Alman Çeşmesi su kaçırıyor!
Bizans'ta
hipodrom. Osmanlı'da at meydanı. Bizans'tan Osmanlı'ya kentin en büyük alanı;
İstanbul'un tam göbeği... Osmanlı'dan Türkiye'ye ise İstanbul'un en tarihi
ve en turistik mekânı: Sultanahmet Meydanı.... Bir tarafında Ayasofya Müzesi,
beri yanında Sultanahmet Camisi, öte tarafında İbrahim Paşa Sarayı, ortasında
Dikilitaş. Ve bir de dam üstünde saksağan örneği Alman Çeşmesi.
İstanbul'da kış kışlığını yaptıktan sonra güneş misafirliğe
gelmiş. Sultanahmet Meydanı'ndaki ağaçların yaprakları dökük dalları, güvercinlere
ve serçelere ev sahipliği yapıyor. Alman Çeşmesi'nin üstü ve altı güvercin
dolu. Çeşmenin tepesinde yer bulamayan kuşlar dallara konmuş. Bir adam, kuşlara
yem atıyor. Bir çocuk kuşlara doğru koşuyor. Kuşların kaçası yok. Çeşmenin
bütün muslukları su kaçırıyor. Musluklar birinden kaçan su, havaya ve iki
yana doğru fışkırıyor. Havaya fışkıran su, üstteki mermerden geri dönüp
toprağı ıslatıyor. Çeşmenin çevresi nemli.
Alman Çeşmesi'nin kitabesi Almanca. Bronz döküm kitabede Alman İmparatoru
II. Wilhelm 'in adı yazıyor. Wilhelm aynı zamanda Prusya Kralı ve Osmanlı
Sultanı II. Abdülhamit 'in kadim dostu...
Bir çeşmeye üç mimar
1898 yılı... Avrupa'da giderek ağırlık kazanan ve gözünü Ortadoğu'ya çeviren
Almanya'nın imparatoru, ''hasta adam'' ı ziyarete geliyor... II. Abdülhamit'in
saltanatı boyunca Avrupa'dan kabul buyurduğu tek devlet başkanı II. Wilhelm
oluyor. Abdülhamit, jurnalcileri ile mülkündeki herkesi izliyor ya, göz
ucuyla da Avrupa'ya bakıyor. Avrupa'dan, hele İngiltere ve Fransa'dan hiç
hazzetmiyor. Nasıl olmuşsa Almanya'dan II. Wilhelm'i ''düşman'' görmüyor.
Alman İmparatoru, batmakta olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mazide kalmış
şanına uygun bir şekilde karşılanıyor. Görkem görkem üstüne. Yıldız
Sarayı'nın bahçesindeki Şale Köşkü, Wilhelm için büyütülüyor.
Wilhelm de ardında bir anı bırakmak için Sultanahmet Meydanı'na çeşme
yaptırıyor.
Bu ziyaret aslında Wilhelm'in İstanbul'a ikinci gelişi. İlki özel bir
gezi...
Şu işe bakın... Belediyeden bir görevli elinde İngiliz anahtarı ile
Alman Çeşmesi'ne geldi. Su kaçıran muslukları sıkıştırıyor... Fışkırmakta
olan muslukla epey uğraşacak gibi.
Çeşmenin şekli, II. Wilhelm'in bir desen çalışmasından yola çıkılarak
imparatorun özel danışmanı mimar Spitta tarafından çizilmiş. Mimar
Carlitzik ile mimar Joseph Antony de tasarım üzerinde çalışmış. Alt tarafı
bir çeşmeye üç mimar da ne oluyor demeyin; imparator çeşmesi bu.
Çeşmenin mermerleri Almanya'da işleniyor... Parçalar yerlerine takılmak
üzere gemiyle İstanbul'a gönderiliyor. Bu arada İstanbul'da At Meydanı'na
bir çekidüzen veriliyor. Kuşların dallarına konduğu ağaçlardan yaşlı
olanları, o düzenlemeden kalma.
İmparatorun doğum günü
Çeşme hesapta, II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yılı olan 1 Eylül
1900'de açılacak. Yetişmiyor. Açılış, II. Wilhelm'in doğum günü olan
27 Ocak 1901'de yapılıyor. İstanbul'daki Alman Çeşmesi Osmanlı-Alman
dostluğunun simgesi oluyor. Ne ki Berlin'de bir Osmanlı çeşmesi yapılmıyor!
Alman Çeşmesi, sekizgen bir çeşme. Çeşmenin mimari çizgilerine
bakanlar, fala bakar gibi istediklerini görebiliyorlar. Her görüşe uygun.
