Rant katliamı
Bayramı yasa dönüştüren Konya faciasının tam adı; ''rant katliamı''
dır. Çünkü, bir rastlantı ya da ''yazgı'' değil, bilinçli ve kararlı
bir ''politikanın'' ürünüdür. Bu politikanın ne olduğunu ise yıllardır
dile getirmekten bizler bıkmadık; ama, siyasi iktidarlar da uygulamaktan bıkmadı.
En kısa tanımı; ''imar kazançlarına sevdalı rant politikası..''
Öyle bir politika ki, üretim yerine ''hazıra konmanın'' , planlama yerine
''fırsatçılığın'' , toplum yararı yerine ''kişisel talanın'' emrinde.
İşte bunun yarattığı denetimsizlik, ahlak yoksunluğunu ve ''yağmanın
bereketiyle'' katmerlenen arsa, arazi ve inşaat gelirleri, tüm ülkenin ve
kentlerin ''yönetim önceliğine'' dönüştü. Aynı önceliğin çıkarlarına
en uygun inşaat tarzı olarak da ''betonarme karkas sistem'' , bilenin
bilmeyenin elinde, ama tam bir ''imar özgürlüğü'' içinde, tarihin en
''riskli'' felaket ortamını yarattı. Artık, depreme bile gerek olmadan çöküyor...
Aslında; ''imar ekonomisine bağlı yönetim politikası'' , kendini güçlendirdikçe,
yarattığı binalarını ''çökertiyor'' ...
'Mezarlara' elektrik, su..
Konya'daki katliamın belki de ilk çatırtıları betonarmenin içinden
duyulurken, TBMM'de de 2004 Bütçe Kanunu içine; ''kaçak yapılara tüm
altyapı hizmetlerinin parayla verilmesi'' ekleniyordu. Hükümet, ''kamu
gelirini'' (!) çoğaltmak için; ''kamu suçuna'' hizmet pazarlamayı kanunlaştırıyor,
''mezarlara'' elektrik, su, doğalgaz...
Maliye Bakanı ve tümünün aklına ise; ''önce şu haksız ve insan yaşamını
tehdit eden imar rantlarını engelleyici önlemler getirelim; yasal imar
rantlarını da vergilendirmenin önlemini alalım'' gibi, uygar dünyanın başlıca
''kalkınma'' kurallarından en basiti bile gelmiyordu. Akıllarına gelse bile
yaparlar mıydı... Çünkü, yine başta Maliye Bakanı olmak üzere, hemen
hepsi de ''imar rantiyecisi'' ... Sadece, bu hükümet mi?.. Bundan öncekiler
de öyleydi... Hatta, ta 1950'lerden bu yana böyle sürüyor. Zaten, varsıllığının
kaynağı bu yağmaya dayanmayan, ya da aynı rantiyecilerin beklentilerine
''uygun'' siyaset yapamayan, artık ülkenin ve kentlerin yönetimine de
gelemiyor.
Dilerseniz, yaklaşan yerel seçimlerde, parti liderlerinin ''uygun'' gördükleri
adayların ''ortak özelliklerine'' de bakın... Partisine göre sağcı, solcu,
ümmetçi ya da liberal söylemli olabilirler; ama, genelde büyük çoğunluğu
''imar rantı uzmanı''. Tabii, ender sayıdaki istisnalar da bu ülkenin ''yüz
akı'' ...
Peki, ya ruhsat?..
Konya'daki rant katliamı, sıradan bir imar ihmali sayılamaz... Kentin göbeğinde,
altı ticaret, üstü 36 daire konut çöküyor... Televizyon kanallarında
hemen tüm ''yetkililer'' , denetimden, statikten, müteahhitten, mühendisten,
mimardan söz ediyor... Bir tek kişinin, ''Peki, ya ruhsat?'' diye merak ettiğini
duydunuz mu? Çünkü ''ruhsat'' demek, ''kural'' demek... Kural ise uygarlık
demek... Bunu aklına bile getirmeyen bir medya ve ''yetkililer ordusu'' da işte
o rantiyeci politikaların yarattığı yeni bir ''çağdaş kılıklı ve
uygarlık yoksunu'' karakter.
Selçuklu Belediyesi , eğer ruhsat verdiyse, hangi imar planına ve hangi
projeye göre?.. 10 kat, 11 kat, 12 kat... Neden?.. Bu rant çılgınlığının
sınırı neden yok? Sınırsız imar yetkisi, hangi ülkede var? İnşaatların,
doğru projelere göre yapımını da sağlayacak ''meslek odalarına,
belediyelerle ortaklaşa imar denetimi yasası'' teklifi, aynı kural AB'de de
olduğu halde; ''odalar solcudur'' denerek kabul edilmiyor...
''Başarılı belediyecilik'' söylemiyle siyasi gücünü arttıran bir Başbakan'ın
liderliğinde bile, 1.5 yıldır ''imar disiplini'' yasaları yerine hep ''imar
talanı'' yasaları gündemde... Acaba, ''2B'' deki kadar büyük bir ısrarın
yarısı kadar olsun, ''kuralsız inşaatı önleme'' yasasına neden gösterilmiyor?
Sezer de bunları reddedince; adı; ''demokrasi yara aldı...'' oluyor. Evet...
Konya'da, demokrasi deyince de akıllarına sadece ''imar hırsızlığı özgürlüğü''
gelenlerin yarattığı bir katliam yaşadık... Tonlarca ağırlıkta beton
tabliyeler altında kalanlarımız, acımasız rant saldırısının kurbanlarıdır...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|