Nusretten Nusretiye

III. Selim'in yaptırdığı ahşap Tophane-i Amire Arabacılar Kışlası
Camisi 1823'teki Firuzağa yangınında kül olunca II. Mahmut aynı yere
Nusretiye Camisi'ni yaptırdı.
(Fotoğraf: SERKAN YILDIZ)
Kirkor Amira Balyan'ın yaptığı caminin kubbesi 33 metre yüksekliğinde
ve sadece 7.5 metre çapında
Ayasofya'nın 55.5 metre yüksekliğindeki ve elips şekliyle ortalama 31.22
metre çapındaki kubbesi Mimar Sinan 'ın aklından hiç çıkmamıştı.
Mimarbaşı, yerden kilit taşına kadar olan kubbe yüksekliğini İstanbul'daki
''kalfalık eserim'' dediği Süleymaniye Camisi'nde 49.5 metreye çıkartmış;
Edirne'deki ''ustalık eserim'' dediği Selimiye Camisi'nde ise 42.5 metreye düşürerek
Ayasofya'nın gerisinde kalmıştı. Mimar Sinan, Süleymaniye Camisi'nin kubbe
çapında ancak 26.5 metreye çıkabilmiş, Selimiye Camisi'nde ise 31.28
metreye ulaşarak Ayasofya'ya denk bir kubbe yapmıştı.
Kubbenin yerden yüksekliği ile çapı, mabedin görkemini ortaya çıkartıyor;
kubbe ne kadar yüksek ve büyükse yapı o kadar gösterişli oluyor.
Bir kuğunun boynu gibi
Tophane'deki Nusretiye Camisi'nin kubbesinin ise Ayasofya ve Selimiye ile kıyaslanacak
bir yanı yok. Nusretiye'nin kubbesinin yerden yüksekliği 33 metre, çapı 7.5
metre. Ama bu ölçüler de başka bir görkem yaratıyor. Camiyi bir kuğunun
boynu gibi gökyüzüne doğru uzatıyor.
Nusret; yardım demek. Nusretiye, yardım yeri olsa gerek.
Salıpazarı... Tophane... Mimar Sinan'ın Ayasofya'nın küçük bir modeli
olarak yaptığı Kılıç Ali Paşa Camisi'ne gelmeden hemen önce çifte
minareli ve çifter şerefeli bir cami Nusretiye Camisi.
Balyan ailesinin ilk kuşağı
18. yüzyılın sonlarında burada Sultan III. Selim'in yaptırdığı Tophane-i
Amire Arabacılar Kışlası Camisi bulunuyor... Ahşap cami, 1823'teki Firuzağa
yangınında yanıp kül oluyor. Sultan II. Mahmut 1823'te yanan caminin yerine
yeni bir caminin inşaatını başlatıyor. Yangın yerindekilere yapılan yardımlardan
olsa gerek caminin adı Nusretiye oluyor.
Caminin mimarlığını Osmanlı'ya sonradan saraylar, köşkler inşa edecek
Balyan ailesinin ilk kuşağından Meremetçi Bali Kalfa 'nın oğlu Kirkor
Amira Balyan üstleniyor.
İnşaat üç yıl sürüyor ve 1826'da Sultan II. Mahmut, saltanat kayığı
ile Tophane İskelesi'ne çıkıp yere serilmiş değerli kumaşların üzerinde
at sırtında ilerleyerek camiye geliyor, açılışı yapıyor.
Gösteriş mükemmel.
Cihangir'den bakınca
Ama aynı zamanda... Arabistan'da Vahhabi isyanı... Mora'da Yunan isyanı... Mısır
Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa 'ya muhtaç olunması... Sırp isyanı... İngiltere,
Fransa ve Rusya'nın kıskacı... Osmanlı'nın çorap söküğü gibi çözülmesi...
Ve Yeniçeriler.
Nusretiye Camisi'nin açılmasından iki ay sonra Yeniçeri Ocağı kaldırılıyor.
Nusretiye Camisi ile birlikte Kirkor Amira Balyan'ın da onarımında çalıştığı
Selimiye Kışlası yeniden açılıyor ve yeni askeri düzen Asakir-i Mansure-i
Muhammediye'ye geçiliyor.
Taşların dili olmadığı için Nusretiye Camisi'nin duvarları bunları
anlatmıyor... Tophane'de tıkanan trafiğin sıkıntısı, Nusretiye Camisi'nin
yapım yıllarındaki sosyal ve siyasal sıkıntıların yanında hiç kalıyor...
