Korumada 'umut'
yasası...
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu , Kültür Varlıkları ve Müzeler
Genel Müdürü Nadir Avcı ve diğer bakanlık yetkilileriyle birlikte İstanbul'da
düzenlediği toplantıda, Koruma Yasası'ndaki değişiklik tasarılarını açıkladı.
İstanbul'un Taksim Meydanı'ndaki The Marmara Oteli'nde 14 Haziran 2004
Pazartesi günü yapılan toplantıya, Tarihi Kentler Birliği yöneticileri,
valiler, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları'nın müdürleri
ve üyeleri ile korumaya emek vermiş uzmanlar ve sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileri katıldılar.
Yaklaşık bir yıldır üzerinde çalışılan ve 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'nda değişiklikler öngören tasarı, aynı
konuda önceki toplantılarda dile getirilen kimi eleştirileri ''gözeten''
yeni bir düzenleme...
Örneğin, kamuoyunda geniş tartışmalara yol açan, ''doğal sitlerin
koruma yasası dışında tutulması'' yeni düzenlemede yer almıyor. Ayrıca,
''peribacaları'' , ''tarihi mağaralar'' ve ''kaya sığınakları'' gibi, süregelen
uygulamada doğal sit kapsamında korunabilen kimi oluşumlar da doğrudan ''kültür
varlığı'' kabul ediliyor ve bu tanımın kapsamı da genişletiliyor.
Ulusal ve yerel görevler
Yine kamuoyunda merak konusu olan ''koruma kurullarının belediyelere bağlanması''
söylemlerine de son tasarı açıklık getiriyor.
Korumada ''karar ve uygulamaya'' dönük kuralları belirleyen bu kurullar,
bulundukları yörelerde ''bölge kurullarına'' dönüşerek yine bakanlığa
bağlı olarak görev yapacaklar. Belediyeler ise kendi kentlerindeki kültürel
ve doğal mirasın korunmasından ''sorumlu'' olacaklar. Ancak, bunu yaşama geçirmek
üzere yine kendi bünyelerinde ''koruma ve denetleme birimleri'' kuracaklar.
Aynı şekilde ''valilikler'' için de yine koruma amaçlı ''proje ve denetim bürolarının''
oluşturulması, tasarıdaki yeni hükümler arasında...
Aslında bu kural, uluslararası sözleşmelere ve evrensel ilkelere de en
uygun olanı.
Çünkü, tarihsel ve doğal değerler, hem ''ulusal miras'' hem de ''insanlığın
ortak varlığı'' ...
Bu düzeydeki bir görevde, sadece yerel yönetimlerin değil, daha da öncelikle
''ulus adına hareket eden devletin'' , yani merkezi yönetimlerin ''genel
yetkilere'' sahip olmaları zorunlu. Ulusa ve insanlığa karşı bu evrensel yükümlülük,
aynı zamanda bir kamusal kurum olan belediyeleri de ''kendi hemşerilerine ve
geleceğin kentlilerine'' karşı bağladığından, korumaya yönelik
sorumlulukların yerel ölçekte örgütlenmesi de aynı insanlık ilkeleri arasında...
Son tasarı, işte bu amaca uygun olarak hem merkezi yönetim adına bakanlığın
yetki ve sorumluluklarını gözetiyor hem de belediyelerin kültürel miras üzerindeki
görev ve yükümlülüklerini tanımlayarak, uygulama için de teknik ve
bilimsel altyapılarının oluşturulmasını öngörüyor.
Koruma amaçlı teknik ve bilimsel donanımı gerçekleştirecek olan
belediyeler, kültür varlığı niteliğindeki yapıların basit onarımları
ve bakım uygulamaları için artık Koruma Kurulu kararına gerek olmadan izin
verebilecek ve denetleyebilecekler.
Böylece, hem yerel yönetimler tarihsel miras ve ''kimlik değerleri''
konusunda daha etkin devreye girecekler hem de şu bitmez tükenmez ''çivi çakılamıyor''
(!) serzenişi için de öne sürülen ''Kurul izin vermiyor'' türünden gerekçeler
ortadan kalkacak...
Tasarıya yeni katkılar
The Marmara Oteli'ndeki toplantıda, tasarının geneli üzerindeki ''olumlu'' görüşlerin
yanı sıra, kimi maddelerdeki bazı ''çekinceler'' de dile getirildi ve bakanlık
yetkilileri bu eleştirileri ''tasarıya yeni katkılar'' olarak not aldılar.
Örneğin, koruma kurullarında bakanlıkça atanan üye sayısı üçten beşe
çıkarken tasarıda bu üyelerden birinin ''hukukçu'' olmasını sağlayacak düzenleme
uygun görülmedi. Bunun yerine her koruma kurulu için o kentte görev yapan en
az bir ''danışman hukukçunun'' görevli olması önerildi.
Sit alanlarında yapılması zorunlu olan ''koruma planları'' için tasarıda
öngörülen süre kısıtlamalarının da ''koruma bölgesinin büyüklüğüne
göre'' farklılık göstermesi gerektiği dile getirildi ve uygun bulundu. Bu
planlar yapılıncaya kadar uygulamayı tanımlayan ''geçiş dönemi koşullarının''
ise aynı planların yapımını ''erteletmeyecek'' düzeyde ve sürede geçerli
olması için tasarıda önlem alınması gerektiği anımsatıldı.
2863 sayılı yasada işte bu görüşleri de dikkate alacak yeni düzenleme
gerçekleştiğinde, süregelen uygulamadaki birçok önemli tıkanıklığın
önü açılacak gibi görünüyor.
Erkan Mumcu'nun bu son düzenleme üzerinde ''ilgili tüm kesimlerin görüşlerini
gözeterek sonuca varacaklarını'' açıklaması ise en az tasarı kadar umut
verici bir gelişme...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|