reklam

07 Şubat 2004 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

Sokaklardan varoşlara tarikatçılık

Atatürk'ü anma gününde, Belediye Meclisi'nden tarihi caddelere Nakşibendi şeyhinin adını verme kararı çıktı

İstanbul'u İslambol'a çevirme harekâtı onlarca yıllık sokak adlarını şeyhlerin, dini önderlerin adlarıyla değiştirerek başladı. Ardından yasadışı dinsel ve rant amaçlı yapılaşma, kaçak camiler, su havzalarının işgali gibi uygulamalar gündeme geldi. Özellikle sivil toplum örgütlerinin başvuruları üzerine yargının ardı ardına verdiği iptal kararları da Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki belediye yönetimini niyetlerinden vazgeçiremiyordu...

27 Mart 1994 seçimleriyle başlayan ''İslambol'' hedefi döneminin ''ideolojik'' bir kararlılıkla İstanbul'u Cumhuriyet kimliğinden uzaklaştırıp adeta ''şeriat kenti'' yapmaya niyetlenen girişimler arasında ''cadde ve sokak adlarının tarikatçı kişilerin adlarıyla'' değiştirilmesi önemli bir yer tutar... Bu yönde aslında yüzlerce örnekten biri olan Fatih'teki tarihi Sarıgüzel Caddesi'nin adı da Said-i Nursi 'den sonraki bu dinci önderliği devralan ünlü Nakşibendi Şeyhi ''Mehmet Zahid Kotku'' yapılınca, dönemin ANAP'lı Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan 'ın yargıya başvurması sonucunda hem kamuoyunda tartışılmış oldu; hem de mahkemenin iptal ettiği bir ''siyasi keyfilik'' olarak tarihe geçti...

Üstelik, bu isim değişikliği sadece ''Cumhuriyet karşıtı'' bir eğilimi değil, aynı zamanda İstanbul'un Osmanlı dönemi tarihini bile ''tarikatçılık uğruna'' dışlayan bir anlayışı açığa çıkartıyordu... Çünkü, Bizans'a ait kentsel anıtlardan Kıztaşı'nın da bulunduğu bu caddenin adı, aslında Fatih'in İstanbul'u almasından sonra ''Çıkrıkçı Kemalettin'' isimli birinin bu semte ''Sarıgez'' denen bir mescit yaptırmasından ötürüydü... ''Gez'' ise Oğuz lehçesinde ''güzel'' anlamındaki ''körez'' den geliyor ve ayrıca Atatürk 'ün 1934'teki onayıyla yayımlanan İstanbul Şehir Rehberi'nde de aynı tarihsel gerekçeye yer verilerek ''Sarıgüzel'' adı tescil edilmişti...

10 Kasım'da Meclis gündemi...
Buna rağmen ''mevlitli'' açılış töreni bile yapılan bu tarikatçı isim değişikliğinin Büyükşehir Belediye Meclisi'nde, ''10 Kasım 1995'' tarihinde kabul edilmiş olması da aynı gün İstanbul'u yönetenlerin ''Atatürk'ü anmak'' tan ne anladıklarını kanıtlıyordu...

Sonunda İdare Mahkemesi, Fatih Belediyesi'nin semt sakinleri ve ÇYDD ile birlikte itiraz ettikleri bu isim değişikliğini, 27.02.1997 tarihli kararında; ''Belediyeler yetkilerini kentin genel özelliklerine ve keyfi olarak kullanamazlar'' gerekçesiyle iptal etti...

Ancak, İstanbul'da daha birçok benzer sokak ve cadde adı değişikliği, ''yargıya giden olmadığı için'' dönemin siyasal mirası olarak kaldı...

Yine, yukarıda aktarılan; ''1930'lardan bu yana şer güçlere direnen'' Türk-İslam eserlerinin bile korunması ve yaşatılması yönünde hiçbir ciddi çaba yokken bu eserlerle bezeli İstanbul'un çevresi sayısız ''kaçak ve çirkin'' camiyle kuşatıldı...

Beykoz'daki, Sultanbeyli'deki, Trakya su havzalarında Arnavutköy'deki ve hatta Çamlıca'daki yasadışı ve imara aykırı dev tarikat külliyeleri gibi örneklerle de İstanbul, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir ''yasadışı dinsel ve rant amaçlı yapılaşma işgaline'' uğradı...

Bunlardan, kamuoyunun tepkisini de çekecek kadar ''abartılı'' büyüklükte ve yine kaçak inşa edilen en çarpıcı örnek ise tümü ormanlık alanda kaçak binalardan oluşmasına rağmen ''belediye'' yapılan Çavuşbaşı'nın imar himayesine sığınmış, 20 bin kişilik ''Fetihi Külliyesi'' ydi... Cumhuriyet gazetesinde Gündüz İmşir 'in 1997'deki seri haberleriyle harekete geçen adli makamlar, yerel yönetimin ve İSKİ'nin hoşgörüsüyle hızla yükselen inşaatı ''bitmeye yakın'' olarak durdurabildiler..

Dönemin Valiliğinin, her yönüyle hem kente karşı suçun, hem de Cumhuriyet karşıtı örgütlenmenin ''kalesi'' olan bu yasadışı binayı, tüm çirkinliğine, orman ve çevre tahribatına ve ''şeriat kültürünü simgeleyen'' mimari duruşuna rağmen yıkmak yerine, Hazine arazisinde ve ''hazır tesis'' diyerek ''laik amaçlarla kullanma'' (!) kararı ise kaçak yapılaşmaya karşı izlenen ''ödünlü'' politikaların bir başka örneğiydi...

Havzalarda 'örgütlü işgal'
Yerel seçimlerin ardından Büyükşehir Belediyesi yayınlarında ''şer dönem'' diye tanımlanan önceki yıllara ait özellikle ''imar disiplini'' yle ilgili kimi kazanımları bile hemen ortadan kaldırmalarının en çarpıcı örneğini, Sözen döneminin son zamanlarında onaylanan ; ''1/50 bin ölçekli Metropoliten Plan'' ın iptal edilmesi oldu. ''Bu planda rant çevrelerinin çıkarları var, planı biz yeniden yapacağız..'' gibi söylemlerle başlatılan yeni çalışmalarda ise İstanbul'un genel yapılaşma ve Marmara Denizi'ne paralel gelişme bölgelerine ilişkin ana hedefler büyük oranda yine Sözen dönemi kararlarına uyarlanırken tek önemli ''fark'' ise kentin yaşam kaynağını oluşturan ''su havzalarının imara açılması'' ydı... Oysa yine Recep Tayyip Erdoğan , seçim öncesindeki propaganda söylemlerinde, bu konuda da ''çevreci'' bir anlayışı dile getirmişti..

Örneğin, 23 Şubat 1994 tarihindeki basın toplantısında ayrıntılara da girerek; ''Su havzalarının civarında hızlı bir yeşillendirme yapılacak ve 0-1000 m 2 ' lik bölgeye kesinlikle yerleşim izni verilmeyecektir...'' demişti...

Ne var ki belediye yetkilerine kavuştuktan sonra aynı sözün ''tam tersini'' uygulamak için ise ''şehircileri'' bile şaşırtan bir ''imara açma'' oyununa imza attı... 1/50 bin ölçekli Metrapolitan Plan'ın onaylandığı 1995 yılının güz dönemi (ekim) Belediye Meclisi toplantısında, yine özellikle su havzaları için ''plan hükmü olarak'' önerilen ve bu alanlarda ''İSKİ yönetmeliğiyle'' imar düzeninin sağlanması yönündeki ''ek kural'' ın ne anlama geldiği ise hemen izleyen günlerde ortaya çıktı.

Aynı bölgelerde, daha önce belli mesafelerde ''yapılaşma yasağı'' getiren İSKİ yönetmeliği, planın bu yeni ''hükümle'' birlikte onaylanmasının ardından değiştirilmiş ve havzaların 1000 m 2 ' lik koruma kuşağı da yeni yönetmeliğe göre imara açılmıştı... Plan da bu alanlarda sadece ''yönetmelik geçerlidir'' dediğinden, planın onay tarihindeki yönetmeliğe bakarak buna itiraz etmeyen duyarlı ve ilgili çevreler böylece ''atlatılmış'' oluyordu...

Milyon dolarlık 'kulübeler'
Bu ''oyun'' ortaya çıktıktan sonra yeniden açıklama yapmak zorunda kalan Erdoğan, seçim öncesindeki; ''1000 m 2 'de imar izni verilmeyecek'' sözünün neden unutulduğunu merak edenleri de şöyle yanıtlıyordu: ''Buralardaki yapılar, havzaları koruyacak birer nöbetçi kulübesi olacaktır..''

Ne var ki ilerleyen zamanda, koruma kuşaklarında işte bu İSKİ mevzuatıyla sağlanan ''izin'' üzerine hızla yaygınlaşan yapılaşmalar, çevreyi korumanın değil, ''arsa ve arazi spekülasyonundan elde edilen trilyonluk rantların dinci- siyasal güçlenmeye aktarılmasının aracı ve kaynağı'' da oldular...

