reklam

17 Haziran 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Eyvan

Cepheleri güneye bakan, safran sarısı Mardin evlerinin avlusunda huzurlu eyvanlar var.
Kavurucu yaz günlerinde dinlenip serinlemek için kullanılan yarı açık mekanlar bunlar...
Üç tarafı kapalı; bir tarafı avluya bakıyor.
Açık cephenin karşı duvarındaki selsaldan su fışkırıyor.
Gürüldeyen su, çevresinde oturanlara ferahlık dağıtarak ince, uzun bir kanala akıyor.
Bu kanal, coşkuyla köpürdeyen suyu zapturapta alıp bahçedeki büyücek havuza taşıyor.
Su, burada dinlenip sakinleşiyor.
Bir süre sonra havuzdan çorak arka bahçelere çekiliyor; yeniden hayat bulsun, yeni hayatlara can suyu olsun diye...

Mihmandarımız Şeyhmus Dinçel, Mardin mimarisine Acem felsefesini katıyor:
"Suyu, insana benzetirler buralarda" diyor; "Eyvan da insan ömrünün hülasasıdır sanki..."
Öyle ya, bereketli bir çeşmeden fışkıran sular gibi doğarız.
Çağlarız, gençlik çağlarında gürül gürül, delikanlılığın arkları boyunca...
Yorulmaya yüz tuttuğunda köpüklü dalgalarımız; durgunlaşır ve olgunluğun dingin havuzuna çekiliriz.
Malum, derin olur durgun sular...
Kab şeklini alan ab gibi, şekillenir, derinleşiriz bekleme salonunda zamanın...
Ve nihayet günün birinde ölüm, kolumuza girip bizi hayatın arka bahçelerine sürükler; yeniden hayat bulalım, yeni canlarda doğalım diye...

Ne zaman?
Kim bilir?
Cahit Sıtkı Tarancı, Diyarbakır'daki evlerinde, bir eyvanın gölgesinde "kütür kütür akan su"yu dinleyerek büyümüştü. En ünlü şiiri "35 Yaş"ta "Dante gibi ortasındayız ömrün" diye dertlenmişti.
Oysa ecel, bu şiiri yazdıktan 10 yıl sonra çıkagelmiş, "Haydi Abbas" demişti:
"...vakit tamam / Akşam diyordun, işte oldu akşam..."
Aynı ses, güzelim Ahmet Piriştina'yı 52'sinde bir sonsuz uykuya çekip aldı.
Onu, hayatın yalazlı havuzlarında olgunlaşmış bir Acem şairinin, Füruğ'un dizeleriyle uğurlamak isterim:
"Sokakta rüzgar esiyor / ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum / cılız, kansız saplarıyla goncaları / ve bu veremli yorgun zamanı... / bir adam ıslak ağaçların yanından geçiyor / damarlarının mavi urganı / ölü yılanlar gibi boynunun iki yanından / yukarı süzülmüş.
"Üzgün cenazeler / suskun düşünür cenazeler / güler yüzlü, güzel giysili, obur cenazeler / ve bu dur düdüklerinin sesi / zamanın dişlisi altında bir adamın ezilmesi... / gerektiği, gerektiği, gerektiği bir anda / ıslak ağaçların yanından geçen o adam..."
"İnanalım soğuk mevsimin başlangıcına..."

Galiba en iyisi hesaba vurmamak suyun ömrünü...
Piriştina gibi, her daim coşkuyla çağlayabilmek, havuzlarca derinleşebilmek ve bir seherde - erkenden - hayatın arka bahçelerine çekildiğinde, ardında bunca güzel söz bırakabilmek...
Öyle olursa her daim ferahlık dağıtan eyvanımız, ölümü de yeniden doğuma taşır; kurak tarlalara karışan sular gibi....
...yaşamlar doğurur olgunluğundan...
ve "en gerektiği anda" ıslak ağaçların yanından geçen adam, hayır dualarıyla uğurlanır sonsuzluğa...
Yine de sormadan edemiyor insan:
Niye kötülere bir şey olmuyor?
Milliyet - Can Dündar

 

Haziran 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Sadece yazmak istediğinizde, ilgili ya da ilgisiz her konuda Kahve Molası forumuna yazabilirsiniz...

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz