Abdurrahman
Bey,
Uzun meslek yaşamınız süresince Türkiye'de bulunduğunuz dönemleri düşünürsek,
Mimarlar Odası'nın mimarlık mesleğine yönelik faaliyetlerini bugünkü
faaliyetleri ile kıyaslayabilir misiniz? Sizce neler değişti? Ya da neler henüz
değişmeyi bekliyor?
Teşekkürler.
Simdi
bu konu biraz ihtisas meselesi. Bir aralık ben bununla meşgul oldum Mimarlar
Odası'nın kurulması esnasında. Fakat seneler oluyor. O zaman hiç bir şey
yoktu ortada. Türkiye'de 300 mimar vardı. O zaman pek çok şey yapıldı
tabii ki ve hiç yoktan var edildi Mimarlar Odası. Mühim bir şeydi. Ondan
sonra da daha yavaş ilerlemeye başladı işler doğal olarak. Şimdiki durumu
da çok fazla bilmiyorum çünkü çok meşgul olduğum yok.
Bazı iyi arkadaşlar var, onlar uğraşıyor, gazetelerde yazıları çıkıyor.
Onları okuyorum ve ilginç tabii. Onun için iyi tarafa gidiyor kanımca.
merhaba abdurrahman bey
Mesleğe yıllarını vermiş ve sayısız ürün ortaya koymuş bir mimar
olarak yeni başlayan ve puan tutturmacayla değilde gerçekten bu mesleği
isteyerek seçen yeni mimarlara ne gibi tavsiyeleriniz olabilir . Teşekkür
ediyorum .
Muhakkak
ki mimarlık mesleğine puan tutturmak için girilmez. Yani bir sevgi varsa, bir
aşk varsa mimarlık bununla olur ve sonuna kadar da devam eder. Mesela nitekim
mimarlardan hiç birinin öyle hobisi yoktur. Hobi, iyi mimarın kendi mesleğidir.
Bunun gibi, bu mesleğe de peşinen girmek ister ve bir süre gayretten sonra
girer. Bunun da çaresi de hiç bir zaman not almak amacı ile olmaz. Muhakkak
sureti ile bir yetenek imtihanınından geçmesi lazım. Ancak bu şekilde
mimarlık tahsiline başlanabilir.
Nitekim bizim zamanımızda bu imtihanlar böyle idi. Biz Akademi'ye girdiğimiz
zaman -Akademi diyorum çünkü sevmiyorum Mimar Sinan Üniversitesi demeyi-
yetenek imtihanından geçtik ve kabul edildik. Şimdi gene bunun bu hale
gelmesi lazım bence.
Değerli Ustama (Mimarlıkta
hep usta çırak ilişkisini savunduğum için) öncelikle saygılarımı
iletiyorum.
Kendisiyle Ankara da Koç Holdinge ait (Zafer İşhanı-Divan Pastanesi)
dekorasyonunda ,Koray A.Ş.nin Şantiye Şefi olarak (1986) beraber çalışma
firsatını buldum.
Mekan-Fonksiyon ve Profesyonel Tasarım öğeleriyle ilgili ilk Sanat-Ticaret bağdaştırmalı
uygulamayla da orada karşılaştım.
Profesyonel-Ticari anlayışla,Sanatsal tasarımın uyumlu olarak ve etkin
kullanımı konusunda,bende uygulamacı bir Mimar olarak çok olumlu ve yönlendirici
etkileri olmuştur.
Bu nedenle Ustamızın eserleri arasında yer alan olarak ve Mekan olarak küçük
olsada simgeselliği ve kullanım özellikleri açısından, "Divan"
gurubunun kalite ve Müşteri/İnsan
ilişkisine verdiği önemi vurgulayan bu çalışmanında hatırlatılmasını
kendimce yararlı gördüm.
Kendisiyle daha büyük projelerde çalışmamış olmayı kayıp sayıyorum.
En İçten Sevgi ve Saygılarımla.
Mimar Coşkun SARIGÖL.
Mesa Mesken Sanayii A.Ş.
Çayyolu-Ankara
Şimdi Divan Oteli benim için
mühim. Ben Fransa'dan döndükten sonra aşağı yukarı ilk işimdir. İlk işim
Galeri Bir'dir. Galeri Bir'den sonra Divan Oteli geldi.
Divan Oteli fevkalade çok sevdiğim bir iş oldu ve 30 sene de müşavir mimarlığını
yaptım. Fakat bu da, Türkiye'de pek çok konuda olduğu gibi tatsız bir şekilde
bitti. Şöyle ki: Biz haftanın her Salı günü toplanıyorduk. Bir gün
geldim yine Salı günü, baktım Taksim'deki Otele tahta perdeler kurulmuş. Ne
yapıyorsunuz siz dedim. Değiştiriyoruz dediler. Kimsiniz siz dedim. İzmir'den
bir grup mimar. Amerika'dan yabancı bir mimar varmış projesini yapan. Onlar
da tatbik ediyorlarmış. Böyle şey olmaz. Çok ayıp. Nitekim ondan sonra
alakayı kestik. Divan Oteli'ni yaptım. Divan pastanelerini yaptım. Çok
isterdim ki böyle bitmesin.
Modern Turk mimarligina
verdiginiz cok kaliteli eserler icin minnettarlikla...
Su siralarda 1950'ler uzerine calisan bir mimarlik/ kultur tarihcisi olarak
sorum:
Turk mimarligina Erken Cumhuriyetle beraber Avrupa'dan gelen modernist
etkilerle, Ikinci Dunya savasi sonrasi Amerika'dan gelen modernist etkiler
arasinda ne gibi farklar gorursunuz (form, bicim olarak degil, felsefe, yaklasim
olarak)? 1950den sonra Amerika'yla yaklasmamiz sizce Turkiye mimarlik kulturunde
nasil degisikliklere yol acti? Bu donemde, ozel olarak sizin dusunce ve
egilimlerinizde (eger varsa) Amerika'nin yeri nedir?
Sorumun cok genis oldugunu biliyorum ama ilk akliniza gelen bazi dusunceleri
(cok kisaca da olsa) merak ediyorum.
Cok tesekkurler, basarilar, saygilar.
Sibel Bozdogan
Bugünkü hislerimizden
bahsetmek gerekirse tabii ki Amerika'ya hayır. Bizi savaşa sokmak istiyor, biz
istemiyoruz. Böyle saçma şey olmaz.
Atatürk devrimlerinden sonra biz Osmanlı'yı tamamen geriye ittik ve yeni bir
mimari ve yeni bir sanat düzenine girdi Türkiye. Tabii bunu beğenmeyenler
var, nasıl olur da bu kadar senelik tarihimizi geride bırakıyorsunuz diye.
Ancak o günkü devrimi, Atatürk'ün devrimini yapabilmek için başka çare
yoktu. Eskiyi geriye itmek, yeniden başlamak lazımdı. Türkiye bitmişti.
Onun için Avrupa'nın da tesiri oldu, Amerika'nın da tesiri oldu.
Amerika'nın tesiri şöyle oldu daha çok. Avrupa'dan giden mimarlarla oldu bir
çoğu, Aalto ve diğerleri gibi. Avrupa'da da Le Corbusier'ler ve diğerleri
ile.. Şimdi bunların da ciddi tarafları var. Sadece yalın şekilde dış görünüşleri
ile değil de derinlere inerek tetkik ederseniz, bugünkü mimariyi yapıyorsak
eğer, bugünün şartlarına bugünün yaşantısına uygun olarak mimari
yapmamız lazım. Bugün Osmanlı'yı olduğu gibi tatbik etmek manasız bir şey
ama muhakkak surette bunların himayesini yapmamız lazım.
Şimdi hepimiz Osmanlı'dan biraz etkileniyoruz Türk olmamızdan dolayı.
Mesela ben Taksim Divan Otel'inin restoranını yaparken Türk Mimarisi'nden
esinlenmişimdir. Ama modern bir çerçeve içinde esinlenmişimdir ve bundan da
memnunum ben çünkü hem bugünün şartlarına uygun hem de biraz bizden bazı
şeyler var. Bu şekilde kalmak şartı ile Osmanlı'ya dönük işler yapılabilir.
Niteki o otel yapılırken, o restoran bilhassa yapılırken Sedad Bey, ki benim
hocamdı o zaman, üç kere gelmiştir otele. Napıyorsun diye bakmaya. Merak
ediyordu adam iyi bir şey mi yapıyorum diye. Geldi, tetkik etti ve teşekkür
etti bir kaç kez.
Onun için yüzde yüz eskiyi atamayız fakat biraz da bugünün mimarisini
yapmak durumundayız. Bizim bugün tutup da Lui dönemi mobilyalarını
kullanmamız kadar manasız bir şey olmaz çünkü bu asalet satın almaktan başka
bir şey değil.
Merhabalar,
Uğur Tanyeli ile gerçekleştirdiğiniz söyleşide, ilk yaptığınız çalışma
olan kitapçının bulunduğu binanın yıkılmasından, galerinin ve plaza barın
kullanım dışı bırakılmasından söz ediyorsunuz.
Bu gibi talihsiz olaylar olmadan önce size hiç danışıldı mı?
Hayır. Genellikle hiç bir
zaman danışılmıyor. Biraz evvel anlattığım gibi Divan Oteli'nde de danışılmadı.
Vakko'da da danışılmadı. Vakko'nun da Divan Oteli'nin de 30 senelik mimarı
idim fakat Vakko'dan da ayrıldım ne yazik ki. En sonunda dosttuk, çok dosttuk
ama ona rağmen...
Şimdi Plaza Bar, Plaza Restoran, 29, hepsinin yıkılması çok acıdır çünkü
çok güzellerdi ve insan genel olarak yaptığı işe çok bağlanıyor. İstiyorsunuz
ki o devam etsin. Nitekim böyle bir bar Avrupa'da olsa bir elli sene devam
eder. Bizde maalesef yok oldu gitti, üç beş sene de ortadan kalktı.
Şimdi biz böyle zengin bir ülke miyiz, neyiz? Hemen değiştirmek istiyoruz.
Nitekim Divan Oteli'nde yeni müdür bey, pub'u illaki değiştirelim, gençlik
böyle istiyor diye tutturdu. Yahu dedim, ben orayı zaten gençlik için yaptım,
o zamanın gençliği böyle idi. Hala da buraya gelen o gençler, yani yaşlandılar
ama gelmeye devam ediyorlar.
Onun için bu düşüncesiz hareketleri yapmamak lazım, en azından mimarından
fikir almakta yarar var derim.
Merhaba
Mesleği uzun süreli devam ettirmiş bir mimar olarak, işverenleri dünü ve
bugünü açısından değerlendirirsek, bugün mü yoksa dün mü mimarlık
yapmak isterdiniz?
Arkitera'da yer alan bilgilerinizden görebildiğim kadarıyla Turgut Cansever
ile Anadolu Kulubü yarışmasında bir birlikteliğiniz var.
Daha sonra birlikte çalışma fırsatları olmadı mı? Ya da beraberce çalıştığınız
başka işler var mı?
Dün mimara karşı Türk
toplumunun müthiş saygısı vardı. "Mimar bey ne istiyorsa" diye
bir laf vardı. Bugün o kalkmıştır tamamen. Bakıyorsunuz elinde bir dergi
parçası, bir sayfasını koparmış. Geliyor "bunu istiyorum" diyor
bir bayan. Veya bilmem ne mobilyası, uyar mı uymaz mı diye düşünmek yok.
"Ben bunu istiyorum" diyor. Velhasıl bu çok acı bir şey. Saygı
yok bir kere. Mimara karşı saygı bitti. Bu zenginliğin verdiği bir şey,
tabii zenginlik Türkiye'de yok ama bazı kimselerde var. Onların bir nevi
asaleti satın almaları.
Turgut Cansever ile bizim iki eserimiz oldu. Birinci eserimiz, Büyükada'da, Rıfat
Yalman'a yaptığımız evdi. Bugün onun süresini söylesem aklınız durur.
2.5 katlı ev 3.5 ayda bitti. Rıfat Bey her sene Amerika'ya giderdi, geldiği gün
anahtarı teslim ettik ve eviniz hazır buyrun dedik.
Ondan sonra da Anadolu Klubünü yaptık beraber. Bizim iki eserimiz vardır
beraber yaptığımız. O benim sınıf arkadaşım tabii, çok sevdiğim bir
arkadaşımdır. Başka beraber çalışma fırsatımız olmadı.
Merhaba
Davet edilmiş de olsanız yurtdışında çalışmak, tutulmak bir yabancı
olarak zor oldu mu onu öğrenmek istiyorum ?
Yurtıdışı ile çalışmak
benim için hiçbir zaman problem olmadı. Hakikaten ben bile şaşırdım bu işe.
Beni olduğu gibi kabul ettiler ve çok iyi kabul ettiler. Ben evvela Nato'nun
Genel Merkezi için gittim oraya ve Genel Merkez için dört sene çalıştım.
Onun bir çok yerinde enteriorlarını ve mobilyalarını yaptım. Ondan sonra
da altı sene özel olarak çalıştım. En son çalıştığım yerde atölye
şefi oldum, az daha kalıyordum. Sonra dedim ki, yahu burada hep atölye şefil
olarak mı kalacağım. İstemiyorum dedim ve memlekete döndüm ve çok da
mutlu oldum. Onun için yabancı ülkede çalışmak konusunda, eğer yaptığınız
şeye inanıyorsanız, güveniyorsanız hiç problem yok.
Orada bazı şeyler var ki, Mimarlar Odası hakkında bir arkadaş bir şey
sormuştu. Ona şunu söylemek lazım. Fransa'da mimar binasının ömrünün
sonuna kadar mimarıdır. Bittikten sonra dahi. Hiç bir çivi çakamazlar ona
sormadan. O ölürse devlet o binaya bir mimar tahsis eder. Şimdi bizde böyle
bir şey yok. Siz birşey yapıyorsunuz. Ertesi gün başkaları onun üzerine
başka şeyler yapmaya başlıyor. Sizinle alakası olmayan bir bina ortaya çıkıyor.
Mimarlar Odası'nın bunu muhakkak suretle çözmesi gerekir. Nitekim bu vardır
ama hiç bir zaman tatbik edilememiştir.
Merhabalar,
öncelikle diyaloga katıldığınız için size teşekkür etmek istiyorum.
Özellikle genç kuşak mimarların sizi maalesef çok iyi tanımadığını düşünüyorum.
Bunun nedeni yeni kuşağın ilgisizliği mi? (genelde güncel medyada bir grup
yeni kuşak mimar ve işleri sıklıkla yer aldığı için genç mimarların
vizyonu bunlarla sınırlı kalabiliyor) Yoksa sizin kendinizi öne çıkarmak
istememeniz mi?
İTÜ Taşkışla da okuduğumuz yıllarda bir arkadaşımla, Taksim'deki Osmanlı
Bankası şubesine gider, ve her gittiğimizde farklı bir detayı keşfederek
bu güzel mekanı ziyaret etmekten büyük keyif alırdık. Bu mekan ile mimarlığa
bakış açımıza çok büyük katkınız olduğunu söylemek ve size geç kalmış
teşekkürümüzü de iletmek isterim.
Osmanlı Bankası'nın yeni kurum kimliği uygulamasında, özel mekanın sıradana
dönüşümünü izlemek de bize Türkiye'de mimarlığa verilen değeri gösteren
bir örnek oldu ve bu olayda bize çok şey öğretti.
siz türkiye'de modernizmin
çok önemli örneklerini veren, kuşkusuz çok değerli bir ustamızsınız.
modernist tutumunuzu bildiğim kadarıyla ödünsüz sürdürdünüz. bildiğim
kadarıyla bölgeselcilik ya da tarihselcilik adına bir deneme de yapmadınız.
buna karşılık iç mimarlık çalışmalarınızda genellikle çok klasik bir
çizgi egemen. burada ilginç bir ikilem doğuyor. bu konuyu biraz açıklamak
ister misiniz?
saygılarımla...