reklam

30 Ocak 2004 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Sırat Köprüsü'nde

10küsur milyonluk İstanbul'un hep krizin eşiğinde yaşayan bir kent olduğunu biliyoruz. Bazen, bir iyimserlik rüzgârı esiyor içimizde, o aşamayı geçmiş olduğumuz sanrısına kaptırıyoruz kendimizi. Sonra bir şey oluyor, krizin bu kenti ilk köşede beklemekten vazgeçmediği gerçeği kafamıza dank ediyor.

22 Ocak günü esen rüzgâr ve yağan kar gibi...
O büyük kar fırtınasında yollar kilitlenip, kent, Edirne tarafından girilmez hale gelince karabasanı andıran şu soru geldi aklıma: Günün birinde yaşanması kaçınılmaz görünen büyük deprem olduğunda da böyle mi olacak?

Yani, İstanbul'dan Avrupa yönünde çıkan yollar kilitlenip kapanacak, Avrupa'dan gelebilecek olan yardım kentin uzaklarında durmak zorunda kalacak ve kente ulaşamayacak. Yardım kamyonları, seyyar hastaneler, kurtarma araçları...

22 Ocak gecesi niçin kapandı Avrupa'dan gelen yollar? Kısmen yollarda biriken kar yüzünden, ama daha çok zincirsiz araçlar, kötü şoförler, emniyet şeritlerini kapatan toplum düşmanları yüzünden.

Yani, İstanbul'un krizlerinde insan faktörü ağır basıyor. Beni karamsarlığa
sürükleyen de bu zaten; çünkü insan faktörü bir 'veri', öyle sabahtan akşama değişecek bir şey değil. Bir eğitim, terbiye, kültür meselesi. Kafalara asırlar süren okuryazarlıkla yerleştirilebilen filtreler meselesi.

Bu sefer alınan dersler ne olursa olsun, bundan sonraki krizde insanlarımız pek farklı davranmayacaklar. Karda da, fırtınada da, depremde de durum aşağı yukarı böyle olacak.

Demek ki, bundan sonraki krize bu 'veri'yi unutmadan hazırlanmak gerekiyor.
Yani, kesin kurallar koyarak, onları eksiksiz uygulayarak, kriz yönetiminde
iletişimi ve şeffaflığı en üst düzeylere çıkararak.

Yöneticilerin krizden çıkan dersleri toplumdan daha çabuk öğrenmesi gerekiyor.
Son kriz, yetkililerin, çağımızda çok ileri bir bilim dalı haline gelen meteorolojiden yeterince yararlanmadığını ortaya koydu. Belli ki, meteorolojinin uyarıları can kulağıyla dinlenmiyor, bulgular falcı tahmini işlemine tabi tutuluyor. Oysa, istenseydi, 22 Ocak günü kar yağışının nerede ne zaman başlayacağı, ne kadar süreceği ve ne kadar birikeceği öğrenilebilirdi. O zaman kentin giriş-çıkış yollarında ona göre önlem alınır ve tıkanmalar engellenebilirdi.

Yetkililerin en azından hava konusunda 'sürpriz' mazeretinin arkasına sığınmaları gittikçe zorlaşıyor.

Son günlerde İstanbullular için bir çeşit Sırat Köprüsü'ne dönüşen birinci köprünün durumu da öyle. Aslında, orada da bilim adamlarının görüşlerine çoktan başvurulması ve köprünün daha o kablo kopmadan koruma altına alınması gerekirmiş. Bunu şimdi anlıyoruz.

Meteoroloji biliminden konuşmanın havadan sudan konuşmakla eşanlamlı olmadığını bize kanıtlayan Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu'ndan öğrendiğimize göre Boğaziçi Köprüsü'nün kardeşi sayılan İngiltere'deki Severn Köprüsü'nde trafik akışı rüzgârın hızına göre ayarlanırmış. Rüzgâr fırtına boyutlarına ulaştığında köprü trafiğe kapatılırmış...

Belki artık bizde de öyle olacak. O zaman ne yapacağız?
Bilimin sesine kulak verecek, öğrendiğimizi uygulayacak, uyguladığımızı duyuracak mıyız? Yoksa 'şikâyet kültürü'ne sığınıp, 'afet', 'felaket' ve 'rezalet' kelimeleri arasında tercih mi yapacağız?
Radikal - Haluk Şahin

 

Ocak 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

ARKIMEET


Fotoğraf: Maurizio Marcato

ARKIMEET Konferans Serisinin davetlisi olarak,  Massimiliano Fuksas 
17 Şubat 2004 Saat: 19:00'da Askeri Müze Kültür Sitesi Büyük Konferans Salonu'nda konferans verecek.

Davetiye için tıklayın.

 


BETONART'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz