merhaba hocam,
yaklaşık iki yıldır görüşemiyoruz. çok fazla soru niteliğinde değil
yazdıklarım ama giderek kanserleşen bir sorunu ortaya koymaya çalışıcağım.
bu yıl birçok mimarlık okuluyla birlikte bizim okulumuzda da öğrencilerin
mimari proje ve yan projelerde bilgisayarla teslim şansı ortadan kaldırıldı
bu birinci ve yüzeysel olan ilk sorun. İkincisi ise eğitimde gittikçe düşen
çizim kalitesi ve projelerdeki mimari anlatımın yetersizliği üzerine.
Asistanlık hayatıma ilk olarak sizinle birlikte bitirme öncesi projelerle başladım.
Belki övgü diyeceksiniz ama, projelere eleştirel yaklaşımlarınız ve öğrencinin
düşünsel yetisini geliştirme üzerindeki kabiliyetiniz sonrasında mimari
proje eğitiminin ve tasarım ilkelerinin bir öğrenciye nasıl aktarılması
gerektiğini sizden öğrendim. Sonrasında daha farklı hocalarla birlikte
proje asistanlığı yaptım ve halen devam etmekteyim. Sıkıntılı olduğum
bir nokta giderek düşen kalite. Verdiklerimiz karşısında giderek azalan
alabildiklerimiz. Bir düşünce tembelliği. Bunun sebepleri ve
yapabileceklerimiz üzerinde konuşmak istiyorum sizinle.
sevgiler saygılar.
mine zığındere
İkinci sorunuzdan başlayayım:
Esas sorun mimarlık okullarında artık proje yönetiminin prestijli bir iş
olmamasından kaynaklanıyor. Haftada sekiz saati alan bu iş bir angarya olarak
görülüyor., çünkü kariyere bir katkı getirmediği düşünülüyor. Araştırma
yapmak, yazı yazmak ve yayınlamak kariyer için daha önemli. Bu açıdan bakınca
öğretim üyeleri biraz haklılar galiba. Çözüm, merkez ülkelerde olduğu
gibi, üniversite dışında başarılı olmuş, kariyer yapmış mimarlardan
yararlanmak. Bunun içinse, İstanbul dışındaki kentlerde yer alan mimarlık
okullarının fazla şansı yok. İstanbul'daki tüm okulların da bu şansı
kullanmayı tercih ettikleri söylenemez.
Birinci sorunuza gelince:
Öğrenci istediği sunum tekniklerini kullanabilmeli. Sorun, hangi teknikler
kullanılırsa kullanılsın sonuçların pek de tatmin edici olmamasında. Bu
da en çok taşra üniversitelerinde görülüyor. Özellikle de bilgisayar
sunumlarında çok başarısızlar. Büyük kentlerde ise, bu konuda yardım
alma olanakları fazla olduğu için durum biraz daha iyi.
cevaplarınız için teşekkür
ederim.
şimdi ikinci sorum olan mimarlık eğitiminde tasarım öğretimi ve
akademisyenlerin yaklaşımı konusunda bazı sıkıntılarımı paylaşmalıyım
sanırım.Evet bunun bir angarya olarak görüldüğü kesin. kariyer tercihi içerisinde
bizim mesleğimizin eğitimine yönelmek ve ikisini bir arada yürütmek çok
zor. tasarım yapmamış mimarların tasarım eğitimine katkıda bulunmaları
ne derecede yeterli olabilir ki diyorum çoğu zaman.
sayın Erdal Özyurt
70 li yılların ortalarından bu güne çeşitli üniversitelerde çalıştınız,
mimarlık eğitimine katıldınız. Öğrenciliğimizin ilk yıllarında sizi
DGSA'da asistan olarak tanıdık. YöK ile birlikte verdiğiniz aradan sonra
sizi Anadolu üniversitesi'nin Mimarlık Fakültesinde gördük. En son olarak Yıldız
Teknik üniversitesinde çalıştınız. Bu farklı deneyimler ışığında
mimarlık eğitimini değerlendirebilir misiniz?
Saygılarımla
Oğuz Özer
Mimarlık eğitimi üzerine yapılan tartışmaları, sempozyumları yeterince izleyemiyorum. Sadece üç farklı eğitim kurumundaki deneyimlerimin sonuçlarını aktarabilirim. Gördüğüm kadarıyla sürekli bir sistem arayışı var. Bence esas sorun öğrenci seçimi ve proje hocalarının niteliği, bir de mimarlık okullarının giderek hantallaşması. Öğrenci kesinlikle yetenek sınavıyla alınmalı. Çünkü sorun iyi öğrenciyle iyi hocanın buluşmasında. Güzel Sanatlar Akademisi'nde eğitimin belirli bir niteliğe sahip olmasının nedeni de buydu. Eğitim "proje atölyesi" merkezli olmalı. Atölye yöneticisi özerk olmalı. Derslerin bir çoğu öteki ilgili eğitim kurumlarından alınabilmeli. Mimarlık okulu "küçük" olmalı. Nitelik aranmalı, nicelik değil. Proje hocaları mimarlık pratiğinden kopuk olmamalı.
erdal bey selamlar,
sizin ülkemizde mimar / lık temsiliyeti ve bu temsiliyet / sizlik probleminin
giderilmesine yonelik görüslerinizi ogrenmek istıyorum.
tesekkurler
Merhaba,
Mimari tasarım süreci ile ilgili görüşlerinizi , çizim masasında ve üretim
sürecinde giderek daha büyük yer tutan bilgisayarı da değerlendirmenize
alarak, bizimle paylaşır mısınız?
Selamlar,
Batur Baş
Tasarım süreci zihinde başlamalı. Mimar hemen kağıda kaleme sarılmamalı. Önce çerçeveyi kurmalı, bağlamı sorgulamalı. Sonra düşüncenin temsili olan eskize başvurmalı. Bir "tatmin" ortaya çıkınca, nesnenin temsili olan projelendirme süreci başlamalı. Ben bilgisayarın işleri çok kolaylaştırdığını kabul ediyorum. Ama tasarım sürecini kolaylaştırdığını söylemek mümkün değil. Özellikle "temsil"i anonimleştirmesi, belki tasarımı da anonimleştireceği kaygısıyla beni ürkütüyor
Erdal Bey,
"Yapı Malzemesi Üretimi ve Mimarlık" Platform'unda günümüz
mimarları için karamsar bir tablo çizdiniz:
Bir tarafta endüstrileşerek üretilmiş malzemeler, bir tarafta bu malzemeleri
seçen müşteri ve müşterisinin seçtiği malzemeleri özenle biraraya
getiren mimar.
Mimar bu rolden nasıl sıyrılır/ sıyrılmalı mıdır?
Modern sonrası dünyada mimarın içinde bulunduğu durumun kendi tercihi olmadığını paneldeki konuşmamda da söylemiştim. Bu, tüketim toplumunun ona biçtiği rol. Mimar bu rolü oynamak istemediğinde sistem onu dışına atıyor. Doğrusu ne yapılabileceği konusunda benim de hazır bir çözüm önerim yok. Aynı panelde Nevzat Sayın, "azaltma" ile malzeme kaosuna teknik bir çözüm bulunabileceğini söyledi. Ama problem teknik değil. Toplumsal değişimin getirdiği bir sonuç. Çözüm ancak sistemin içinden çıkabilir, bu da sanırım zaman istiyor.
yetenek sınavıİTÜ de Endüstri Ürünleri
Tasarımı Bölümü kurulurken yetenek sınavına karşı çıkılmasında, MSÜ'den
gelen "çok iyi resim yapan ama farklı disiplinlerle birarada koordine
olarak tasarım yapamayan öğrenciler" sorununa dikkat çekmişlerdi.
Aslında mimarlığı da çok iyi desen yapanların daha iyi yapacağını kimse
söyleyemez herhalde, serbest eli kötü olan biri de çok iyi tasarımlar
yapabilir.
Mimarların tasarımın yanı sıra fizibilite çalışmalarından anlaması,
finastan anlaması, ofis idaresinden anlaması, nasıl pazarlama yapılacağını
bilmesi, halkla ilişkiler yapabilmesi de gerekiyor, mimarlık tam da iş hayatının
ortasında bir meslek, işte bu noktada çok iyi desen yapmak yeterli
olamayabilir, diye düşünüyorum.