Örneğin, yine aynı dönemde, kamuoyunda ''REFAHYOL'un kasası'' olarak tanınan Mercümek 'in Sazlıdere Barajı havzasındaki 6 milyon m 2 'lik arazisindeki imar hakkını yaklaşık 8 kat arttıran 14.03. 1997 tarihli imar planı değişiklikleri de işte bu yeni İSKİ yönetmeliğine dayandırılarak yapılmıştı.

Erdoğan'ın ''kulübe'' dediği ve içme suyu kaynaklarını çevreleyen doğaya sıralanmış, her biri milyon dolarlık konaklarda ise bugün sadece yerel iktidarın siyasi yandaşları değil, geçen 10 yıldaki ''muhalefet'' (!) görüşlerin liderleri ve taraftarları da yaşamaktalar...

'Şişe suyu' metropolü
Yaklaşık 15 milyonluk İstanbul'un neredeyse 1/ 3'ünü oluşturan 5 milyonluk bir nüfusun havzalardaki bu imar talanıyla bütünleşerek iskân olmaları sonucunda da İstanbul, çeşmelerinde kullanma suyu bulunan, ama ''içme suyu pazarının'' da dünya rekorunu kırdığı bir ''şişe suyu metropolü'' haline geldi.

Önceleri kaçak başlatılan bu işgalin yasal dayanağını hazırlayan yeni İSKİ yönetmeliğinin, tanınan gazetelerde değil de sadece bu gibi ''duyulması pek istenmeyen'' ilanlara hizmet veren Son Saat adlı bir gazetede 26 Aralık 1995 tarihinde ilan edildiğini öğrenen Mimarlar Odası, henüz işgal edilmeyen alanlara da yapılaşmanın yayılmasına olanak sağlayan yönetmeliğin iptali için yargıya başvurdu.

İdare Mahkemesi'nin, bu yönetmelik değişikliğini iptal etmesinin hemen ardından, aynı imar hükümlerinin sadece ''ifade değişikliğiyle'' yeniden yürürlüğe sokulması; bunlara da açılan davalarda yine yargının her iptal kararının ardından aynı yöntemle hukukun ''uygulanamaz'' hale getirilmesi, su havzalarında imar ve yapılaşma için ne denli ''kararlı'' olunduğunun da göstergesiydi...

'SİT'e düşman çevrecilik
Çünkü, özellikle bu bölgelerdeki daha önce ''imar olanağı olmayan'' köyler bile art arda ''belde'' yapılarak belediye haline getirilmiş, çoğunluğu RP'li yönetimlerde bulunan bu belediyeler eliyle de İstanbul'un belki de hâlâ ''korunabilecek'' olan doğal alanlarında ''imar rantından finans sağlayan tarikatçı örgütlenmelerin'' yaygınlaştırılması, ''şeriatın stratejik İstanbul hedefi'' için vazgeçilemez bir amaç haline gelmişti...

Metropoliten plandaki ''İSKİ yönetmeliği oyunlarıyla'' güvenceye alınan bu hedefin, geçen 10 yıl içindeki uygulama süreci sonunda ulaşılan nokta ise artık ''varoş'' denilen hemen tüm bölgelerde tarikatçıların denetimindeki ''imar rantı özgürlüğünün'' güçlü bir siyasal örgütlenmeye de en ''bereketli'' temeli oluşturmasıdır.

Nitekim, yine 1995 yılındaki, Koruma Kurulu'nun özellikle Beykoz, Sarıyer gibi ''su havzası ve orman alanlarının'' yoğun olduğu ilçeler için ilan etmiş olduğu ve amacı da bu gibi spekülatif imar yayılmalarıyla yaratılan ''doğa tahribatının önlenmesi'' olan ''İstanbul Kuzey Kuşağı SİT Alanları'' kararına ilçe belediyeleri ile birlikte Büyükşehir Belediyesi'nin de dava açması, kenti yönetenlerdeki ''İstanbul sevgisi'' nin de aslında ne anlama geldiğini gösteriyordu.

Hele, bir yandan aynı alanlardaki ormanlarda kurulan Koç Üniversitesi'ne tepki gösterilmesi, bir yandan da bu üniversiteye Bakanlıkça tanınan orman içi imar hakkının yargı tarafından iptaline de dayanak oluşturan aynı SİT kararlarına da karşı çıkılması, Büyükşehirdeki bu gibi tutumların aslında ''siyasi'' amaçlı olduğu yönündeki eleştirileri de haklı çıkarıyordu...
Cumhuriyet

 

Ocak 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

ARKIMEET


Fotoğraf: Maurizio Marcato

ARKIMEET Konferans Serisinin davetlisi olarak,  Massimiliano Fuksas 
17 Şubat 2004 Saat: 19:00'da Askeri Müze Kültür Sitesi Büyük Konferans Salonu'nda konferans verecek.

Davetiye için tıklayın.

 


BETONART'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz