Kentsel tasarım üzerine çalışmalarınız olduğunu görüyoruz.Bünyenizde bir şehirci-mimar kimliği barındırdığınızı söyleyebilirmiyiz?Sizce şehircilerin ve mimarların kente ve binaya bakışı ne kadar doğru ölçektedir?Mimarların tekil bina ölçeği dışına çıkamadıklarını ve kentsel mekan kavramına yabancı olduklarını düşünüyorum.Aynı oranda bir şehircinin de insan ölçeğini asla yakalayamadığını.Şehircilerin mimarlarla aldıkları ortak bir eğitim sonrası branşlaşması daha mı doğru bir yaklaşım olacaktır?
Kentsel planlamadan çok
kentsel tasarıma eğilimim var. Kentlere sadece kent planlama yoluyla müdahale
etmek; katsayılar, yoğunluklar, çekme mesafeleri, ulaşım ağları
parametreleri ile oynanan kentsel kumardır. Sonucunun iyi olduğunu şimdiye
kadar görmedim.
Kentsel mekanı gözardı etmeyen yaşanabilir “yer”ler ancak kentsel tasarım
yoluyla elde edilebilir. Kaldı ki hiç bir kentte kent planlama total anlamda
uygulanamıyor. Uygulamalar ölçek itibariyle kentsel tasarım niteliğinde kalıyor.
Şehirci ve mimarların tasarım yaklaşımları hakkında söyledikleriniz
genelde doğru. Tek tek ağaçlara bakarken ormanı görememek kadar ormana
bakarken ağaçları görememek de bir zaaf. Kentlerin gelişimi, değişimi
sadece kent planlama yoluyla olamaz. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi
kentlerde kentsel tasarım ölçeğinde uygulamalara acil olarak gereksinim var.
Kentler kısır planlama ve rant kıskacı arasında sıkışmış durumda. Örneğin
Ersen Gürsel’in yaptığı İzmir Konak meydanı ve kıyı bandı düzenlemesi
kentsel tasarımın gerekliliğini kanıtlayan başarılı bir uygulama.
1975’lere kadar Türkiye’de şehircilik ;mimarlık üzerine alınan yüksek
lisans eğitimiydi. 75’lerden sonra üniversiteler Kent Planlama Bölümlerini
açtılar. Sonuç -işsiz demiyorum- mesleksiz binlerce kent plancı. Kent
planlama konularına hakim mimarlara ihtiyaç var.
Sayın Kazmaoğlu,
Proje
ve uygulama arasında yaşanan en önemli sorun amaçlanan ve ortaya çıkan ürünün
birbirinden farklı olmasıdır.Bu durumda;
1)Tasarım kendini anlatamamaktadır.Standart proje çizimleri,detaylar,yeterince
ifadeli değildir.
2)Uygulamacı/işveren projeyi anlayacak düzeyde değildir.
3)Tasarım uygulamaya yönelik yapılmamıştır,zorunlu olarak yeni çözüm
arayışlarına gidimiştir.
4)Tasarımcı projesini uygulama esnasında yeterince denetleyememiştir.
Özetle işveren-uygulamacı – projeci üçgeni doğru kurulamamıştır.Sizce
bu sorunun temel sebepleri nedir ve projenin tasarımın özüne uygun bir şekilde
uygulanmasını sağlamak için ne yapılmalıdır?
Mimar -gerçekçi bir biçimde- tasarımını en küçük ayrıntısına kadar tamamlamışsa, mimar-uygulamacı-işverenden oluşan üçlü saç ayağının kısa kalan ayaklarına yoğun destek vererek ve ısrarcı bir takiple proje uygulatılabilir. Biz genel olarak projelerimiz %80-85 oranında uygulatabildik. %15-20’lik kayıp, kurumsal ve toplumsal destek olmadığı zaman kaçınılmaz
Sayın Kazmaoğlu,
Tekil bir müşteriye bina projesi yapmakla toplu konut projesi yapmak arasında
nasıl bir fark var?Çok sayıda kullanıcıyı optimum düzeyde memnun etmek
nasıl sağlanabilir?
Tekil bir müşteriye bina
yapmak mimarla kullanıcının birebir karşı karşıya istekleri, programı,
konsepti konuşup tartışabildiği, parametreleri net olarak belli olan bir çalışma
türüdür. Tasarımı şekillendirmeye bu tanımlanmışlığın rahatlığıyla
başlarsınız. Bunun yanısıra rant kaygısı tek kişiye yapılan binalarda
baskın değildir. Mimarın tasarım çerçevesi daha geniştir.
Toplu yerleşmeler ( ki biz ağırlıklı olarak bunları yapıyoruz) son dönemde
büyük müteahhitler eliyle yapılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle rant gündeme
gelmektedir. Genellikle bina sayısını, kullanım alanını son sınırlarına
kadar zorlama eğilimi ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra kullanıcısını
birebir bilmediğiniz binalar yapmak durumundasınız. Ön görüyle; iyi satan,
müşteri profilinin ortalama kullanım isteklerine cevap verebilen, aynı
zamanda mimari tasarım olarak da iyi olan bina yapmak zorundasınız.
Türkiye de en çok inşa edilen yapı türü konuttur. Tek evler yoluyla bu büyük
talebe cevap vermek mümkün olmadığına göre mimarlar bu daldaki her
uygulama yolunu kendi içinde kendi doğrularını bulmaya zorlamalıdır.
Merhaba
Adnan Bey,
2000 yılından itibaren mimarlık büroları işsizlikten kıvranır
durumdalar. ancak görüyorum ki sizin 2000-2003 yılları arasında oldukça çok
işiniz olmuş. bunu neye borçlusunuz?
Evet, büro olarak Türkiye’deki krizin başlangıcından beri herkesin tersine daha önceki yıllarımıza göre 3 misli daha fazla çalıştık. Ancak bu projeler tamamen daha önceki çalışmalarımızın oluşturduğu mesleki bağdan dolayı bizden doğrudan talep edildi. Meslek derneklerimizden başka, ilişkileri kullanmak adına hiçbir dernek ya da klüp üyesi değiliz. Organik siyasi bir çerçeve içinde olmadık. Sadece mesleğe olan bağlılık ve büromuzun yoğun çabasıyla bu işleri oluşturuyoruz.
Arkitera diyalogda günümüzden
geçmişe doğru uzanan bir kronolojik diziyle tanıttığınız projeler bir
dini mimari örneği ile başlıyor ve Altunizade konaklar sitesi ile son
buluyor.Mimari çizginiz tanımlamak anlamında size bu iki proje ile ilgili
sorular yöneltmek istiyorum.
1.Konaklarda aynı dönemlerde yapılan S.Hakkı Alarko binaları ile son noktasını
bulan Türk evinin güncel yorumunu yakalama çabası var diyebilirmiyiz?
2.Bu anlamda projenizi ne kadar başarılı buluyorsunuz?Proje uygulaması
sonrasında benzer talepler geldi mi?Sizin için Konaklar sitesi gölgesinde
kaldığınız bir konumudur yoksa sadece referans verilen bir proje mi?
3.Dini mimari örneğinin yine klasik anlamda bir caminin güncel yorumu olduğunu
söyleyebilirmiyiz? Bu binanızın uygulanma olasılığı nedir ve bundan sonra
da dini mimari üzerine çalışmayı düşünüyormusunuz?
Mutlu ile birlikte yaptığımız
Altunizade Konaklar Sitesi tasarımı, Türk evinin güncel yorumunu yakalamak
gibi bir düşünceyle başlamadı. Plan düzeninin Türk evi oda-sofa-cumba
kurgusu ile ilgisi yoktur. Yalnızca günümüzdeki kullanım alışkanlıklarına
göre planlanmıştır. Ortaya çıkan bina formu biçimsel öykünmeden değil
fonksiyonun belirlemesinden çıkmıştır. Ayrıca yönetmelikler gereği, 150
cm çıkan saçağı, %33 meyilli çatısı olan binlerce bina var. Önemli olan
bu verilerin nasıl kullanıldığı.
Projemiz geçmişteki yaşam formatının kurgusunun biçimsel öğelerini
kullanmadan bugünkü yaşam tarzına bağlı olarak tasarlanmış olmasına rağmen
geleneğin devam hissini ve yerel tadı veriyorsa tasarım amacına ulaşmış
sayılır.
Binaların Türkiye, İstanbul, Altunizade’de inşa edilmiş olduğunu yansıtan
yerel bir tadı olmasını istedik. Satış unsurunu da içeren ”Konaklar”
adını da ilk biz kullandık. Maalesef o yıllardan beri her taraf konaklardan
geçilmiyor.
Konaklar sitesi zamanında çok beğeni alan bir proje ve uygulama oldu.
Renginden detaylarına kadar taklit edildi.Yeni müşterilerimiz hep benzer
tasarımlar istediler. Ancak biz her konuyu kendi doğruları içinde önceki
tasarımları aşacak şekilde tasarlamaya devam ediyoruz.
Camiye gelince, bizim İstanbul Büyükşehir Beleditesi KİPTAŞ A.Ş.’ye
yaptığımız konut yerleşmesinde imar planı verisi olarak gündeme geldi.
Biz dini mimari konusunu mimari gündeme getirmek, toplumsal bellekte var olan
imajı gözardı etmeden çağdaş bir cami yapmak, kullanıcılarının
tepkisini görmek adına böyle bir tasarım yaptık. İstesek de istemesek de
yeni camiler eskilerin taklitleri olarak önce inşaat mühendisleri sonraları
mimarlar tarafından yapıldı. Bir iki çağdaş denemenin de arkası gelmedi.
Konuyu çağdaş anlamda gündeme getirmek mimarların görevidir. Le
Corbusier’den Tadao Ando’ya kadar bir çok mimar dini mimariye çağdaş
çözümler ürettiler.Türkiye’de böyle yaklaşımlara ihtiyaç var.
Dinsel fonksiyonun yanısıra camiler kentlere röper veren ; kentsel heykel
niteliği taşıyan yapılardır. Görsel fonksiyonları vardır. Biçim ve öz
itibariyle çağrı ve çağrışım içerirler. Kütle ve mekan katkısı yanısıra
sesle de kent mekanı ve hayatını etkilerler. Biz bilinçli olarak imajı ve kültürel
sürekliği kırmadan çağdaş bir tasarım yapmağa çalıştık. Bunun bir
uzlaşı değil toplumsal ve mimari bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
Yaptığımız yerleşmenin uygulamasına yılbaşı itibariyle başlanacak ve
hemen ardından cami uygulama projeleri tamamlanınca tersine bir gelişme
olmazsa uygulanacak.
Bundan sonra elbette dini mimari üzerine de çalışmayı düşünürüm. Özellikle
Türkiye’de mimari programa çağdaş anlamda dini mimari tekrar girmelidir.
merhaba
Diyalog proje listenizde yer alan Gaziosmanpaşa’da yer altı çarşısı,
Carousel alışveriş merkezi gibi çarşı projelerinizle, Capitol alışveriş
merkezini konseptleri açısından kıyaslar mısınız?
saygılarımla
Capitol kent içinde yerleşik
eski kent bölgesinde yer alan bir alışveriş merkezi. Çevreyle bağlantıları
doğru kurularak kütlesiyle bölgede röper oluşturan bir bina olması düşünüldü.
Net plan şeması içinde hareketli iç mekan özelliklerine sahip. Dolaşım ve
orientasyon nitelikleri böyle bir çarşıda olması gereken kapasitede.
Carousel alışveriş merkezi, ofis, otel, sağlık merkezi gibi ilave
fonksiyonlarıyla Capitol’un 3 katı büyüklükte bir bina. İç mekan özellikleri
konsepsiyonel olarak farklılıklar gösterse de temelde çıkış noktaları
aynı.
Gaziosmanpaşa yer altı çarşısı ise tamamen farklı bir konsept. Her şeyden
önce tam anlamıyla bir kentsel tasarım projesi. Kentin lineer yaya alışveriş
alanını otoyollar altından belediye meydanına ve kültürel alana bağlıyor.
Meydanlaşan ucunda kente hizmet veren amfili bir kullanım alanına dönüşüyor.
Bir pasaj çarşı niteliğinde. Kütlesinin görülmemesine rağmen çeşitli
öğelerle kentsel mekana özellik katıyor.
( saat kulesi, amfi meydan, dikili taş, taç kapı gibi)
Diğerlerinin tersine iç mekan kurgusu yerine kentle bütünleşen dış mekan
kurgusuna sahip.
Uygulanmamış proje örneklerinde oldukça sansasyonel diye nitelebilen bir “park otel” başlığı ve “Bebek oteli projesi” gördüm. Projeleriniz neden uygulanmadı ve uygulanan projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Park Otel için iki farklı
nitelikte proje yaptık.Birincisi mevcut binanın eklenerek yenilenip korunmasını
öngörüyordu.İkincisi tamamen yeni bir bina kompleksiydi. İkinci proje ve Büyükşehir
danışma kurulundan ve Anıtlar Kurulundan geçti,imarda kasti olarak takıldı.Mal
sahiplerinin kritik maddi durumu nedeniyle işletmecisine kadar anlaşmaları
yapılmış proje sona erdi;el değiştirdi.Yeni mal sahibi bizim projenin iki
katı büyüklüğünde bir proje yaptırdı.Bu projenin sonunu hepimiz
biliyoruz.
Bebek oteli projesi ise en ufak ayrıntısına kadar tasarladığımız değişik
özellik ve detayları olan bir bina olacaktı.Ancak yapımcı ve mal sahibinin
tutumları nedeniyle projenin kaba yapı uygulama safhasında işi bırakmak
zorunda kaldık.Ana çatkısı bize ait olmakla beraber binayı tamamen proje dışı
bitirdiler.
Merhaba!
Son dönem başarılı mimarlarımız aynı zamanda medyatikler.Sürekli bir
yerlere yazılar yazmak,forumlara katılmak,seminerler söyleşiler ve jüriler
günlük hayatlarının vazgeçilmezleri arasında.Bu sadece medyatik olmakla bağdaşmaz
aynı zamanda olumlu tarafından bakınca katılımcı ve eğitimci oldukları
de söylenebilir.
Sizce bir mimarın başarılı olması için medyatik hatta biraz daha ileri
gidersek reklam unsurlarını kullanan biri olması gereklimidir?
Ters tarafından bakarsak sürekli proje üreten ,iyi yapıları olan mimarların
sessizliği(bu biraz kuzuları sessizliği gibi oldu)içe dönük yapıları ,
paylaşımcı ve eğitimci olmamaları anlamına mı gelir??? Siz kendinizi bu
ikilem içinde nereye oturtursunuz?
10 yıl öncesine kadar mimarlar ne yazar ne konuşurdu, genelde sadece yapılarıyla düşüncelerini ve söyleyeceklerini ortaya koyarlardı. Yaptıkları işleri ulu orta, abartarak sunmak genel medya ortamıyla paralel gelişen bir durum. Bunun sonucu elbette “mimari Tarkan” lar da çıkar. Ancak bütün bu medyatikleşme çabaları mimarlığın toplumsal gündeme girmesini de sağlıyor. Eskiden çok gerekmiyordu ama artık iyi yaptığını iyi duyurmak ta gerekiyor. Sahte ve hakedilmemiş bir biçimde olmamak koşuluyla mimarların medyayı ve çeşitli imkanları kendilerini lanse etmek için kullanmalarını yanlış bulmuyorum. Ancak bu da mimarları en önde ve ortalarda görünen, en medyatik olan en iyi mimardır yarışına sokmamalıdır.
Adnan Bey,
Kendinizi herhangi bir mimari akıma yakın hissediyormusunuz ve örnek aldığınız
yabancı-yerli mimarlar varmıdır?Tasarımlarınızda göz önüne aldığınız
en temel prensipleri açarmısınız?
Son mimari akımlar sıkıntıdan
çeşitlenen moda tasarımı formatına dönüşüyor. Bir akıma bağlanmak
sabit bir reçeteye bağlanmak gibidir, her şeyi aynı formüllerle iyileştiremezsiniz.
Bir grubun veya bir kişinin ortaya koyduğu mimari anlayışı tekrar ederek
onların ürünlerinin kötü “klon” larını oluşturmak ne denli doğrudur?
Belki de biçimsel kopyalamalar yerine tasarım yaklaşımları ve düşüncelerini
uyarıcı olarak kullanmak yerinde olur. Belki şöyle formüle edebiliriz :
“Akıma kapılmadan akımdan istifade etmek”
Bana geniş zamanlı ve modayla hassas bağı olmayan buna rağmen çağın veri
ve imkanlarını çok iyi değerlendiren tasarımlar üreten Norman Foster ‘ın
işleri heyecan verici; Richard Meier, Arata İsozaki,Tadao Ando ürünleri ve
tasarım yaklaşımları etkileyici geliyor.
Tasarımlarımda işlevselliğin yanısıra mekan ve kütle kurgusu ön plana çıkar.
Strüktürü özgün biçimde mekanla bütünleştirmeye çalışırım. Genelde
form, kütle ve mekanı temel geometrik formların kümelenmesiyle elde etmek
isterim. Malzemeyi alışılmışın dışında ama yalın olarak kullanmaya çalışırım.
Merhabalar
Beşiktaş meydan düzenlemesi yarışmasında ve çeşitli kentsel tasarım
konkurlarında derece aldınız. Bu bağlamda size göre;
1)Beşiktaş meydanının bugünkü durumunu,
2)Yarışmalarda birinci olan projelerin neden uygulanamadığı konusunu değerlendirir
misiniz?
Beşiktaş meydanı merkezi
İstanbul’un kalbi, Barbaros Bulvarı ise aort damarı gibidir. Acil kentsel
tasarım çözümü bekleyen bu bölge için Beşiktaş Belediyesi yarışma açmıştı.
Belediyenin imkanlarıyla yapılması söz konusu olan bir projeydi. Bütçe 10
trilyon liraysa seçilen projenin uygulama bedeli 100 trilyon liraydı. Jüri bu
ölçütsüzlük içinde karar verdi ve acil ihtiyaç varken uygulama şansı
olmayan bir projeyi seçti. Ayrıca meydana meteor düşmüşçesine kentsel yaşamı
felce uğratacak bir uygulama gerektiriyordu. Oysa kent yaşamını sekteye uğratmadan
uygulanacak makul çözümler vardı. Bizimki de bunlardan biriydi.
Beşiktaş, Üsküdar, Kadıköy meydanları İstanbul gibi bir metropolde kente
yeni bir çehre getirecek anlamda çözülmesi gereken problemler. Üçünün de
yarışmaları yapılmış olmasına rağmen belki de ayağı yere basan tasarımlar
elde edilmediği, bütçe ve uygulama stratejileri doğru tanımlanmadığı için
uygulamaları yapılamadı.
Adnan bey
Bir dönem Yıldız Üniversitesinde eğitimcilik yaptınız.Bu süreç ve
sonrasında eğitimci mimar ve projeci mimar kimliğiniz ne ölçüde öne çıktı
ve profesyonel mimarlık hayatınızı eğitimci kişiliğiniz nasıl etkiledi?
Adnan bey,
Korumacılık kapsamında bazı uygulama ve projeleriniz var;Kitap Evi, Esma
Sultan Sarayı Otel Projesi, Atik Valide Hamamı Yeniden Kullanım Projesi
gibi.Bir anlamda korumacılığa bulaşmış gibi görünüyorsunuz.Bu projeleri
yapmış biri olarak size sorularım var;
Korumacılık kavramının günümüz mimarlarınca ihmal edildiği ve sadece
restorasyon uzmanı mimarların bu konuyla ilgilenmesi gerektiği gibi bir yaklaşım
algılıyorum.Çağdaş mimarlığın korumacılık kavramına bakışı nasıl
olmalı?
Türkiye de kentlerimizin mimari kültürel değerleri sayılamayacak kadar çok
olmasına karşın yaşadığımız çevrelerde bu değerleri günlük hayatımızın
birer parçası haline getirilmemesinden rahatsızlık duyuyorum. Gerek resmi
kurumlarca korumaya olan yaklaşım gerekse çağdaş mimarların bu gibi değerleri
görmezden gelmeleri ve toplumun duyarsızlığı nedeniyle bu binalar ve kent
parçaları şehrin ölüme terkedilmiş noktaları olarak sözüm ona
korunuyor. Kent planlama kapsamında tarihi çevre koruma olgusu nasıl şekillenmeli?
Merhaba Adnan bey,
Size iki sorum olacak;
Birincisi neden hiç yarışmalara katılmıyorsunuz? İkincisi ise, TMMOB
Ulusal Mimarlık Sergileri'nde sizi neden hiç göremiyoruz?
İyi çalışmalar, teşekkürler
Barış Altan
Barış merhaba,
1992 yılına kadar sadece kentsel tasarım yarışmalarına katıldım.Kentsel
tasarım yarışmalarının uygulanmadığını gördüm ve katılmama kararı
aldım.Sonra iş yoğunluğu nedeniyle sadece 3-4 büronun katıldığı sınırlı
yarışmalara girdik.Bu günlere kadar mimari yarışmalara zaman ayırabilme lüksüne
sahip olmadık. Ulusal mimarlık sergilerine, ödül içeren bir değerlendirme
yapıldığı için katılmadım. Ulusal mimarlık sergileri, ödüllendirme
olmadan her sene nitelikli projeler ve binalar skalasının toplu halde göz önüne,
mimarlık ortamına sunan organizasyonlar olmalı; Mimarlık Yıllıkları gibi.
Merhaba,
Projelerinizi web sitenizden inceledim, web sitenizi başarılı buldum.
Projelerinizi incelerken daha çok yakın dönemdekiler ilgimi çekti. Geriye dönüp
baktığınızda tasarım anlayışınızda eski dönemlerden bugüne ne gibi değişiklikler
görüyorsunuz? Son döneme ait olan Yeşil Vadi Camisi Projeniz özellikle
ilgimi çekti, bu projenin hayata geçmesi olası mı?
Saygılar
Web sitesini kademeli gelişime
göre planladık. Sanırım yeni düzenlemelerden sonra daha iyi olacak.
Yakın dönemde yaptığımız çok sayıda proje var. Kısa bir aralıkta yapıldıkları
için hem tasarımsal bütünlük taşıyorlar hem de konular birbirini
tetikleyerek gelişimi zorluyorlar. Tasarım anlayışının değişmesi söz
konusu değil; ancak farklılaşan toplumsal ihtiyaçlar ve gelişen yapı
teknolojisi, tasarım parametrelerini etkilemiştir. Örneğin konut alanında
yerellikler içeren tasarımlar toplumsal hayatın ve yapının değişmesi ile
daha global nitelikli tasarımlara dönüştü.
Sorunuzun cami ile ilgili kısmına gelince, daha önce belirttiğim gibi Yeşilvadi
Yerleşmesi kapsamında yeralan bu cami projesi, uygulama projeleri tamamlanınca
tersine bir gelişme olmazsa yılbaşı itibariyle uygulanacak.
Adnan Bey merhaba,
meslek pratiğinin neredeyse tamamını İstanbul'da gerçekleştirmiş bir
mimar olarak son 20 yılın İstanbul mimarlık ortamını değerlendirebilir
misiniz? sizce bu süreçte işverenin kimliği ve taleplerinde ne gibi değişimler
oldu? bunun, sizin mimarlığınıza etkileri neler?
İstanbul'da 20 yıl öncesi
Ankara'de devlet eliyle yapılanlar gibi kapsamlı programları olan binalar çok
az yapılıyordu. 80'li yıllardan itibaren özel sektörün gelişimi İstanbul'da
ki mimarlık ortamını da farklılaştırdı. Büyük sermayenin İstanbul'da
toplanmasından kaynaklanan global formata uygun binaların ortaya çıkışı
şehrin çehresini değiştirmeye başladı. Mimarlık ortamı da bu değişime
uyum gösterdi;tasarımlar da uluslararası çerçeveye oturdu.
Konut konusunda ağırlıklı işveren şahıslardan ziyade büyük müteahitler
oldu. Kullanıma yönelik kalite isteyen tekil mal sahiplerinden sonra, ranta yönelik
kalite ve albeni isteyen işverenle karşılaştık. Diğer bina türlerinde ise
dominansı ve varlığı sergileyen binaları talep eden, kolay ve çabuk kazanmış
işveren tipiyle tanıştık.
Bizim açımızdan ise -işveren kimliği ve taleplerindeki değişim- iyi tasarımla
rantı dengeleyerek sonucu optimize etme becerisini kazanmamızı sağladı.
İki mimarın ortak olarak proje üretebileceğine inanıyormusunuz? Mutlu Çilingiroğlu ile ortaklığınızda bu bağlamda ne gibi sorunlarınız oldu?
Sevgili Serhan
Başka soru bulamadın mı?
Evet, katkıları farklı olsa da iki mimar ortak proje üretebilir. Biz
Mutlu'yla başlangıçta bir iki projede eş katkımız olan tasarımlar yaptık.
Ancak sonra ikimiz de ayrı konuları tekil olarak yürüttük. 12 senelik
ortaklık sürecinde bu çalışma tarzından dolayı hiç bir sorun çıkmadı
Merhaba Adnan Bey,
Gördüğüm kadarıyla son dönem projelerinizin çoğunu CAD programları ile
modelliyorsunuz. Bu gibi programların tasarım sürecine nasıl ve ne derecede
katkıda bulunabileceğini düşünüyorsunuz?
Biz CAD programlarını sadece modellemede ve proje sunumu için değil,tasarım süreci içinde tasarıma doğrudan katkıda bulunacak şekilde kullanıyoruz.Tasarımların niteliğini,presizyonunu ve hızını arttırıyor.Cad programları tasarım aracıdır ama aynı zamanda kullanan için tamamen farklı bir tasarım platformu oluşturur.Eski tasarım araçlarıyla oluşturulan yapılarla dijital ortamda cad programlarıyla tasarlanan binaların nitelikleri, kaliteleri ve çeşitlilikleri giderek artmaktadır
quote:Merhaba Adnan Bey,
Biz dini mimari konusunu mimari gündeme getirmek, toplumsal bellekte var olan imajı gözardı etmeden çağdaş bir cami yapmak, kullanıcılarının tepkisini görmek adına böyle bir tasarım yaptık. İstesek de istemesek de yeni camiler eskilerin taklitleri olarak önce inşaat mühendisleri sonraları mimarlar tarafından yapıldı. Bir iki çağdaş denemenin de arkası gelmedi. Konuyu çağdaş anlamda gündeme getirmek mimarların görevidir. Le Corbusier’den Tadao Ando’ya kadar bir çok mimar dini mimariye çağdaş çözümler ürettiler.Türkiye’de böyle yaklaşımlara ihtiyaç var.
Kubbe ve minare kullanılarak
da çağdaş bir cami yapılabilir.Bu kubbeyi strüktürel olarak minareyi de
simgesel olarak nasıl kullandığınıza bağlı.
P.S: Daha ayrıntılı konsepsiyonel bilgi için diyalog sayfamdaki yazılar bölümünde
Yeşilvadi Camisi'nin Arredamento Mimarlık Dergisi Kasım 2003 sayısında yer
alan proje yazısına bakabilirsiniz.