Kimileri bir Alman stili görüyor. Kimileri Osmanlı'dan bir şadırvan havası
buluyor. Kimileri Bizans'tan esintiler yakalıyor. İddiaya girebilirim ki, çeşmenin
karşısındaki banka oturmuş, yorgunluğu yüzünden belli şu adam hiçbir şey
görmüyor. Boş bakıyor, boşluğa bakıyor. Çeşme falan umurunda değil.
Yanındaki bankta oturan ve gömleğinin yaka düğmesi ilikli, ceketli ve başı
kasketli ve gurbet elde olduğu belli öteki adam ise az önce kana kana su içtiği
avuçlarını kurutmaya çalışıyor.
Sekizgen planlı çeşme, sekiz parlak koyu yeşil mermer sütun üzerinde yükseliyor.
Çeşmenin içi oturak yeri!
Çeşmenin çevresinde dolanınca, sütunların arasından sırayla Ayasofya ve
Sultanahmet el sallıyor.
Sekiz basamakla çıkılan platformda yine sekizgen bir su haznesi bulunuyor.
Fakat buraya girilemiyor.. çünkü uyduruk bir demir kapı ile kapatılmış ve
kapının kanatları da elektrik kablosu ile bağlanmış. Girilebilse içeride
mermer kanepeler duruyor. Böylesi bir düzenlemenin, yani çeşmenin içinde
oturma yerlerinin başka bir örneğinin olmadığı söyleniyor. Burada zemin,
mozaik benzeri renkli taşlarla döşenmiş.
Su haznesinin tepesine de kubbe oturtulmuş. Kubbenin dışı bakır kaplı.
Bakırın havayla buluşmasından açık yeşil küf rengi doğmuş. Kubbenin içinde
ise altın sarısı egemen. Yine mozaik gibi döşenmiş. Fakat ne yazık ki
kubbenin mozaik benzeri süslemeleri kendilerini yerçekimine kaptırıp birer
ikişer, üçer beşer yerlerinden ayrılıyor. Küçük boşluklar yara gibi
duruyor. Tedaviye başlamak için yaranın büyümesi bekleniyor olmalı. Ve böylece
onarım ihalesinin bedeli müteahhidi kurtarmalı!
Bağdat Demiryolu
Göbekte halka halka gelişen kocaman bir desen ve kubbenin kolonlarla birleştiği
yerlere doğru da birer küçük madalyon, toplam sekiz desen duruyor. Bir
desende II. Wilhelm'in adından gotik harflerle W ve II. işaretleri ile
kraliyet tacı ve haçı, öteki desende II. Abdülhamit'in Arap abecesiyle tuğrası.
Bir II. Wilhelm, bir II. Abdülhamit... Her birine dörder madalyon...
II. Wilhelm'in İstanbul'a gelip II. Abdülhamit'i ziyaret etmesinin nedeni
tabii ki Sultanahmet'e Alman Çeşmesi yaptırmak değildi.
Ziyaretin nedeni, Ortadoğu'ya doğru açılmak için Osmanlı'dan ''ihale''
kapmak; öncelikle ve özellikle Bağdat Demiryolu inşaatını almaktı.
II. Wilhelm, karısı ve kalabalık bir heyetle geldiği İstanbul'da epeyce
kaldı. İstanbul'dan kalkıp Kudüs'e gitti. Orada hem Katoliklerin hem de
Protestanların koruyucu imparatoru rolünü oynadı, II. Abdülhamit'in de Müslümanların
halifesi olduğunun altını çizdi. Abdülhamit mest oldu. II. Wilhelm, yanından
ayırmadığı Deutsche Bank'ın Müdürü Siemens 'le Şam'a gitti; Şam'da dünyadaki
300 milyon Müslümanı II. Abdülhamit'le beraber koruyacağına söz verdi. Bu
arada alacaklılar hesabına Osmanlı'nın vergilerini tahsil eden Düyun-u
Umumiye'deki Alman hissesi yüzde 7.5'ten yüzde 15'e çıkmıştı.
Bağdat Demiryolu inşaatı da tabii ki Almanya'nın oldu ve Almanlar
Anadolu'nun içine girdiler; ordunun içine girdiler; sarayın içine girdiler.
Alman Çeşmesi, eskiden Osmanlı-Alman dostluğunun sembolüydü; Osmanlı yıkıldıktan
sonra Türk-Alman dostluğunu temsil eder oldu. Köprünün altından ve çeşmenin
musluklarından çok sular aktı. Acaba değişen ne oldu?
Hayret! Belediye görevlisi muslukların tamirini bitirmiş. Fakat su fışkırmasa
da musluktan kaçmaya devam ediyor; Alman Çeşmesi her daim su kaçırıyor!
Cumhuriyet
|