Bu
mu Ankara Kalesi?
Yüksekliği bin metreye yaklaşan bir tepede 7. yüzyılda yapılan kale,
bugün berbat bir gecekondu mahallesi.
Ankara'ya her gidişimde uzaktan görürdüm. Eski fotoğraflardan bilirdim.
Ama içine hiç girmemiştim; Ankara Kalesi'ni gezmemiştim... Geçenlerde
gezdim. Keşke gezmeseydim... Ankara Kalesi, uzaktan göründüğü gibi, fotoğraflardaki
gibi kalsaydı... Kalenin içi dökülüyor. Evler yıkılmaya yüz tutmuş.
Halk yoksul. Tarihi kale gecekondu mahallesine dönüşmüş; Ankara Kalesi düşmüş!
Kale kapısından girince, otomobil için park yeri, yemek için restoran önermeye
hazır bir sürü çocuk çevrenizi sarıyor. Çocukları kovalayıp gelen gençler
daha otoriter bir tavırla yer gösteriyor.
Kalenin kapısı, ekmek kapısı olmuş.
Hisar Kapısı da denilen Kale Kapısı'nın iki yanından birer kule yükseliyor.
Soldaki kuleye sonradan küçük bir kule eklenmiş; beyaz boyalı bir saat
kulesi. Saat, Cumhuriyetle gelmiş olmalı. Ama artık çalışmıyor. Kadranı
pas tutmuş. Bakanı yok. Kuranı yok.
Galiba Ankara Kalesi'nin sahibi yok.
Anadolu, tarihi kale dolu. Kalelerin hemen hepsi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın
malı!
Anadolu kaleleri içinde Bakanlığa en yakın olanı Ankara Kalesi... Ama
bir o kadar da en uzak olanı.
Araplar saldırınca
Ankara Kalesi'nin tarihi biraz tartışmalı. Ankara, Hititlerden,
Friglerden ve hatta Romalılardan beri açık bir yerleşimken Bizans döneminde
surların içine giriyor. Surların, İslamiyetin yayılış döneminde Arap
saldırıları nedeniyle 659'da yapıldığı sanılıyor. O sıra Bizans İmparatoru
II. Konstans . Dönüp İstanbul'a baktığınızda II. Konstans'ın İstanbul'a
kattığı bir eser bulunmuyor. II. Konstans'ın yaptırdığı surlarla iç
kale kuruluyor. Dış surları ise 859'da İmparator III. Mihael yaptırıyor.
Sarhoş lakabıyla anılan III. Mihael'in İstanbul'a bıraktığı eser
Ayasofya'daki Meryem Ana mozaiği oluyor. Bir başka görüş ise kalenin yine
Arap saldırıları sırasında 651 ile 661 yılları arasında yapıldığını
savunuyor. Kalenin banisi bu durumda tek başına Bizans İmparatoru II.
Konstans oluyor.
Kale içinde yollar dar; dapdar. Genelde iki katlı evlerin bir kısmı boş
bulduğu yana doğru meyletmiş. Bazıları yıkıldı, yıkılacak; terk edilmiş,
metruk.
Bin metrelik bir tepede
Zindankapı'ya doğru kulelerden birinin bedeninde sütun ve heykel parçaları
görülüyor. Bu da Ankara Kalesi'nin, Roma dönemi yapılarından sökülen taşlarla
yapıldığını anlatıyor...
Kalenin yapım tarihi böylece 7. yüzyıla dayandırılıyor.
Günümüzde, yeni onarıldığı taşların tazeliğinden belli surlara yazı
yazmışlar... Zindankapı'dan girince kapının önüne küçük kız çocukları
oturmuş, sentetik iplikle çanta örüyorlar. Ördüklerinin bir kısmını
duvara asmışlar, bir kısmını basamakların üstüne yaymışlar. Taş
merdivenleri tırmanıp duvarların üstüne çıkınca: Bina bina üstüne
Ankara manzarası.
Ankara Kalesi, yüksekliği bin metreye kadar yaklaşan bir tepenin üzerinde
kurulmuş. Sarp bir tepede 40 metre arayla 20 kulesi ile dış kale ve 20 metre
arayla 42 kulesi ile iç kale, tam bir kartal yuvasını andırıyor. Savunması
kolay. Altındaki ovaya hâkim. Ama Selçuklu gelip almış...
Yerleşim 16. yüzyılda
Selçuklu Hükümdarı I. Keykavus , iç ve dış kaleyi 1211'de onartmış.
O sıra Haçlılar, Bizans'ı İstanbul'dan çıkarmış; İstanbul'da Latin İmparatorluğu
egemen.
1249'la 1259 arasında da II. Keykavus, iç kalenin en yüksek yerine Akkale
bölümünü ekletmiş. Ankara Kalesi fotoğraflarında Türk bayrağının
dalgalandığı yer işte burası.
Selçuklu'dan sonra Osmanlı geliyor Ankara'ya... Kaleyi, askeri amaçla
kullanıyor. Zindan yapıyor. 16. yüzyılda kale sivil yerleşime açılıyor.
Kale içi Ankara'nın en gözde yeri oluyor. O yıllarda zaten başka yer yok!
Ankara'nın ilk evleri kalede hayat buluyor.
Kale içindeki evler bir dış sofa üzerinde dizilmiş odalardan oluşuyor.
Buna ''dış sofa planı'' deniyor. Bir de odalar, derinliğine uzanan bir sofanın
iki yanında sıralanıyor. Buna da ''karnıyarık plan'' deniyor.
Kale bir yerleşim bölgesi olunca tabii ki surlar dar geliyor; dış kale
zaman içinde yıkılıyor; bugün dış surlar yok gibi...
Gözleme ile bazlama
Ankara Kalesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna tanıklık eden bir
kale... Ancak Ankara'nın Başkent olması, Ankara Kalesi'ni gelişen kent
dokusunun dışında bırakıyor. Daha doğrusu, yoktan kurulan modern
Ankara'da, kale kendi yalnızlığını yaşıyor. Tabii ki değerini koruyor.
Ama 1950'li yıllarda başlayan iç göç dalgasından ilk nasibini alan da kale
oluyor. Ankara Kalesi'ndeki eski konaklar, kaçak eklentilerle Başkent'i mekân
tutanlara ev sahipliği yapıyor. Surların dibinde gecekondular bitiyor. Ankara
Kalesi 1980'li yıllarda iyice tükeniyor.
Kale, 1980'li yıllarda birinci derece tarihi SİT alanı ilan ediliyor ama..
artık geçmiş ola.
Onarım çalışmalarıyla on kadar eski konak restore ediliyor.
Ankara Kalesi'nde ne yenir diye sorduğunuzda; gözleme, bazlama, mantı
deniyor.
Gözleme, bazlama...
Şehirlerarası yolların kenarlarında olduğu gibi...
Ankara Kalesi'ne başka bir mönü gerek...
Mönüden önce Ankara Kalesi'ne ilgi gerek.
Evden bozma dükkânlar
Önce şu, kaleyi aydınlatan lambaların surları örümcek ağı gibi sarmış
kablolarını ortadan kaldırmak gerek. Kapıların üstünden düştü düşecek;
kalasları kaldırmak gerek. Evlerin onarımına destek vermek gerek.
Halı, kilim, antika... Bir de bunları satıyorlar Ankara Kalesi'nin evden
bozma dükkânlarında.
Bu sokakta gözleme ile bazlama; öteki sokakta halı ile kilim.
Eli ayağı düzgün birkaç konak dışında bir gecekondu mahallesi.
Bu mu Ankara Kalesi?..
300 yıl öncesinden kaldığı sanılan iki katlı, dokuz odalı bir
konak... Onarımdan geçmiş; restoran olmuş. Tavanındaki süslemeler altın
varak. O dar sokaklar, böylesi konaklarla şenlenmeli. Ankara Kalesi, Ankara'nın
yüz akı olmalı... Nerede bu yatırımın parası derseniz?
Bilmem... Bilemem...
Burası Ankara!
Baksanıza, bir çocuk elinde hortum, dar sokakta araba yıkıyor.
Biri şu hortumu kesmeli!
Cumhuriyet |