reklam

21 Ağustos 2004 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin 5. Yılı Değerlendirmesi

Üzerinden 5 sene geçmesine rağmen depremi, felakete dönüştüren "imar düzeni" ile ilgili yapılan çalışmaların hiçbiri henüz yasalaşmış değil. Bu konunun önemine değinen Mimarlar Odası, mimarlık eğitiminde deprem gerçeğinin temel tasarım ve yapı kültürüyle iç içe olması ile ilgili ayrıca bir çalışma yapılmasının gerektiğini savunuyor.

Bunlardan yola çıkarak, Mimarlar Odası, 17 Ağustos 1999'daki büyük Marmara Depremi'nin 5. yılında Ulusal Doğal Afet Komitesi'ni İstanbul'da toplayarak izlenecek politika ve çalışmaların önceliklerini belirledi.

"Ülkenin tüm bölgelerindeki Mimarlar Odası şubelerinde yaşanan deneyimlerin de irdelendiği 17 Ağustos 2004 tarihli genişletilmiş İstanbul toplantısı nedeniyle ilgili kişi ve kurumlar ile kamuoyuna sunulmak üzere hazırlanan "5. Yılda Durum Değerlendirmesi" aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır.

Depremi felakete dönüştüren "imar düzenimiz" 17 Ağustos 1999'dakiyle hala "aynı"dır… geçen 5 yılda depremi de gözeten yeni bir imar hukuku ve yapılaşma kuralı "yasalaşmış" değildir…

5 yıl önceki depremin felaketle sonuçlanmasına neden olan "imar düzensizliğimizle" ilgili hemen tüm bilim ve meslek kuruluşları ile uzman kurumların başlıca "ortak saptamaları" özetle şöyleydi;

a)Kentsel gelişme ve büyümelerde yer seçimi ve yoğunluk kararlarını belirleyen imar planları, bu konuda zorunlu olması gereken "bilimsel denetimden" yoksun olarak ve çoğunlukla da siyasi kadroların istekleri doğrultusunda biçimlenmektedir. "Yerel demokrasi" adına yerel yönetimlerde süregelen bu "keyfi" plan yetkileri ile "kamu yararı" adına kimi merkezi yönetim organlarına tanınan "ayrıcalıklı" imar haklarını ortadan kaldıracak yeni bir yasal yapılanma artık kaçınılmazdır.

b)Sözde planlı bölgelerdeki bu bilimdışılığın yanısıra, kaçak ve plansız gelişme alanlarının hızla çoğalmasına neden olan "yaptırımsız imar hukuku" anlayışına da bir an önce son verilmelidir. Yasa dışı, izinsiz ve kuralsız yapılaşma "kente, çevreye ve topluma karşı suç" kapsamında ele alınmalı ve ödün verilmesini kesin olarak engelleyecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

c)"Yapı denetimi" alanında da bundan sorumlu olacak mimar ve mühendislerin, "yapı sahibiyle ekonomik bağları olmayacak" bir kamusal statüde görev yapmaları; aynı görevlerini ise "meslek odası denetimi ve disiplini içinde" yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu evrensel kural yerine ücretin inşaat sahibinden alındığı ve görevin de "kuralsız" sürdürüldüğü yapı denetim düzenini öngören yasalar derhal değiştirilmelidir.

İşte bu önemli saptamaların gereği 5 yıldır yasama ve yürütme organlarınca yerine getirilmemiştir ve 2004 yılında da 1999'daki depremi felakete dönüştüren yasal durum aynen devam etmektedir.

·Arazi ve emlak rantına öncelik veren imar politikalarının her depremde yeni bir felaket yaratacağı "kanıtlanmasına" rağmen iktidarlar bundan vazgeçemiyorlar…

Aradan geçen 5 yılda, gerek koalisyonlar döneminde, gerekse şimdiki "tek parti" iktidarında, yukarda belirtilen yeni yasal düzenlemelerin yapılmamış olması ise, hemen tüm partilerin aynı imar düzensizliğine olan "siyasal ve ekonomik" bağımlılıklarını kanıtlıyor.

Çünkü plansızlık, kuralsızlık ve keyfilik, özellikle yapılaşma alanında ve arsa pazarlaması-emlak-inşaat sektöründe "imar rantlarının çoğaltılması" hedefleriyle örtüşüyor. Böylesi bir "denetimsiz ve vergisiz kazanç" olanağını, ekonomik yaşama neredeyse egemen kılan politikaların yarattığı "kitlesel nemalanma" süreci içinde, aynı toplu çıkarları "engelleyebilecek" ya da "kısıtlayabilecek" bilimsel ve toplum yararına bir yeni imar düzeni de artık "çoğunluğun" işine gelmiyor.

Bu nedenle de planlı kentleşme ve denetimli yapılaşma için alınması gereken yasal önlemler 5 yıldır komisyon dosyalarında "bekletiliyor"…

Ülkemiz, genel olarak "demokratik tercihlerin" belirlenmesinde de etkili olan işte bu "imar rantı ekonomisi"nin ve buna bağlı "imarcı siyasetin" egemenliği altında, büyük depremin 5.yılını da aynı anlayışın "riskleriyle" yaşıyor…

·Kamu yönetiminden milli eğitime kadar hemen her alanda "reform" yapmayı hedefleyen son 3 yılın iktidarı da "imar reformunu" sürekli belirsiz bir geleceğe erteliyor…

Nitekim son 3 yılın "tek parti" iktidarında bile, hükümetin temel siyasal hedefleri arasında görünen "kamu yönetimi"nden "milli eğitim"e, özellikle de "belediyeler"den "özelleştirme"ye kadar, hemen her alandaki "reform" girişimleri arasına "imar reformu" hala giremedi.

