Zeynep Dündar (3. sınıf): Ben çalışmalara katılmadım. Yalnızca bu haftasonu arkadaşlarımı ziyaret için geldim. İlk geldiğimde, Kayseri’den Ağırnas otobüsüne bindim. “Nereye gidiyorsunuz?” diye sordular. Ben de “arkadaşlarım staj yapıyor, onların yanına gidiyorum,” dedim. Tanıyacaklarını hiç beklemiyordum. “Onlar bizim tanıdıklarımız” deyip Kayseri ile ilgili bilgi vermeye başladılar. 15 dakika içinde tüm otobüs çalışmalardan bahsetmeye başladı. “Arkadaşlarınız çok güzel şeyler yapıyorlar” diyenler oldu. Daha sonra köye geldiğimde, çalışmaları ve organizasyonun işleyişini gördüğümde de çok şaşırdım. Yaptıkları iş çok yorucu ve iyi dayanmışlar diye düşünüyorum.

DK: Aranızda Eskigediz’de de bulunmuş olan var mı? İki çalışmayı karşılaştırabilir misiniz?

Kenan Akifoğlu (4. Sınıf):
Çalışma olarak değerlendirdiğimizde, Eski Gediz’deki aslında daha büyük bir alanı kapsıyordu. Büyük bir bina yapıyorduk. Bu sefer birimler insanın gözüne daha küçük, daha basitmiş gibi geliyor, fakat öyle değil. Çünkü orada daha fazla adım vardı ve daha hafif işlerdi. Burada, taş kırmak ve döşemek için daha fazla enerji harcadık. Ama burada içinde bulunduğumuz ortam çok güzel.



DK: Çalışmalar sırasında ekibiniz ve iş bölümü nasıldı?

ME:
Sabah 9:15’te sahaya çıkıyoruz. 12:30’a kadar çalışıyoruz. Öğlenleri çok sıcak olduğundan 15:00’e kadar mola veriyoruz. Genelde hepimiz sıcaktan uyuyoruz. 15:00 gibi başlayıp 19:30 gibi bitiriyoruz. İlk başlarda aramızdan seçtiğimiz iki çavuşumuz vardı ama organizasyon herkesin elinde şu anda. İlk başlarda iş bölümü yapıyorduk. Sonlara doğru ise herkes neyin eksik olduğunu bilip onun ucundan tutmaya başladı. İşin başında, belirli işler için gruplara ayrılıyoruz. Sıkılan ya da yorulan olur ise eş değiştiriyoruz. Yerine başkası geçiyor. Molalarda bir grup çalışırken diğeri mola veriyor. Bazen topluca mola veriyoruz. Çeşme başında dinleniyoruz. Ustalar hiç ara vermeden çalışıyorlar. Onları izliyoruz. Biz ise arada 15 dakika soluklanmazsak yorgunluktan sarsılıyoruz. Çalışma temposu çok yüksek. Ben ilk duyduğumda çalışma saatlerinin az olduğunu düşünmüştüm. Ama bizim için uygunmuş.

NM: Buraya geldiğimde ekipten yalnızca iki kişiyi tanıyordum. Herkesle burada tanıştım. Otobüste bile birbirimizi tanımıyorduk. İsimlerimizi ezberlemek için kamp ateşinde isim ezberlemece oynadık. Herkes diğerlerinin isimlerini sayıyordu. Şimdi ise birbirimize çok ısındık. İki tane çavuşumuz vardı ama hiçbir zaman onların çavuş olduğunu hissetmedik. Biri Eskigediz’e katıldığından Kenan, diğeri ise Bora.

İş dağılımını ise genellikle hocalarımız yapıyor. Sabah sahaya gittiğimizde, o gün yapılacak işleri planlıyoruz. Hangisini yapmak istediğimizi soruyor. Bir işe beş kişi gerekiyor ise ekip gönüllülerle belirleniyor. Hiçbirimize isteğimiz dışında şunu veya bunu yap denmedi. Biz de artık zaten sahaya gittiğimizde hangi işlerin yapılacağını biliyoruz. Birimlerin inşası devam ederken, bir grup bezirhaneyi temizledi. Taş yetişmediğinde herkes bezirhaneye indi. Ekip çok uyumlu ve ben de gerçekten bundan çok memnunum. Herkes de aynı fikirde birleşiyor.

DK: Peki siz hoca olarak buradaki çalışmayı ve öğrencilere olan katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

TT:
Ben de arkadaşların söylediği gibi Eskigediz’de yapılan yapının daha büyük oluşu nedeniyle, burada rahat bir şantiye ortamı olacağını düşünmüştüm. Biz Gül Hoca ile ekipten biraz daha erken gelip şartları gördük. Bu uygulamanın da kendisine göre zorlukları olduğunu biliyorduk. Taşı tanımak en zoruydu. Elimize alet edevatı aldıkça, balyozumuzu taşa vurdukça, herkes daha iyi tanımaya başladı. Taş ustası ve taş işçileri ile çalışacağımızı düşünmüştük ama öyle olmadı. Bu benim için bile seneler sonra tekrar deneyim oldu. Burada, taşa dokunmayan, alıp bir çukura yerleştirmeyen arkadaşımız yok. Tabii onlar için moral bozucu olan, bütün bu emeklerin şimdi temel olarak toprağın altında olup görünmemesi.

Bu onların yaşadıkları çevrede gözle göremedikleri alın terini anlayabilmeleri için iyi bir deneyim oldu. Şimdi kaldığımız misafirhanenin duvarlarına daha farklı bakıyorlar. Günümüz teknolojisinde, İstanbul veya başka bir büyük şehrin şantiyelerinde kazanılamayacak bir tecrübe bu. Tabii ki onlar da işçilik istiyor, fakat taş kendini hacim ve yoğunluğun getirdiği ağırlığı ile fazlaca hissettiriyor. Bu beni çok etkiledi.

Öğrencilerimiz, doğru tercihi yaptığımızı bize gösterdi. Oluşan ekip çok uyumluydu. İkili üçlü gruplar halinde bir çalışmaya gitmek bazen sıkıntı doğurabilir. Burada bunu yaşamadık. İlk geldikleri gün birbirlerini tanımayan ekip, kısa sürede kaynaştı. Bunun en büyük nedeni, Ağırnas Belediyesi’nin bize sağlamış olduğu konaklama imkanının güzelliği. Doğal bir toplanma alanımız var. Bezirhane çalışmasının heyecanı, orada birşeyler keşfetmek de yine bunu destekledi. Bir de biz burada herşeyin açık olmasını istedik. Kafamıza takılan herşeyi paylaştık.



DK: Bunun için de “Kamp Ateşi”** ateşi adını verdiğiniz değerlendirme toplantılarınızı, yine ilginç bir toplanma yerinde yapıyorsunuz.

TT:
Buranın dokusundaki oyma mekanlar ve kemerli iç yapının bir getirisi olarak kaldığımız misafirhanede doğal bir toplanma alanımız var. Kamp Ateşi dediğimiz ve her şeyi konuştuğumuz bir eylem, zaman ve mekanı var. Kamp Ateşi’nin yeri yeraltı şehrinden bir in. Orada herkes düşüncelerini paylaştı ve kimi zaman da eğlendiler.

Bununla birlikte çeşme başında, şantiye alanımızdaki gölgelikte de tartışmalarımız devam etti. Bence bu tür mekanlarda yaşanan toplu enerji de motivasyonumuzu ayakta tuttu. Şimdi herkes birbirini yalnızca gözünün içine bakarak anlayabiliyor. Bir usta çalışırken oradaki profili herkes net bir şekilde okuyabiliyor.

Bir iş yapılacağı zaman, o işin kaç günde bitebileceğini, politik ya da maddi nedenleri de anlayabiliyorlar. Onlar için bu da bir eğitim oldu. İnsan profillerini de okumayı öğrendiler. Yarın, ülke şartlarında müşterilerle karşılaştıklarında da bu deneyimlerinden yararlanabilecekler.

DK: Öğrenciler nerede kalıyor?

TT:
Ağırnas’ta pek çok öğrenci çalışması gerçekleştirilmiş. Öğrenciler, eski belediye binasının üzerindeki lojmanda kalmış. Saha çalışmasının çok fazla içinde olmamışlar. Geçmişteki çalışmalarda, mimari ekiplerin çalışmaları daha farklı bir şekilde gerçekleşmiş. Burada, tamamen fiziksel güce dayalı bir durum olduğundan sıkça mola vermemiz gerekiyor. Çünkü taş kırılıyor, yaz ayında sıcaktasınız. Öğrencilerimizin yakın bir mesafede konaklamalarını tercih ettik. Ağırnas Belediye Başkan Mehmet Osmanbaşoğlu’nun organizasyonu, Bellona ve İstikbal’in desteğiyle daha önceden hazırlanmış ama içerisinde kimsenin kalmadığı, Mimar Sinan Evi’nin yanındaki lojman bölümünde herkes kendi odasını düzenledi. Gelen malzemeleri, yatak ve dolapları kendi odalarına kendileri yerleştirdiler. Odalar onların oldu. Şu anda çok sahiplendiler ve bir kısmı dönmeyi bile düşünmüyor. Bu lojman yapısı Ağırnas Belediyesi için de vizyona alınmış ve içinde yaşanması gereken bir bina. Öğrencilerimizin, insanların içinde yaşamaya başlamasıyla bir binaya nasıl canlılık geldiğini de bir yandan gözlemlemiş oldular. Çalışmayan bir mutfak varken, ahçının gelişiyle mutfak yaşamaya, yemekhane canlanmaya başladı. Mekanlar yaşamaya başladı.

ME: Kaldığımız yerin çok organik bir yapısı var. Mesela ben annemle telefonda konuşurken teras diyorum, başka bir teras kavramı canlanıyor kafasında. Hayır, burası öyle değil, damdan dama geçiyor herkes, teraslar birbirine bağlanıyor. Aşağıdan mağaralara iniliyor. Çok farklı bir yer. Kaldığımız yer beni çok büyüledi. Bir pansiyon, otel ya da yurt, benim için bu kadar çekici olmazdı. Burasının misafirhaneye dönüştürülmesi de çok isabetli bir karar olmuş. Temizlenmiş ve restore edilmiş yapıyı herkes görmeli. Sürekli taştan bir yapının içinde olmak daha önce yaşamadığım bir şeydi.



DK: Ağırnas’ı nasıl buldunuz. Yerel halkın tepkisi nasıldı?

ME:
Bu çalışma başka bir yerde yapılıyor olsaydı ya da burası kadar ilgi çekici olmasaydı sıkılabilirdim. Ama burası çok güzel. Yer altı şehirler çok esrarengiz. Geçen gün bir yürüyüşe çıktık, rüyada gibiydik. Hiç insan yok, bazı yerlerde yıkık dökük evler var. Zaten ben hiç köy de görmedim. İlk defa geliyorum. O nedenle benim için çok şaşırtıcıydı. Kayseri’ye gittiğimiz günlerde bile bir an önce geri dönmek istedik. Burası daha rahat bizim için. Havası çok değişik. İlk geldiğimizde kuru hava yüzünden nefes alamıyorduk, dudaklarımız çatlıyordu. Ona da alıştık. Sıcak hiç rahatsız etmiyordu ilk geldiğimizde, son üç gündür yakmaya başladı. Yani değişik bir atmosferi var buranın. Ben geldiğime çok memnunum. Başka bir yerde memnun olur muydum bilmiyorum. Yerle ilişkilendirdim.

Yerel halk çok yardımsever. Bize molalarda çay getiriyorlar, tandır ekmeği ve ayran getiriyorlar. “Siz de güneşte yoruldunuz” diyorlar ya da bir şey yaparken küreği elimizden alıyorlar. Bazen sinir bozucu olabiliyor, “herkes de karışıyor” diyorsunuz, ama baktığınızda o kocaman taşları bile yerleştirmek için adamlar işlerini güçlerini bırakıp geldiler.

Biz her gün sahaya gittiğimizde, Pembegül teyze atıyor sandalyesini çıkıyor kapının önünde oturuyor mesela. Bir şeye ihtiyacımız olduğunda ondan istiyoruz, hemen getiriyorlar. Aile gibiler, ben bu kadar yardımsever olunacağını da düşünmüyordum. Böyle bir yer burası.

NM: İnsanlar çok sıcak. Herkes bizi tanıyor. Siz stajyerlersiniz diyorlar, hep yardım etmeye çalışıyorlar. Bir sorumuz varsa ilgileniyorlar. Karşı gelen çok az kişi gördüm. Çeşmeyi kapattığımızda, ineklerinin su içmesine engel olduğumuzu düşünenler de oldu. Ama genelde yaptıklarımızı merak ediyorlar.

2-3 Ağustos’ta şenlikleri oluyor. Orada yaptıkları el işini satıyorlar. Bizim hazırladığımız satış birimleri için seviniyorlar.

Bizimle birlikte mesai yapan Pembegül teyze var. İnşaatın karşısında oturuyor. Sahaya geldiğimizde, sandalyesini ve örgüsünü alıp kapının önünde bir gölgelikte oturuyor. İnanılmaz müdahale ediyor. “Siz şimdi ne yapıyorsunuz?” diye soruyor, ilgileniyor, öğrenmeye çalışıyor. Hatta bazen komşuları gelip ne yaptığımızı diye sorduklarında, Pembegül teyze “Şimdi işte yalıtımı açıyorlar, su girmesin diye koyuyorlar onları” diye anlatıyor. Onun da hoşuna gidiyor, bizim de hoşumuza gidiyor. Mola verdiğimiz zaman ayran getiriyor. Poşet poşet kayısılar getiriyor. Hayatımda hiç bu kadar çok kayısı yediğimi hatırlamıyorum.

* Gilaburu (Viburnum opulus), Adoxacea familyasından kırmızı renkli, nohut büyüklüğünde bir meyve veren ağaç türü. Daha ziyade Kayseri ve civarında yetişir. Bol miktarda su ile yetiştirilir. Acımsı bir tadı vardır. Gilaburu, suyu sıkılarak tüketilir. Bol miktarda şeker karıştırılarak içilen gilaburu suyunun böbrek taşı rahatsızlığına iyi geldiği söylenir. (Vikipedi)

** Aslında “Kamp Ateşi” genelde saha çalışmalarında yapılan ve oldukça önemli olan gün sonu değerlendirmesi ya da haftalık değerlendirme gibi rutin toplantıların ağır toplantı havasından çıkarmak biraz da formatını değiştirmek için yaratılmış bir isimdi. Yani aslında bir mekan değil bir eylemi tanımlıyordu. Niye kamp ateşi derseniz? Kamp ateşi için ortada yanan bir ateşin etrafında hakla olmak gerekir. Ortam samimi ve sıcaktır, herkes ortadaki ateşe eşit uzaklıktadır. Ateş ortada olduğu için herkes onu farklı bir noktadan farklı bir bakış açısı ile görür. Bizim kamp ateşimizde ateş yerine ortada tartıştığımız o günün konusu vardı. Hocalar ve öğrenciler bir dairenin çevresinde olaya eşit uzaklıkta duruyor ve yorumlarını kendi durdukları noktadan göründüğü gibi yapıyorlardı. Kamp ateşi için seçilen yer insana sonsuz bir ilham duygusu veren Mimar Sinan Evi’nin altında yer alan ve kısmi oyma kısmi yapı olan bir mekandı. (Yrd.Doç.Dr. Gül Ünal)


İmaj Galerisi
Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Söyleşi Arşivi
Dönem içinde gerçekleştirilen söyleşilerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz söyleşiyi listeden seçiniz.