Caminin iki kollu ve kıvrımlı merdivenlerini süpüren çocuğun döktüğü
bir kova su, basamaklardan aşağıya akıp gidiyor...
Caminin arkası antrepo. Antrepolarla caminin arası ''Amerikan Pazarı''
denen dar sokak. Barakamsı dükkânların bir kısmı son yıllarda
''nargileci'' ye dönüştü... Bir zamanlar yaşlıların keyif aracı olan
nargile yeniden keşfedilirken bu kez gençlerin içimine sunuldu. Caminin arkasındaki
dükkânlar genç dolu.
Kirkor Amira Balyan, kubbenin yüksekliğini 33 metre, çapını 7.5 metre
yapmakla ''filinta'' gibi cami ortaya çıkarmış... Hemen yanında dolgularla
yolun altında kalan Kılıç Ali Paşa Camisi'nin aksine Nusretiye Camisi'ne
merdivenlerle çıkılması yükseltiyi daha da arttırmış.
Ama en güzel görüntüyü Cihangir sırtlarından veriyor bu narin yapı...
İki minarenin arasında Haliç'ten Marmara Denizi, bir yanda Sarayburnu.. öte
yanda Harem...
İstanbul'un silüetini çıkaran fotoğraf sanatçıları, neden bir de
buradan bakmamışlar acaba?
Belli ki İstanbul'un göz önünde bile olsa daha keşfedilecek çok yeri
var...
Baroktan ampire geçiş
Kirkor Amira Balyan'ın Nusretiye Camisi'nde, barokla ampir üslup arasında bir
geçiş yaptığını söylüyor mimariyi bilenler. Barok'u etkileyici girinti
ve çıkıntılarıyla Avrupa'daki Katolik kiliselerinden biliyoruz; ampir ise süslemede
insan ve hayvan figürlerinin ağırlık kazandığı bir üslup. Osmanlı'da İslam
insan figürünü yasakladığı için çiçek ve yaprak figürleri ağırlık
kazanıyor.
Pencere kemerlerinde yaprak motifleri... Revak kemerlerinde akantus yaprakları...
Alt pencerelerde çiçekler... Sütun başlarında girlant motifleri... Rengârenk
geometrik desenler... Bitkisel süslemeler... Mihrapta vazodan çıkan çiçek
buketi... Mermer bloktan yontulmuş ve duvara yerleştirilmiş vaaz kürsüsünün
motifleri... Blok mermerden yapılmış minberin korkuluklarındaki bitki süslemeleri...
Ve kalem işleri.
Minareler uzatıldı
Caminin hünkâr kasrı, yani padişahın namaz kıldığı alan üst katta.
Burası altın varak kaplı madeni bir kafesle bölünmüş. Altının sarısı
parlıyor. Kafesteki bitkisel kıvrımlar bir dantel gibi işlenmiş.
Hünkâr kasrı kapalı...
Sadece Nusretiye'de değil bütün selatin camilerinde, yani padişah ve
ailesinin yaptırdığı camilerde hünkâr kasırları niye kapalı? Müslümanlar
Allah katında eşit değil mi? Artık Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olduğunu
iddia edenler kalmadığına göre kimden, neyi saklıyorlar?
Caminin oldukça yüksek kubbesi, iki minare arasına kurulan mahyanın
denizden görülmesini engelleyince, 1826'da, yani cami açıldıktan hemen
sonra, minareler alttaki şerefelere kadar yıktırılarak yeniden yapılmış.
Minareler caminin genel görüntüsüne uygun olarak incecik tasarlanmış... İnce
minarelerin tepesine de onları daha da uzun gösterecek uzun kurşun külahlar
yerleştirilmiş.
Sebil ve muvakithane
Nusretiye'de bir başka tadilat ise sebil ve namaz saatlerinin saptandığı
muvakkithanede yapılmış.
1956'da yol çalışması sırasında caddenin karşısında kalan sebil ve
muvakkithane sökülerek caminin yanına taşınmış.
Şimdi bu küçük yapılardan biri imamların oturma ve dinlenme mekânına
dönüştürülmüş, öteki ise yıkılmaya terk edilmiş, güvercinlere barınak
olmuş...
Nusretiye Camisi, son yıllarda epeyce büyük bir onarımdan geçirilmişti...
Görünen o ki sebil ve muvakkithaneyi tarihi eserden saymamışlar.
İstanbul'un kaderi bu...
Tarihi eseri fazla olduğu için güvercinler bile nasipleniyor...
Nusret, yardım demek; Nusretiye'nin kendisi yardıma muhtaç!
Cumhuriyet
|