Güngör Bey Merhaba,
İzmir'de bir mimar olarak çalışmanın artıları eksileri sizce neler? Türkiye
mimarlık kültürünün büyük bir hacmi hep Ankara-İstanbul ekseninde gelişiyor
gibi. İzmir'in sizce Türkiye'deki mimarlık kültüründeki rolü nedir?
İkinci bir sorum ise Mimarlar Odası ile ilgili. Hep İzmir Mimarlar Odası'nın
diğer mimarlar odalarından daha aktif olduğu izlenimi edinilir. Siz bu görüşe
katılıyor musunuz?
İzmir Mimarlar Odası'ndan neler beklersiniz mimarlık kültürünün gelişmesi
için?
Sorunuzun birinci bölümü,
aslında yanıtını da içeriyor. Yani Türkiye’de mimarlık kültürü
Ankara – İstanbul ekseninde gelişmektedir. Geçtiğimiz aylarda Mimar Sinan
Üniversitesinde yaptığım konuşmamın başında kendimi tanıtırken ‘ ben
bir taşra mimarıyım’ diye söze başlamıştım. Bu sözcük küçümsemeyi
değil, belki tam tersi mimarlık eyleminin bir başka yönünü vurgulayarak öğünmek
için söylenmişti. Bizler (taşra mimarları) daha küçük , (çoğu zaman
konut) yapılarıyla uğraşırken bazı avantajlarımız oluyor, yatırımcılarla
daha sık, içten, sıcak ilişkilere giriyoruz. Yapı sürecinin bütün aşamalarında
olaya egemenliğimiz, ayrıntılara inişimiz diğer uzmanlarla ilişkilerimizdeki
liderliğimiz, ekonomik boyuta olan katkımız v.b birçok konuda amacımıza
daha rahat ulaşabiliyoruz. Ayrıca Cumhuriyet öncesi İzmir’in kolonyel yapısı
uzun süre mimar yatırımcı ilişkisini, batılı düzeyde yürütmemize
olanak sağlamıştı. Buna benzer nedenlerle İzmir , mimarlık kültüründe
diğer kentlerimize oranla daha olumlu bir yere sahipti. Ne yazık ki hızlı
kentleşme İzmir’in buna benzer ayrıcalıklarını ortadan kaldırmakta.
Mimarlar Odası İzmir Şubesinin diğer odalardan daha aktif olduğu görüşüne
katılıyorum. (Bir çok defa şube başkanlığı yaptığım için Teşekkür
ederim) Mimarlık ve kentleşme konularındaki olumsuzluklar karşısında, özellikle
belediyelerle ilişkilerinde, ülkenin sosyal koşullarını da dikkate alarak
ilişkilerini koparmadan germeye, medya yoluyla kamu oyunu bıkmadan aydınlatmaya
çalışmaya, en az eski yapılar ve koruma sorunlarının yanı sıra yeni ve
başarılı mimarlık ürünlerini tanıtmaya özen göstermelidir diye düşünüyorum.
Güngör Bey tekrar merhaba,
Sormayı unuttuğum bence önemli bir soru daha var. Türkiye'deki mimarlık eğitiminin
bugünkü durumunu değerlendirebilir misiniz?
Teşekkürler
İkinci sorunuzun yanıtı
sanıyorum çok uzuın ve kapsamlı bir araştırma konusu olabilir. kısaca ve
kabaca sıralamam gerekirse:
- Dört yıllık eğitimle yasal olarak her yapının sorumluluğunu yüklenebilen
mimarlık diploması verilmesi,
- Ülke nüfusu ile orantılı olmayacak sayıda mimarlık eğitimi veren
okulların açılması,
- gene bu nedenle yeterli sayıda hoca bulunmayışı,
- hocaların uygulamadan kopuk oluşları,
- Mimarlığın sosyal bilgilere en çok gereksinimi olması nedeniyle orta eğitimide
nitelik noksanlığı,
- Ülkemizde mimarlığın devamlı işbirliği içinde olması gereken meslek
ve disiplinlerle ilişkilerinin düzensizliği
gibi daha birçok neden akla geliyor
Güngör Bey,
kitabınızı okuma fırsatım olmamıştı, ama Arkitera'da yeralan yazılarınızı
büyük bir keyifle okudum. Mimar adaylarının ve Türkiye'de mimarlık yapmanın
çok zor olduğunu düşünen genç kuşak mimarların da sizin yazılarınızdan
ders çıkaracağını düşünüyorum.
Mimarlık yapmaktan mutlu olan bir mimara belkide en çok sormak istediğim şey,
mimarlığı yaptığınız dönem, dolayısıyla bu dönem içinde bulunduğunuz
ortammıydı sizi mutlu eden, yoksa mimarlığın kendisi mi?
Mimarlık ortamını şimdi nasıl buluyorsunuz? Şuanda mimarlık hayatına
yeni başlayan bir mimar olsaydınız, aynı hazzı alırmıydınız?
Beni mutlu eden mimarlığın
kendisidir.
Mimarlığa bugünkü olumsuz ortamda başlasaydım nasıl olurdu? Gerçekten
bilemiyorum. Genç meslekdaşlarımı bizden daha çok sorunların beklediği kuşkusuz.
Bu sorunları yenmeyi başarıp, tasarımlarının gerçekleştiğini izleyen, gören
yaşayan her mimarın büyük ‘haz’ duyacağına eminim.
Merhabalar,
Güngör Bey, kitabınızı incelediğimde eserlerinizi daha yakından tanıma fırsatı
buldum ve yazılarınızdaki pozitif yaklaşımınız çok dikkat çekici.
Sorum, İzmir'de yaşayan ve burada çalışmalar yapmış biri olarak İzmir'de
sizce neler değişti?
Teşekkürler
Rennie’e verdiğim yanıtta söylediğim gibi İzmir , diğer büyük kentlerimiz gibi kalabalıklaştı ama kentleşemedi. Kentte yaşayanların büyük bölümünün mimarlık olgusu ile ilişkileri, bilgileri duyarlıkları azaldı ve asıl önemlisi beğeni düzeyleri yozlaştı. Bunun tersi olan kesimlerle yapı gerçekleştirme şansını yakalayabilen mimarlar için şimdi bile, mimarlık, olağanüstü hoş ve keyifli bir uğraşı alanı.
Merhaba,
Meslek hayatınızda gerçekleştirdiğiniz kamu binalarının tasarımı sırasında
tip proje olmalarının tasarım açısından ne gibi dezavantajları olduğunu
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
Ben hiç tip tasarım gerçekleştirmedim. Tip tasarımın (pek az istisna dışında) yararlı olacağını düşünmüyorum.
Merhaba,
ben Avrupa ve meydan kavramıyla ilgili makalenizi okudum.Türkiye'deki meydan
anlayışı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?Kent meydanları ile ilgili
hazırlanan yarışma projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiyedeki meydanlar benim makalemin konusu dışında, fakat hep düşündüğüm bir konudur. YAPI dergisini son (Mayıs) sayısında sayın prof. Doğan Kuban’ın ‘Biz Neden Meydan Yapamıyoruz’ balıklı makalesi en yetkin şekilde konuyu aydınlatıyor.
Merhaba Güngör Bey
Türkiye'deki yapı endüstrisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce malzeme
üreticileri mimarların ihtiyaçlarını yeterince karşılıyorlar mı?
Mimarlar ve malzeme üreticileri arasında diyalog yeterli mi?
İkinci sorum İzmir Belediyesi'nin çalışmaları ile ilgili. Belediyenin
faaliyetlerini değerlendirebilir misiniz?
Türkiyede malzeme üreticisi
ile mimarın ve kullanıcının iletişimini en iyi şekilde Yapı Endüstri
Merkezi sağlıyor. Genel olarak yapı üreticilerinin mimarların gereksinimini
karşılayacak düzeye eriştiğini düşünüyorum. Ancak yeni malzemelerin
kullanımında yetişkin işci sorunu, ya da işcilerin eğitilmesi yeterli
olmuyor. Özellikle büyük kentler dışında.
