Çevre Kanunu: Bardak boş mu dolu
mu?
Türkiye Büyük Millet Meclisi geçen pazar günü Türk Ceza Kanunu'nu
kabul etti. Aslında kanun son iki maddesine kadar Meclis'te oylanmış, yürürlükle
ilgili maddelere gelindiğinde de kanun komisyona geri çekilmişti. Ama pazar günü
Meclis sadece bu kalan iki maddeyi kabul etmedi; yasadaki bir maddeyi değiştirdi
bir de madde ekledi.
Değiştirilen madde çevre suçlarıyla ilgili düzenlemeydi ve maddenin
uygulaması kanunun tamamından farklı olarak iki yıl sonra yürürlüğe
girecek şekilde değiştirildi.
Bu iki yıllık ertelemenin ardından Türkiye'de bir tartışma başladı ve
her zaman olduğu gibi mesele, "İki yıl boyunca çevreyi kirletmek
serbest" şeklinde takdim edildi. Hadi gazeteler ve gazeteciler bu konuda
yeterince bilgili değiller ama bu koroya ana muhalefet partisinin de katılması
şaşırtıcıydı.
Türkiye'de düne kadar çevreyi korumakla ilgili hangi mevzuat geçerliyse
bugün de o mevzuat geçerli. TCK yürürlüğe girdikten sonra da geçerli
kalmaya devam edecek.
Bu mevzuat, yetersizlikleri bakımından çokça eleştirilen ve belki son on
yıldır o yetersizliklerinin tamamlanmaya çalışıldığı bir mevzuat. Belki
de, Türkiye'de çevre korumadaki yetersizliğin en çok açığa çıktığı
nokta, Çevre Müsteşarlığı'nın eleman, araç-gereç ve bütçesindeki
yetersizlik.
Bunu bence mevcut mevzuatın getirdiği yaptırımların yetersizliği
izliyor.
Şimdi bu şartlar geçerliyken ve ülkede çevre korumak için yapılan yatırımlar
'lüks' olarak görülürken, arıtma tesisine sahip olmadığı ve düzenli
çöp depolama alanları bulunmadığı için belediye başkanlarını hapse
atmak ne derece adil bir uygulama acaba?
Bir 'suç' yeterince büyük kalabalıklar tarafından işlenecek olursa 'suç'
olmaktan çıkar. Buna en güzel örnek gecekondular. Büyük kentlerimizin
etrafında milyonlarca insan Hazine arazilerini işgal edip buraya kurdukları
evlerde yaşıyorlar. Yaptıkları suç. Ama bu insanları hapse atmak ya da o
binaları yıkmak mümkün mü? Aynı durum belediye başkanları için de geçerli.
Kısacası, TCK'daki bu uygulaması iki yıl ertelenen çevreyle ilgili hüküm
bence bugün uygulanması zaten mümkün olmayan bir hükümdü. Yürürlüğe
girse de bir şey değişmeyecekti. Ben o hükmün iki yıl sonra uygulanabileceğinden
de şüpheliyim.
İşçisine maaş ödeyemeyen belediyelerin arıtma tesisine para ayıracaklarını
mı düşünüyorsunuz sahiden?
İçi zehir dolu olduğunu herkesin bildiği bir gemiyi sırf kendi bürokrasisi
ve mevzuatının karmaşıklığı yüzünden kendi karasularının dışına
atmayı başaramamış ve o geminin olduğu yerde batmasını seyretmiş bir ülkeden
söz ediyoruz.
Çevre konusunda bir şansımız Avrupa Birliği olabilir. AB ile en çetin
geçecek müzakere konularının başında çevre başlığı geliyor. Belki bu
aşamada AB'den gelecek bazı fonlarla belediyelerimizin gerçek arıtma
tesisleri kurması mümkün olabilir, çöp işleme tesisleri için de farklı
modeller bulunabilir.
Radikal - İsmet Berkan
|