Beyazıt'ın son kulesi
Beyazıt Kulesi, İstanbul'un yedi tepesinden biri olan Beyazıt'tan İstanbul'u
seyrediyor. Turizme açılmayan kule de ancak dışından seyredilebiliyor.
Öğrenci olaylarının dorukta olduğu 70'li yılların sonuna doğruydu. İstanbul
Üniversitesi'nin merkez binasının bahçesinde bir gösteri mi vardı yoksa gösteri
olasılığına karşı biz muhabirler bahçede mi toplanmıştık tam anımsamıyorum
ama.. kapıyı açık bulup içeri girmiş ve Beyazıt Kulesi'nin tepesine çıkmıştım.
Anımsadığım, basamaklar tahtaydı ve çıkmakla bitmiyordu. Tahtalar gıcırdıyordu.
Gençlik nefesini bile tüketen merdivenin sonunda İstanbul ayak altındaydı,
manzara muhteşemdi.
Kulenin kapısı kapalı
Yukarıda itfaiyeciler vardı. İstanbul'u seyrediyorlardı; dünyanın en güzel
işi bu olmalı diye düşünmüştüm.
Bu kez Beyazıt Kulesi'nin kapısı kapalıydı. Kapıyı ısrarla çaldım,
ses iletici cihaza defalarca seslendim ama yanıt veren olmadı. Kapının üstündeki
tabelada ''İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Kule
Müfreze Amirliği'' yazıyordu. Tabelaya göre itfaiyeciler hâlâ kulede görev
yapıyordu ama.. ya artık kulenin tepesinde oturup yangın gözlemiyorlardı ya
da ses iletici cihaz bozuktu.
Bu devirde, yani iletişimin tellisinden telsizine kadar bu denli hızlı ve
kolay olduğu bir çağda İstanbul'un yangınları Beyazıt Kulesi'nden gözlenir
mi sorusu takıldı aklıma... Kendi kendime hayır dedim.
Eski Saray'ın bahçesinde
Kule işlevini tamamlamış olmalıydı. Zaten tepesindeki antenlerden, kule
direğe çevrilmişti!
Beyazıt Kulesi ilk yapıldığında yıl 1749'muş... İstanbul'u kasıp
kavuran, mahalleleri küle çeviren yangınları daha kıvılcım aşamasında gözleyip
müdahale edebilmek için ''yangın kulesi'' olarak yapılmış. O sıra Osmanlı
tahtında I. Mahmut oturuyor. Kulenin banisi I. Mahmut oluyor. Tabii ki o sıra
İstanbul Üniversitesi yok! Üniversitenin merkez binasına dönüşecek olan
Harbiye Nezareti de yok. Kule, Eski Saray'ın Ağakapısı'ndaki iç avluya yapılıyor.
Eski Saray daha sonra askeriyeye tahsis ediliyor.
Kule askeri bir kule...
Fakat ahşap...
III. Osman 'ın saltanatı sırasında 1756'daki Cibali yangınında alevler
Hocapaşa'ya sıçrayıp oradan da Beyazıt'a kadar gelince kule yanıyor!
Tulumbacılar için büyük bir hayal kırıklığı olmalı yangın
kulesinin yanması...
Neyse ki yenisi yapılıyor ve yine ahşap...
1826'da Sultan II. Mahmut , Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıyor. Dolayısıyla
Tulumbacı Ocağı da dağıtılıyor. Tulumbacı Ocağı dağıtılırken Beyazıt'taki
ahşap yangın kulesi de yıktırılmak suretiyle ortadan kaldırılıyor.
Şu işe bakın ki daha o yıl, yani 1826'da Hocapaşa'da büyük bir yangın
çıkıyor.
Sarayda, kule yıktırılmasaydı yangını görüp önceden müdahale etme
şansı olurdu gibisinden bir tartışmanın olup olmadığını bilmiyoruz ama
II. Mahmut, Hocapaşa yangınından sonra yıktırdığı kulenin yerine yine ahşaptan
bir kule yaptırıyor.
II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı'nı kapatıyor ama, başıboş kalan yeniçerileri
henüz kontrol edemiyor. Yeniçeriler de gidip Beyazıt'taki yeni kuleyi yakıyor!
Senekerim Balyan
İstanbul'un yedi tepesinden biri olan Beyazıt'taki ahşap yangın
kulelerinin ilki yangınla, ikincisi sultanın buyruğuyla ve üçüncüsü de
isyanla yıkılmış oluyor...
Beyazıt'a kule dayanmıyor!
II. Mahmut, Beyazıt'taki Eski Saray'ın yerine Harbiye Nezareti'ni yaptırıyor.
Bugün İstanbul Üniversitesi'nin ana giriş kapısı olarak bildiğimiz kapı,
Bab-ı Seraskeri, yani ordu komutanlığının nizamiyesi 1827'de tamamlanıyor.
Bugünkü Beyazıt Kulesi de 1828'de II. Mahmut'un buyruğu ile Serasker Hüseyin
Paşa tarafından Meremetçi Bali Kalfa 'nın oğlu Senekerim Kalfa 'ya yaptırılıyor.
19. yüzyılda Osmanlı'ya saraylar, köşkler, camiler yapan ünlü Balyan
ailesi var ya, ''meremetçi'' yani ''onarımcı'' olarak anılan Bali Kalfa, bu
ailenin ilk mimarı... Senekerim de onun oğullarından biri ve Senekerim
Balyan'ın bilinen tek eseri Beyazıt Kulesi.
Beyazıt Kulesi'nin yüksekliği 85 metre. Günümüz apartmanlarında
dairelerin tavan yüksekliğinin 3 metre olduğunu düşünürsek kule yaklaşık
28 katlı bir apartman boyunda ve Galata Kulesi'nden daha yüksek.
Senekerim Kalfa'nın yaptığı kule, bugünkü ilk katının üzerinde geniş
saçaklı ahşap bir külahla bitiyormuş. Yuvarlak pencereli, sekizgen planlı
ve birbirinin üstünde küçülerek yükselen üç kat sonradan eklenmiş.
Zirvesindeki demir gönder 1889'da dikilmiş. Anten direkleri ise günümüzün
katkısı!
Beyazıt Kulesi'nin dibinde durup bakınca Senekerim Kalfa'nın ince işçiliklerle
kuleyi süslediği görülüyor. Kule, köşeleri yuvarlak ve tepesi kesik bir
piramidin üstüne oturuyor. Buna ''taban" deniyor. Taban duvarlarından
birinde II. Mahmut'un tuğrası ve kitabe bulunuyor. Tabandaki taşlar dilimler
halinde kendini gösteriyor ve dilimlerin uçları sarmal şeklini alıyor.
Tabandan sonra taş bloklar bir ''soğan'' a dönüşüyor ve buradan gövde çıkıyor.
Dilimler gövdede de devam ediyor. Yukarıya doğru halkalar oluşuyor. Kulenin
yangın gözleme yeri bir çanak şeklinde açılıyor.
Kulenin dibinde ellerinde İstanbul haritası ile iki turist dolaşıyor. Kapı
açık olsa, tıklatıp içeri girecekler.
Kuleden hava raporu
Beyazıt Kulesi neden turizmin hizmetine sokulmaz?
Bilmem hâlâ geceleri kulenin tepesinde ışık oluyor mu?
İletişimin bu denli yaygın olmadığı yıllarda Beyazıt Kulesi, ertesi günün
hava raporunu verirdi. Mavi ışık, havanın açık olacağını gösterirdi.
Sarı, sabah sis olacak demekti. Yeşil, yağmur yağacağının işaretiydi.
Akşam eve dönüşte vapur yolcularının gözü Beyazıt Kulesi'ne takılırdı.
Meteoroloji artık saatlik hava raporu veriyor; Beyazıt Kulesi'ne yanar-döner
ışıklar gerek.
Beyazıt Kulesi artık ne yangına yetişebiliyor ne de hava durumuna.
Aman yerinde dursun yeter.
Çünkü 1894 depremi fena sallamış kuleyi; biraz da yıkmış.
Onarımlarla gelebilmiş bugüne.
Bundan sonrası İstanbul Belediyesi'nin konusu.
Cumhuriyet
|