İzmir Büyükşehir belediyesi bana göre bu güne kadarki en iyi ve olumlu yönetimi
oluşturdu. Özellikle kentin yanısıra kentliye dönük çalışmalarını
(yayınlar,Sergiler,v.b) herkes teşekkürle karşılıyor.
Bir eleştri gerekirse, halka kentlilik bilinci aşılama çabasındaki, koruma,
tarih eski kent kimliğinin yanısıra, bu günki mimarlık olaylarını , örneğin
başarılı yeni yapıların tanıtılmasını da çalışmalarına eklemelidir.
( Bu anlamda YAPI dergisinin son sayısına yayınlanan 'mimarlık ve koruma' başlıklı
yazımı okumanızı sağlık veririm)
Betonarmeye Saygı başlıklı
yazınızı okudum. Görüşlerinizi çok değerli buluyorum.
Betonarmenin mimaride daha iyi kullanılması için, mimarlara, işverenlere, üniversitelere
ve beton üreten mimarlara hangi görevler düşüyor.
Mimarlık fakültelerinde verilen betonarme eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkürler
Yazım için övgünüze çok
teşekkür edrim. Her olumsuz kent olgusu karşısında 'beton yığını ' çığlıkları
atılırken bu övgü ayrı bir önem taşıyor.
Betonarmenin daha iyi kullanılması için kuşkusuz teknik eğitimin önemi büyüktür.
Ancak son deprem olayı da göstermiştir ki yasal boşlukların giderilmesi, müeyyidelerin
artırılması ve tam uygulanması da olağanüstü önemlidir. Ayrıca usta,
kalfa teknisyen gibi ara branşlarda eğitim gereklidir.
Mimarlık eğitiminde strüktür sistemleri tasarımının, mimari dil kadar önemli
olduğunu kabul eden bir anlayışın kabulü gerekir.
Merhaba
Sayın Kaftancı
Tecrübeleriniz ve eğitiminiz doğrultusunda
Ülkemizde bize özgü , uluslararası standartlarda ürünler verilememesi yada
bunların çok nadir olmasının nedenler nedir acaba
Biz toplum olarak kaliteden mi anlamıyoruz , yoksa bunu talep mi etmiyoruz ,
yada önümüzdeki engeller hep dış faktörler mi . Hiç mimarların bunda
kabahati yok mu?
Biz mimar olarak kendimizi tanıyor ve ihtiyaçlarımıza özgü çözümler
geliştirebiliyormuyuz ..?
Sizce Neden ?
Saygılarımla...
Söylediğiniz gibi ülkemizde de uluslararası ölçütlere göre çok değerli mimarlık ürünleri üretilmektedir.(Mimarlar Odasının iki yılda bir düzenlediği sergilerde bunlar izlenebilir.) Bunların mimarlar dışında yeterince bilinmemesinin nedenleri, kentlerimizin olağanüstü sağlıksızlığı, kamu oyunun mimarlığa karşı duyarsız ve bilgisiz oluşu, medyanın da bu konuda hiç bir çabasının bulunmayışı olarak sıralanabilir. Kuşkusuz gene de uluslararası kıyaslamada çok gerilerde kalışımız, azgelişmişliğimizdendir.
azize
TASARIM ILKELERINIZI DAH IYI
OGRENEBILMEK ICIN LISTEDEDKI YAZILARIN ICERIGINI NASIL OGRENEBILIRIM
TESEKKURLER
Sizi çok yakından tanıyor
gibiyim,
Tasarım ilkelerimle ilgili yazılarımın bir bölümünü Arkitera da da tanıtılan
kitabımı okumanızı rica ederim. Ayrıca ve özet olarak yıllar önce Oscar
Nıameyer'in, mimarlığı sosyal koşullar ile teknik olanakların bileşkesi
olarak yaptığı tanım bugün hala tasarım ilkelerimin ana çizgisini oluşturmaktadır.