Sözünü ettiğim yetenek sınavı
resim ya da heykel bölümüne girecek öğrenciler için farklı, mimarlık bölümüne
girecek olanlar için farklı düzey ve içerik taşıyordu. Burada istenen
"okuma" ve "geri yansıtma" idi. Bunun da mimarlık
formasyonu için temel bir gereklilik olduğuna, sanırım herkes katılacaktır. Cevabınız için teşekkürler. Belki mimarlara uygulanan yetenek sınavını
biraz hafife almış gibi bir izlenim bıraktım. "okuma" ve
"geri yansıtma" kişinin mimarlık konusundaki yeteneğini gerçekten
doğru değerlendirebilir. Saydıklarınız, yani fizibilite, finans, ofis idaresi, pazarlama, halkla
ilişkiler, bir mimari ofisin doğrudan konunun uzmanlarıyla çözebileceği işlevler.
Mimarın asıl etkinlik alanı ise "tasarım". Başka bir deyişle,
yukardaki işlevleri yerine getirecek formasyonlar mimarlık mesleğinin
"olmazsa olmaz"ları arasında yer almıyor.
quote:
Mimarların tasarımın yanı sıra fizibilite çalışmalarından anlaması,
finastan anlaması, ofis idaresinden anlaması, nasıl pazarlama yapılacağını
bilmesi, halkla ilişkiler yapabilmesi de gerekiyor, mimarlık tam da iş
hayatının ortasında bir meslek, işte bu noktada çok iyi desen yapmak
yeterli olamayabilir, diye düşünüyorum.
Eğitim sürecinde ya da mesleki pratik içinde kazanılacak formasyonlarla,
okula giriş için ölçü oluşturacak yetenek ölçümünü birbirine karıştırmamak
gerekir. Ayrıca sözünü ettiğiniz nitelikler, mimari üretimin her durumda
ve her konumda zorunlu bileşenleri arasında yer almıyor.
Aklıma takılan birşey var:
quote:
Ayrıca sözünü ettiğiniz nitelikler, mimari üretimin her durumda ve her
konumda zorunlu bileşenleri arasında yer almıyor.
Buna bir örnek verebilir misiniz?
Teşekkürler...
bir mimarın sahip olması
gereken en önemli sıfat hiç kuşkusuz "tasarımcı" sıfatıdır...üniversitelerin
mimarlık bölümüne öğrenci kabul edilirken adaylarda bu özelliğin
bulunmasına dikkat ediliyor mu?
sizce iyi mimarı diğerlerinden ayıran en temel farklar nedir?
yeni bir mimari tarz - ya da akım yaratmak için ne gerekir?
Birinci sorunuzun yanıtını
daha önce vermiştim, ama yineleyeyim. Mimarlık okullarına öğrenci alınırken
kesinlikle yetenek sınavı yapılmalı. Bunu Güzel Sanatlar Akademisi örneğinde
yaşadık ve çok da başarılı olduğunu gördük.
İyi mimarı diğerlerinden ayıran fark öncelikle "sahici" olmasındadır.
Ama "iyilik" durumu farklı ölçütler üzerinden de değerlendirilebilir.
Mesleğe sadakat, yetenekleri doğru kullanma, çağı yakalama kimi kez
"iyi" olmanın da ölçütlerini sunabilir.
Yeni bir mimari tarz ancak yeni bir paradigma ve farklı bir bakış açısı
ile yaratılabilir.
Merhaba,
Türkiye'de büyük denebilecek mimarlık ofisi sayısı çok çok az, hatta bir
kaç tane olduğu bile söylenebilir.
Bunun nedeni sizce nedir?
Bir de acaba Haydar Karabey - Erdal Özyurt ortaklığı sürseydi bugün her
iki mimar da farklı bir konumda olur muydu?
Türkiye'de büyük mimarlık
ofislerinin olmaması, sanırım bir çevre ülkesi olmasıyla ilgili.
"Mamut" olarak adlandırılan büyük mimarlık şirketleri birkaç
merkez ülke dışında pek yok, çünkü nesnel koşullar buna uygun değil.
Fakat zaman zaman içinde 80 kişiye yakın çalışanı barındıran mimarlık
bürolarının olduğunu biliyoruz, ne var ki bunların da sürekliliği yok. Ülkenin
ekonomik büyüklüğüyle ilgili bir durum bu. Belki tartışmamız gereken büyüklük
değil, çağdaş dünyaya nitelikle eklemlenme.
Limited ortaklığı üçlü bir yapıydı (H.Karabey, E.Özyurt, B.Karabey) ve
birbirlerini tamamlayan kişilerden oluşuyordu. Sürseydi nereye giderdi? Bunu
değerlendirebilme şansı yok. Çünkü ekonomik kriz, son dört-beş yıldır,
her halükarda mimari üretimin önünü kesin bir şekilde kesti. Bu yüzden,
Limited yapısını korusaydı ne olurdu sorusunu yanıtlamak çok zor.
quote:Yakın geçmişte Arkitera'nın düzenlediği Arkimeet toplantıları için Türkiye'ye gelen Wolf Prix'in ofisinde 100'e yakın kişi çalışıyor.
Türkiye'de büyük mimarlık ofislerinin olmaması, sanırım bir çevre ülkesi olmasıyla ilgili. "Mamut" olarak adlandırılan büyük mimarlık şirketleri birkaç merkez ülke dışında pek yok, çünkü nesnel koşullar buna uygun değil. Fakat zaman zaman içinde 80 kişiye yakın çalışanı barındıran mimarlık bürolarının olduğunu biliyoruz, ne var ki bunların da sürekliliği yok. Ülkenin ekonomik büyüklüğüyle ilgili bir durum bu. Belki tartışmamız gereken büyüklük değil, çağdaş dünyaya nitelikle eklemlenme.
quote:
Hollanda, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer pek çok ülkede 100'lü sayılarda personele sahip pek çok ofis var.
Süreklilikleri konusunda bilgim yok, ama bunların çağdaş ve de büyük ofisler olduğu su götürmez.
Merhaba Erdal Bey,
Mimarlık bölümüne yetenek sınavıyla öğrenci alınması gerektiğinden
bahsetmişsiniz. Bahsettiğiniz yetenek sınavını sizce nasıl olmalı?
Yetenek sınavı Güzel Sanatlar Akademisi'nde yaklaşık yüzyılı bulan bir tarihe sahipti. Yani yüzyıllık bir deneyim birikimini içeriyordu. Bu biçimiyle, bir "desen sınavı" olarak uygulanmasını doğru buluyorum. Ben böyle bir sınavla seçildim ve asistanlığım süresince bu sınavlarda görev aldım. Birkaç istisna dışında sonuçlar hiç hayal kırıklığı yaratmadı.
Erdal Bey,
mimarlık vizyonunuzu anladığımı düşünüyorum, ancak Projelerinizin arasındaki
banka şubesi mimari kimliği sizin mimarlık anlayışınıza uyuyor mu?
Bankanın kimlik tasarımını bir mimari çalışmadan çok, iletişim amaçlı ve geçiciliğin öne çıktığı bir tasarım işi olarak görmek gerekir. Nitekim söz konusu banka ve onun için üretilen kimlik tasarımı bugün yaşamıyor. Ayrıca bankanın kimlik tasarım süreci, reklam ajansı eşliğinde, bir iletişim stratejisinin parçası olarak gerçekleşmişti.
Merhaba,
Mimarlığın praksisi içerisinde yapısal bütünsellikten yana bir tavrınız
var; birebir ölçeğe kadar yapıya hakim olmak, 1/200’den 1/5’e kadar
konseptin okunabilmesi, detayların projeleriniz için önemli bir bileşen
olması gibi. Diğer taraftan kendiniz için tanımladığınız üniversiter
bir rolünüz de var. (Bu da bir başka soru olabilir örneğin; Üniversitede
proje yürütücülüğü, önceden tanımlanmış bir rol mü?) Benim asıl
sorum, mimarlığın inşa etmekle bağlantılı, kendine has epistemolojik yapısı
olduğunun -bu anlamda mimarlığın kapalı kurgusunun- farkında olan ender
tasarımcılardan biri olarak, bu türden bir bakış açısıyla, praksise ait
bilgi ile okuldaki proje derslerindeki mimarlık simülasyonu ne biçimde
birbiriyle etkileşerek yürüyebiliyor?
Benim proje atölyelerinde yapmak istediğim praxis'ten kopuk bir şey değil. Öğrenci projelerini birer "mimarlık ya da proje simülasyonu" olarak değil, "mimari proje" olarak görüyorum. Mimari eğitimin inşa pratiğini içermemesi, projelerin bir simülasyon olmasını gerektirmez. Ben, Sedad Hakkı Eldem'in proje asistanlığını yaptığım yıllarda, mimari pratikten uzak olmama rağmen, eğitim projelerine yine bu anlayışla bakıyordum. Ne var ki, bugün mimarlık eğitimini verenler yalnızca uygulama düzeyinde değil zihinsel düzeyde de mimarlık pratiğinden uzaklaştılar.