Belediye yasaları değiştirilirken, "bilim dışı imar planlaması"na da son verilmesi, ya da "plansız-kuralsız-kaçak yapılaşmanın" kesinlikle durdurulması yönündeki "beklentiler" yine kapsam dışında tutuldu. Benzer şekilde kamu yönetiminin de yeniden şekillenmesinde, kentsel değerlerin kamusal haklar olarak gözetilmesi ve buna dayalı bir imar düzeni için gerekli kamusal otoritenin yeniden tanımlanması da akla bile gelmedi…

Böylece ülkemiz, her alanda reformu gündemine alan, ama temel ulusal sorun olan "depreme hazırlıksız ve kimliksiz kentleşme" konusunu hala "öncelikleri" arasına almayan bir siyasetin talihsizliğini de yaşıyor.

·"Mimarlık eğitiminde" de deprem gerçeğinin "temel tasarım ve yapı kültürüyle" iç içe gözetilmesini sağlayacak yeni bir anlayış 5 yıldır gözlenemiyor…

Mimarlar Odası, büyük depremin 5.yılında siyaset ve hukuk alanında saptadığı bu "aymazlıkları" kamuoyuna da sunarak sorgularken, benzer ihmalin ülkemizdeki "mimarlık eğitiminde" de hala gözlendiğine dikkat çekmeyi bir meslek kuruluşu sorumluluğu saymaktadır.

Sadece 1999 depreminde değil, önceki büyük depremlerden sonra da "dayanıksız yapılaşma" üzerindeki ayrıntılı incelemelere dayalı raporlarımızda, özellikle "yasal-projeli binalar" ele alınarak özetle şu sonuçlara varılmıştı;

-"Depremi gözeten mimari tasarım" , sonradan edinilen teknik bir bilgi değil, genel yapı kültürünün ve mimarlık sanatının "doğal girdisi" olarak eğitimin başlangıcından itibaren öğrenim bütününde yer almalıdır.

-Türkiye'deki her türlü yapılaşmanın sadece "betonarme-karkas sistemle" gerçekleşmesini öngören tasarım bağımlılığı yerine, alternatif taşıyıcı sistemlerinin ve yapı türlerinin de tercih edilebileceği mimarlık uygulamalarına dönük eğitim verilmelidir.

-Depremlerde onca "eskiliklerine" rağmen ayakta kalabilen ve binyılların yapı kültürü birikimlerini günümüze ulaştıran tarihi ve geleneksel binalardaki taşıyıcı sistem ilkeleri günümüz mimarlığı için de değerlendirilmelidir. Bu bağlamda "geleneksel taşıyıcı sistemlerin çağdaş malzemelerle geliştirilmesi" ve "geleneksel yapı sistemi ve malzemeleriyle çağdaş tasarım" vb. gibi disiplinler, mimarlık eğitimine kazandırılmalıdır…

Depremden sonraki çok sayıda bilimsel toplantıyla birlikte UNESCO ve ICOMOS işbirliğinde İstanbul'da düzenlenen uluslar arası seminerlerde de önemle vurgulanan ve hemen tüm yabancı uzmanların "Türkiye'nin şansı" olarak belirttikleri "tarihsel mimariden dersler" alınmasına dair bu değerlendirmeler, geçen 5 yıl içinde mimarlık eğitimine yeterince yansıtılabilmiş değil. Bir çok okulda 1999' daki müfredat ile 2004' deki müfredat hemen "aynı" iken, bazı okullarda da depremi gözeten mimari tasarım dersleri ancak yüksek lisansta ve hatta "seçmeli" olarak konulabildi…

Sonuç:
Yukarda başlıca temel alanlar açısından yapılan saptamalarda da görüldüğü gibi; ülkemizde 1999 depremlerinden "ders çıkartıldı" denilebilecek düzeyde bir hukuksal yeniden yapılanma hala yoktur.

Depreme dayanıksız yapılaşma ile deprem riskini önemsemeyen kentleşme kararlarının ve sakıncalı yer seçimlerinin önünü alabilecek bir yasal düzenleme de yürürlüğe girebilmiş değildir.

Buna koşut olarak, 1999 sonrasındaki konuya ait tek yasal önlem kabul edilen yeni "Yapı Denetim" mevzuatının, aynı dönemde Mimarlar Odası'nca ısrarla vurgulanan "yanlışlığı" ise bu yasaya göre kurulan şirketlerde sıkca gözlenen "spekülatif ilişkilerden" de açığa çıkmıştır. O kadar ki Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, usulsüz uygulamalarıyla yapı denetim yetkilerini kötüye kullanan bu şirketler hakkında yasal işlem yapma yoğunluğu içindedir.

Bütün bunların temel nedeni ise Türkiye'yi yıllardır tutsak alan "imar rantı ekonomisinin" siyasi kesimlerce de yine yıllardır "vazgeçilemez" bir kazanç ve çıkar kaynağı olarak görülmesidir.

Ülkemiz, planlı kentleşme, kurallı yapılaşma ve doğal, kültürel değerlerin yaşatılarak korunduğu bir mimarlık ve şehircilik politikasına kavuşmadan da depremleri felakete dönüştüren bu imar düzeninden kurtulamayacaktır…"
Arkitera

 

Ağustos 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31
diğer aylar için tıklayın

Kentin fiziksel çevresi, sorunları ve kentli olmak üzerine görüşlerinizi Kent başlığı  altında tartışıyoruz.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz