Söyleşi

ATPistanbul

Tarih: Ekim 2006

Arkitera: ATPistanbul fikri nasıl ortaya çıktı?

ATP:
Aslında çıkış noktası şu: Yeni mezunların, freelance iş yapanların, part time çalışanların ya da yüksek lisans yapan, çok fazla çalışacak vakti olmayan insanların işveren tarafından maddi ve manevi olarak sömürülmesini önlemeye yönelik olarak kuruldu. Bu rahatsızlıktan ve başımıza gelen olaylardan dolayı yola çıktığımız birşey.

Daha sonra biz dedik ki hepimiz birşeyler yapabiliyoruz. Okuldayken bile zaten bir şeyler yapmaya başlayacak ilk eğitimi alıyoruz. Ne kadar yeterli olup olmadığı kişisel gelişime de kalıyor. Ama Türkiye’de şöyle bir sistem var. Sen ne kadar başarılı ya da yetenekli olursan ol, kim olduğundan çok, biraz da kimi tanıdığın önemli. Bu, yetenekle, yaptığın işlerle ya da eğitimle doğru orantılı yürümüyor.

Biz bunu biraz daha formülize etmeye çalışıyoruz. Çevresi olmayan, ulaşması gereken kişilere ulaşamayan tasarımcılara, işverenle onlar arasında bir arayüz oluşturmayı hedefliyoruz.

Birkaç örnek vererek toparlayalım. Diyelim Ahmet Bey bir yazlık ev yaptırmak istiyor. Kime yaptıracağını bilmiyor. Ancak kulaktan ya da kendi araştırmalarıyla birini buluyor. Doğru ya da yanlış kişiyle çalışıyor. Ortaya çıkacak ürünün ne olacağı belli değil. Ahmet Bey, ATPistanbul’a geliyor ve diyor ki “Ben bu şekilde, şurada bir ev istiyorum,” kimlerle çalışmalıyım? Elimizdeki portföyden bizimle çalışmak isteyen insanlar arasından yaptığımız bir seçimle müşteriyi doğru tasarımcıya yönlendirmeye çalışıyoruz. Sonra onların ikisini baş başa bırakıyoruz. Biz sadece seçim kısmında yardımcı oluyoruz. Bu işverenle nasıl çalıştığımız hakkında bilgi. Bir diğeri de iş yapmak isteyen, üretmek isteyen tasarımcılar. Diyelim ki amcam Ahmet , bana ev tasarlar mısın dedi ama ben nasıl uygulayacağını, çizim standartlarını bilmiyorum, uygulama firması tanımıyorum, aldatılır mıyım? Kandırılır mıyım? Ne kadar sürede yapılır kestiremiyorum. Yine ATPistanbul’a geliyorum, diyorum benim elimde böyle bir iş var. İşi devrediyorum. İşin tasarımını ben yapıyorum. Uygulama aşamasında ATPistanbul ile ortaklaşa çalışıyoruz. Ya da benim bir mimarlık firmam ya da tasarım firmam var. Ofisin yükünü artırmak, geçici sürelerle daha fazla eleman almak istemiyorum. O yüzden sürekli ya da parçalı olarak ATPistanbul ile çalışıyorum. ATPistanbul’u fason ya da taşeron firma gibi kullanıyorum. ATPistanbul oradan aldığı düzenli işleri yine düzenli tasarımcılara freelance olarak dağıtıyor. Yani iş alıp dağıtma sistemi.

Atladığım önemli birşey star mimar, star tasarımcı kavramı. Beş-altı, en fazla on kişi arasında dönüyor isimler. Teklif ve davetle hazırlanan proje usulünü biliyoruz. Hep aynı isimler, iş yapıyorlar. Biraz da bunu önlemek için ATPistanbul var.
Biz daha çok tek kişi değil, grupların bu piyasada daha çok ilerleyeceğine inanıyoruz. Artık star tasarımcı kavramının yıkılmak üzere olduğunu, hatta yıkılması gerektiğini çünkü yapılan işin, tasarımın kalitesinin böylelikle artacağına. ekiplerin artık bu işi devralması gerektiğine; ekip üretimine inanıyoruz.

Zaten bu düşüncemizin ne kadar doğru olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz çünkü şu anda bir çok yerli ve yabancı yatırımcı firma ve yatırımcı ile birbirinden eğlenceli projeler yapmaya başladık bile. Tahmin ettiğimizden çok daha fazla bir ilgi görüyoruz bu çalışma alanında. Sanırım, istediğimiz de tam olarak buydu. Yatırımcı firmalara artık gidip kendimizi tanıtmak için harcayacağımız vakit yerine artık üretime daha çok vakit ayırabiliyoruz. Çünkü artık düzgün ilişkiler kurduğumuz bir çok firma kendiliğinden bizim reklamımızı yapar hale geldi. Bizden proje isteyen firmaların sayısı tatmin edici bir şekilde artıyor. Çok yakında bunların meyvesini almaya başlayacağız. Tasarımlarımız yavaş yavaş hayata geçmeye başladı bile.

Arkitera: ATPistanbul’u kurarken hazır bir modeli mi kullandınız? Yoksa tamamen sizin fikriniz miydi?

ATP:
Öyle olmadı tam olarak. Üniversiteden beri birlikte çalışmak fikri vardı, bu kadar net değildi tabi ki. Sonuçta tartışarak oluştu.

ATP (Birge):  Arman’ın işten ayrılmasıyla başladı aslında. Ama esas olan, herkes kendi işini yapmak, üretmek istemesiydi. Biz güç birliği yapmak, daha çok kişiye ulaşabilmek ve daha çok kişinin daha çok şey üretebilmesi için bir araya geldik.

Bu bir sistem, bir örneğin uygulanması değil. Bizde bu fikir oluştuktan sonra internet üzerinden ve sadece mimarlık alanında bu tarz işlerin olduğunun farkına sonradan vardık. Ve kimse ne bir iş görüyor ortada ne de bir mimarı görebiliyorsun. Sadece tek kişiyle muhattap oluyorsun, işin arka tarafını bilmiyorsun. Biz bunu daha açık, daha şeffaf bir hale getirmeye çalışıyoruz. Okuldan destek alıyoruz. Zaten biraz da başlama cesaretini bulduğumuz, bizi cesaretlendiren nokta bu. Bilgi Üniversitesi’nin mimarlık yüksek lisans programından Nevzat Sayın, bunun yanı sıra İTÜ’den Hüseyin Kahvecioğlu, Nurbin Paker Kahvecioğlu, Arzu Erdem, Meltem Aksoy, Zeynep Kuban bize en başından beri, bu bir fikir iken den beri bunu şekillendirmemize yardımcı olan, sürekli bize danışmanlık yapan ve neredeyse 24 saat ilişki içinde olduğumuz insanlar.

Arkitera: Bu sistemin patentini almayı düşünüyor musunuz?

ATP:
Bu konuda harekete geçtik şu anda. Pazartesiden itibaren patente ve isim tescile başvuruyoruz.

Arkitera: Peki ekipte kimler var? Çekirdek kadro kimlerden oluşuyor?

ATP:
Şu an ATPistanbul’un ailesini mi soruyorsunuz?

Arkitera: Evet.

ATP:
Aslında en baştan beri varolmak isteyen herkes var. Herkese açık bir sistem. Fakat bu sistemin kurumsallaşması ve resmi olması gerekiyor. Bu da herkesle mümkün olmuyor. O yüzden birkaç kişi ya da bir kişinin bu sistemi kurması daha doğrusu riski alması gerekiyordu ki bu süreci başlatabilsin diye. Bu yüzden, biz Tuğba Okçuoğlu, Birge Yıldırım ve ben (Arman Şen) bu işi üstlendik. Şirket kurma aşaması, bir ofis, yerleşme, ilk başlama, herkesi bir araya getirme, bu toplantıları oluşturma ve bir misyon, bir vizyon belirleme aşamasında üçümüz çalıştık. Bu aşamada dışarıdan da bir sürü destek aldık fakat resmi olarak, hatta Birge de danışmanlık yapıyor.

Şu anda yaklaşık 24 kişiyiz. Sistemden dolayı sayı sürekli değişiyor. Bunun için de moda tasarımcısı, ses tasarımcısı, peyzaj mimarı, mimarlık tarihçisi, iç mimar da var. Bu sistemde tabi herkes ofiste değil. Zaten bu da sistemin özelliği. İster evinde, ister internet üzerinde isterse de ofiste .

Arkitera: Geleneksel çalışma sisteminin çağdaşlaştırılmış hali gibi. Yine tabi bir mekan var. Peki bu mekan ne için kullanılıyor?

ATP:
Ortak çalışmalar için. Havuz gibi aslında. Ekipler arasında bir yarışma olacak mesela. O yarışmaya katılacak insanların ortak bir çalışma alanı. Proje yapımında herşey bireysel olmuyor, Bir beş kişi ya da on kişinin bir evde toplanıp yapması zor bu yüzden ofiste yapılıyor.

Ofis beş adet odadan oluşuyor ve beşi de yeterli boyutta. Beş ayrı proje grubu burada çalışabilir. Geçici işler mesela üç aylık bir işimiz var ve bu işte beş kişi çalışacak. Örneğin, Didem bu işi aldı. Biz sadece Didem’e iş veriyoruz. O kendi dört kişisini daha getirebilir ya da içerden ATP bünyesinden dört kişiyi daha alabilir. Böylece Didem’in geçici olarak mimarlık ofisi oluyor ve A odasını kullanıyor. Odasında kendi bilgisayarı oluyor, ortak plotter’ımızı, printer’ımızı kullanıyor. İşi bittikten sonra yeni birine devrediyor ya da yeni işi varsa kendi devam ediyor.

Arkitera: Ekibin büyüme sınırı nedir?

ATP:
İş olduğu sürece bir sınır yok, çünkü bir mekan problemimiz yok. Ekip büyüdükçe de ikinci bir ofis, üçüncü bir ofis, bir bina... Asıl amaç bunu dijital ortama taşıyabilmek mümkün olduğu kadar ki herkes ulaşabilsin. Sadece İstanbul’da yaşayan insanlar değil, İzmir’deki, Adana’daki, Kars’taki herkes ulaşabilsin...

Arkitera: Aramızda da konuşurken kafamızda bir soru işareti oluştu. İşin takibini ve sürekliliğini nasıl sağlayacaksınız? İşi alan kişinin işi yapıp yapmadığı güvene mi dayanıyor yoksa bir kontrol mekanizması gizliden gizliye işliyor mu?

ATP:
Kesinlikle tasarım yapılırken bir kontrol mekanizması yok. Neden yok? Çünkü ATPistanbul bir tasarım firması değil, bir tasarım şirketi de değil. ATPistanbul bir tasarım ajansı. Türkiye’de ilk kez uygulanan bir sistem. Amerika’da bunun örnekleri var. Biz işverene karşı sorumlu değiliz tasarım aşamasında. Biz işverene doğru tasarımcıyı yönlendirmek konusunda sorumluyuz. Ve bu işin istenilen zamanda doğru bir şekilde teslim edilmesiyle yükümlüyüz.

Arkitera: Kendinizi mimarlık ve tasarım ajansı olarak adlandırıyorsunuz . Sadece mimarlık işleri değil, grafik, moda, web tasarımı, herşeyi yapıyorsunuz aslında.

ATP:
Biz bu işleri yaparız diye yola çıkmıyoruz . Her işi profesyonelinin yapması gerektiğine inanıyoruz.

Biz sizin adınıza, kiminle çalışmanız gerektiği hakkında size bilgi veririz. Sizi bir araya getiririz. Aslında işin en vurucu noktası şu: Restoran sahibiyim ve yeni bir restoran açıyorum. Ben ATPistanbul’a geliyorum ve diyorum ki, “Bir restaurant istiyorum,” ben de sana diyorum ki “O zaman senin logondan, isminden, garsonun giyeceği kıyafetten, menüdeki fonttan, masa örtüsünden, duvardaki renge ve senin girişinden, cephene kadar herşeyini ben yapacağım/yaptıracağım.” O insanların hepsini biraraya ben topluyorum, ekibi oluşturuyorum ve diyorum ki sen sadece benimle tanışıyorsun. Böylelikle bir tasarım bütünlüğü oluyor. Çünkü bütün tasarımcılar bir arada çalışıyorlar. Farklı zamanlarda da olsa ekip oldukları için bir arada çalışıyorlar. Moda tasarımcısı garsonun kıyafetini tasarlarken, ürün tasarımcısı sandalyeyi tasarlıyor. Mimar da binayı tasarlıyor ve içindeki ana kararları veriyor belki ama hepsi birbiriyle ilişkili.

Yani yine küçük bir ofis olmuş oluyor. İşveren herkesle ayrı ayrı çalışsa:
1. Zaman kaybedecek;
2. Doğru insanları bulmakta ya da birbiriyle anlaşacak insanları bulmakta zorlanacak,
3. Maliyetli olacak.

Hepsiyle ayrı ayrı anlaşma yaptığı zaman yüz lira öderken, hepsi bir araya gelmiş bir ekiple çalışınca elli lira ödeyecek sadece. İşin ufak ama önemli bir kısmı bence. O yüzden bizim adımız: ATP: Amusement and Team Parks

Arkitera: Bizde açılımını bilmeden size bir isim takmıştık: “Askıda Takılı Proje”
(Gülüşmeler)


Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi

Arkitera: Çalışacağınız kişileri nasıl belirliyorsunuz? Bir şekilde referans da gerekiyor...

ATP:
Zaten çalışırken örneğin biz seni güvenebileceğimiz bir mimar olarak alıyoruz. Senin portfolyonu, referanslarını, CV’ni istiyoruz. Ve ilk başta seninle bir ortak projede çalışıyoruz. Küçük işler dışında sana doğrudan projeyi vermemiz imkansız. Şu anda bir fabrika binası, bir yat limanı yapıyoruz diyelim. Bu işte beş-altı kişilik bir tasarım ekibi çalışıyor. Ne yapıyoruz. Önce “Didem hoşgeldin! Bizimle çalışmak ister misin? Böyle bir ekip var. Önce bizimle çalışıyorsun, biz seni tanıyoruz. Sonra diyoruz ki “Tamam Didem artık ATPistanbul ailesinde”. Artık sana o işi sana güvenip, verebiliyoruz. Buna şöyle de bakabiliriz. Benim bir mimarlık firmam varsa işe alacağım insanı yoldan seçmiyorum. Yaptığı işe bakıyorum ve ona göre alıyorum. Sonra da sürekli bir kontrol var. Örneğin Sabancı, Lassa için lastik üretiyor ama Sabancı hiçbir zaman bu lastiğin tasarımını görmüyor. Göremez de, vakti de yok. Ona göre doğru adamı seçiyor en başta sonra artık top onda. Aynı şekilde ben işverenle tasarımcıyı tanıştırıyorum, Diyorum ki, “Ben bu tasarımcıyla çalışmanı istiyorum. Çünkü yaptığım çalışmalara göre senin ihtiyaçlarını ancak Didem karşılayabilir ama eğer bir sorun çıkarsa ben şunun sorumluluğunu alıyorum, senin işin yapılacak. Didem ile çalışamazsanız ya da Didem sizinle çalışmak istemezse Ayşe ile çalışabilirsin.”

En başta ATPistanbul’un bir tasarım anlayışı olsun mu? diye çok düşündük. MVRDV bir grup, bir çizgisi var. Geçici süre için bir araya gelmiş bir grup olan Archigram da öyle ve bir çizgileri var. Yine dediğim gibi tasarım ofisi değiliz bu yüzden bir çizgiye ihtiyacımız yok. Biz tasarım ajansıyız, herkes kendini ortaya koyuyor ve kesinlikle tasarım konusunda işi alan tasarımcıya karışmıyoruz. Bizim yapmak istediğimiz tek şey iş alan insan sayısını artırmak ve yaygınlaştırmak. Aynı beş kişi arasında dönmesin istiyoruz bu işler.

Arkitera: Basın bülteninde de sözünü ettiğiniz birkaç terim var: “Havuz”, “Askıda İş”. Ne anlama geliyor bu terimler?

ATP:
Havuz, ATPistanbul’un (asıl ana sistem ATP). Biz ATPistanbul’uz. Basın bülteninde de bahsettiğimiz gibi ATPatina ve ATPamsterdam ve Ekim ayında temeli atılacak ATPnewyork var (Orada tamamen internet üzerinden işleyen ve Columbia tabanlı bir sistem olacak). Hepsi ayrı bürolar gibi çalışıyorlar. Şimdi bu ofisler kendi aralarında yine birbirlerinin işine karışmadan bireylermiş gibi ortak bir havuzda çalışıyorlar.

Havuzdan önce askıda iş devreye giriyor. İkisi birbiriyle bağlantılı çalışıyor. Birlikte nasıl çalışıyorlar? Askıya iş getirdiğin an, ben diyorum ki “Bu işi sen yapsaydın ne kadar para alacaktın?”, sen diyorsun ki “1.000 lira alacaktım,” havuzun içindeki paradan sana diyorum ki “Bu kadarı senin hakkın, bu işi eğer yapmak istemiyorsan ATPistanbul’a sat. Bu aşamadan anında senin ödemeni gerçekleştirebilmek için bir havuz var.

Sen işi askıya bırakıyorsun.“Havuzdaki işi yapmak ister misin?” diye sonra tekrar geri sana dönüyorum Evet dersen sen yapıyorsun. Hayır dersen o işi askıya koyuyorum, diğer ATPistanbul üyeleri arasında isteyene bu işi devrediyorum.

Bu havuzda ne yapıyorlar? Herkes her ay kazancının %10’unu koyuyor. ATPistanbul 100 lira kazandı ise 10 lira, ATPamsterdam 1.000 lira kazandı ise 100 lira koyuyor, ATPatina o ay hiç kazanamadı ise hiç para koyamıyor. Sene sonunda, havuzdaki para kaç tane ATP ofisi varsa eşit olarak bölüşüyorlar. “Havuz” bir proje havuzu değil aslında ofislerin arasındaki bir para havuzu. Neden var? ATP sisteminin sürekliliği, birbirimizi garanti altına almamız, daha da yaygınlaşabilmek, biriken parayla uluslararası işler üretebilmek herşeyden önemlisi sosyal projeler üretebilmek için havuza ihtiyacımız var.

Bunu küçültüp, ATPistanbul’a gelirsek İstanbul’un kendi içinde bir havuzu var. Bu tasarımcı, işveren ve ATPistanbul’un ortak katkılarıyla oluşan bir havuz.

Arkitera: İşyerleri ilk açıldığı zaman maddi anlamda sıkıntı yaşarlar. Havuzun baştan bir şekilde dolu olması lazım ki sonrasında işleyebilsin. Bu sorunu nasıl çözdünüz? ya da nasıl çözmeyi planlıyorsunuz?

ATP: O problemi şöyle çözdük. En başta biraz kişisel birikimlerimizi ortaya koyarak kurumsallaşmamız gerekiyordu. Kurumsallaştıktan sonra da artık biz mi doğru hareket ettik yoksa şanslı mıydık? Birkaç iş aldık ve bu işleri üç kişi yürütmeye çalıştık. ve birleştikten sonra doldu yine havuz yani ATPistanbul’un ilk işlerinden kazandığımız paraları havuza koyduk.

Arkitera:
Diğer ofislerden bahsedelim isterseniz. Örneğin ATPatina?

ATP: ATPatina aynı zamanda üretici firma olacak. Orada bir fabrika var. Makina mühendisleri ve endüstri ürünleri tasarımcıları ağırlıklı bir ofis ve şu anda yaptıkları işi uluslararası bir platforma taşımayı düşünüyorlar. O yüzden yeni bir atılıma ihtiyaçları olduğu için ATPatina ortaya çıktı ve tasarımcıya ihtiyaçları var. Onları tanıştırdığımız iki mimarla biraraya geliyorlar ve ATP’yi kuruyorlar ve hazırda bir fabrika var. Şu anda fabrika yalnızca Avrupa’ya hizmet veriyor başka bir isimle. Biz de Mayıs 2007’de kendi markamız ile ürün ve mobilya üreten bir firma olmak için ilk adımları attık. Şu an marketing ve üretim detayları ile ilgili planlamalar yapılıyor. Bunun için de birkaç yerli firma ile proje ortaklığı yapıyoruz. Bu konuda da butun tasarımcılara davetkar davranıyoruz. Çünkü herkesin mutlaka evde otururken bile üretilmesini hayal ettiği ama gerçekleştiremediği bir çok projesi var. Biz bunları hayata geçirmeye ve birilerine ulaştırmayı planlıyoruz.

Arkitera: ATPatina’da çalışanlar Türk mü yoksa Yunan mı?

ATP:
Hepsi Yunan.

Arkitera: Fikir babası siz misiniz?

ATP:
Evet. Biz sistemi onlara veriyoruz. Aynısını uyguluyorlar.

Arkitera: Peki nasıl iletişime geçtiniz?

ATP:
Önceden tanıdığımız insanlardı. Aslında şöyle IAESTE diye bir organizasyon var. Orada mimarlar biraraya geliyorlar, staj yapıyorlar. Öyle bir ortamda tanıştığımız insanlar, Amsterdam’dakiler de öyle. New York’takiler de.

Arkitera: Peki Türkiye’de organizasyonunuzu yaymak için neler yapıyorsunuz?

ATP:
Daha önce de belirttiğimiz gibi yatırımcı bir çok firma ile bağlantı halindeyiz. Çok sayıda proje üreterek çok sayıda tasarımcı ile birlikte çalışmayı hedefliyoruz. Bunun için şu anda bir promosyon yapmıyoruz tabi ki ama surekli güncellediğimiz bir internet adresimiz var (www.atpistanbul.com) buradan mümkün olduğu kadar heberleşmeye çalışıyoruz. Zaman içinde doğru işler yaptığımız sürece zaten sistemin kendiliğinden yaygınlaşacağına inanıyoruz. Çünkü bizim için önemli olan yavaş da olsa sağlıklı işler yapmak bunun için de çok aceleci davranmıyoruz.

Arkitera: Son olarak ATPistanbul olarak hedefiniz nedir?

ATP:
İlk hedefimiz şu: öğrenciler, yeni mezunlar ve birşeyler yapmak isteyen herkesle ilk aşamada birleşmek. Fakat doğru insanlarla bir araya gelmek; doğru insanla doğru işi yapmak önemli. Bir diğeri, sosyal projeler yapmak. Sosyal projeler dediğimiz de etkinlikler ve festivaller değil. Sosyal amaçlarla kullanılan binalar, kentsel alanlar tasarlamak. Aslında yarışma konularına giren etkinlikleri, ATPistanbul olarak kendi içimizde kurduğumuz ekiplerle tamamlamak, mimarlığı sosyal hayata yaklaştırmak ve bulaştırmak.

Yatırımcı firmalarla çalışıyoruz şu an. ATPistanbul olmanın, kurum olmanın en büyük avantajlarından biri bu. Yatırımcı şirketlerle beraber onların arazi geliştirme uzmanlarıyla beraber yeni projeler üretip hayata geçiriyoruz. Çünkü herkes bu güç birliğinin avantajlarının farkında.

Arkitera: Çok teşekkür ederiz.

ATP:
Biz teşekkür ederiz.

Söyleşi Arşivi
Dönem içinde gerçekleştirilen söyleşilerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz söyleşiyi listeden seçiniz.