Anadolu Uygarlıklarından 3. Binyıla
Mesajlar...
Tam iki yıl önceydi; İstanbul'un tarihi Ahırkapı semtindeki Armada Otel
'de yaklaşık 40 kişi, bir büyük masanın etrafında -gecesi de dahil- iki gün
tartıştık...
Mimarlar Odası adına 09-10 Mart 2000'de düzenlediğimiz ve hemen her
meslekten ''düşünce geliştirmeleriyle'' tanınmış 50 kişiye davet gönderilerek
gerçekleştirilen toplantının adı; ''Anadolu Uygarlıklarından 3. Binyıla
Mesajlar'' dı... Amacı ve tartışma yöntemini ise aynı başlığın üzerindeki
şu not özetliyordu; ''Geçmişten Geleceğe Arayışlar Buluşması'' ...
Katılımcılar, önce kendilerine iletilen çağrı mektubundaki şu
vurgulamalardan ne gibi çıkarsamalar yaptıklarını paylaştılar:
''Anadolu, binyılların uygarlık, düşünce, kültür ve yaratıcılık ülkesi...
Acaba bizler, dünyada eşi olmayan böylesine bir birikimi, yarınlara diğer
toplumlardan daha farklı bakabilmenin ayrıcalıklı kaynağı olarak da değerlendirebiliyor
muyuz?..''
Aynı tarihsel derinliğin önce ''farkına'' varıp ardından da
''esinlenilebilecek'' değerlerini görerek ve de bunlardan alabildiğine
''beslenerek'' geliştirilecek bir düşünce ve yaşam zenginliğiyle, acaba şimdikinden
daha ''kimlikli'' ve daha ''özgüveni'' olan bir Türkiye'yi şu ''Batı''
denen dünyanın daha ilerisine taşıyamaz mıydık?..
Batı, hep 'doğuya' baktı
Sorunun yanıtı için mimardan arkeoloğa, plancıdan iktisatçıya, tarihçiden
felsefeciye, antropologdan psikoloğa kadar her alandan katılımcıların öncelikle
üzerinde birleştikleri gerçek şu oldu:
''Batı (yani Avrupa) doğusuna bakarak ve doğuyu öğrenip köklerini
kavrayarak Batı oldu... Çünkü batısına baksaydı, okyanustan başka göreceği
bir şey zaten yoktu...''
Bu tarihsel gerçeği ilk önemseyen ve ''Batı uygarlığını'' değil ''çağdaş
uygarlığı'' rehber almak üzere kolları sıvayan Atatürk 'ün, aynı amaçla
ve hemen ''Anadolu uygarlıklarının belgelenerek öğrenilmesi'' ne ağırlık
vermesi de zaten Avrupa aydınlanmasındaki ''aklın ve emeğin tarihine'' dayalı
bir ''yaratıcılık bilincinin'' bu ülkedeki köklerini yakalamak değil
miydi?..
Nitekim, daha ilk arkeolojik buluntular elde edilir edilmez; ''Biz bu
topraklarda 5 bin yıldır varız...'' diyen ve aynı ülkeyi yine bu bilinçle
''Türkiye'' kılan bir devrimcinin, ''Biz 1071'den bu yana Anadolu'dayız'' söylemiyle
tarihin derinliklerine yabancılaşanlara karşı yanıtı da şöyle olmuştu:
''Temelimiz kültürdür ve Anadolu'dur...''
İşte bu büyük düşünce, özellikle 1950'lerden sonraki ''Batıcılık''
akımlarının ''küçük Amerika'' olma siyasetiyle de bütünleşmesi
sonucunda, yerini ''ABD ve Avrupa hayranlığına'' bırakınca, sayısız ''aydın''
ımız hemen her sorun için şu tür konuşur oldular:
''Bu konu ABD'de şöyle çözülmüş... Bu sorun için de Avrupa'da bakın
ne yapılıyor?''
Ancak, ne o konuyu ABD'de çözenler örneğin Mezopotamya 'yı ateşe, kana
ve yıkıma uğratan ''Batı demokrasilerini'' dizginleyebildiler; ne de o
sorunu Avrupa'da halledenler, AB'nin siyasi hedefleri arasından ''sömürgeciliği''
tamamen çıkartabilecek bir ''insan hakları'' düzeni yaratabildiler...
Anadolu demokrasisi
Geçmişin sadece ''bilgilenmek ve övünmek'' için değil, ''öğrenilerek
gelişmek'' için en değerli kaynak olduğunu yeniden ülkemiz aydınının gündemine
kazandırmayı amaçlayan bu özgün buluşmanın iki günlük tüm konuşma ve
tartışmaları, geçenlerde ''kitap'' olarak da yayımlandı.
Özellikle şu seçim döneminde, örneğin ''demokrasi'' deyince ABD fırsatçılığı
ya da Avrupa bireyciliği yerine ''Anadolu dayanışmasından'' esinlenen bir
demokrasiyi yaratabilecek; ''özgürlük'' deyince de talan ve çıkar yarışı
yerine sevgi ve gönül birliğine dayalı bir eşitliği bilince çıkartacak
kent yönetimi için, ''ulusal değerlerden yana'' hemen tüm adaylarımızın
okumaları gerekiyor...
Hele ki ''kentin tarihini'' de gelecek kuşaklara aktarmayı görev bilenler
için... Çünkü o tarih ''yaşanırken'' şimdiki tüm duygularımızın da
''sayısız filizlerini'' yaratmıştı...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|