Yalancı
şehircilik, yalancı surlar
İstanbul surlarındaki 20 yıllık tahribat, tarihin tahribatından çok
daha ağır.
Yalancı dolmadan sonra yakında yalancı restorasyon, yalancı mimarlık,
yalancı şehircilik gibi deyimler kültürümüze yerleşecek
İstanbul, Ortaçağ'dan kalan surlarını yakın bir tarihe kadar
koruyabilmiş ender kentlerden biriydi. Surlarının büyük bir bölümü -şehir
gelişmesini başka yönlerde gösterdiği için- 19. yüzyılın şehircilik
operasyonlarından çok fazla etkilenmeden günümüze kadar gelebildi. Ancak
yakın tarihte eşine az rastlanacak türden bir dönüşüme sahne oldu: İstanbul'un
surları restorasyon adı altında yokedilmeye başlandı. İstanbul surlarının
bugün yeniden inşa edilen bölümleri, bir daha restorasyon gerektirmeyecek
nitelikte sıradan duvar inşaatları olarak karşımızda duruyor. Dahası İstanbul'un
en önemli tarihsel varlığını yok eden bu uygulama için İstanbulluların
kaynakları tüketildi.
Yaklaşık 20 yıldır fasılalarla süren bu akıl almaz dönüşümün
sonunda karşımıza çıkan inşaat ne sıradan bir restorasyon uygulaması ne
de mevcut olmayan tarihsel yapıyı tanıtmak amacıyla yapılan bir yeniden
canlandırma çalışması. Bu uygulama hiç şüphesiz evrensel bir tarih mirasının
yaşadığı en büyük felaketlerden biri. İşin ilginç tarafı bu uygulama
bir binanın yıkılması, yakılması gibi bir anda gerçekleşmedi. Adım adım,
20 senelik bir süreçte gerçekleşti. Şimdi önümüzdeki soru şu: Başımıza
gelen bu felaketten ders çıkarabilecek, bundan sonrası için başka bir yöntem
izleyebilecek miyiz?
Topbaş göreve
Bu sorunun cevabı İstanbul'un yönetiminin bundan sonra atacağı adımlara
bağlı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş -ki
kendisi sanat tarihi konusunda doktora sahibi, hiç zaman kaybetmeden bu yalancı
sur inşaatını durdurmalı. Yönetim bunu çeşitli nedenlerle başaramıyorsa,
basit bir önerim var: Eğer inşaat işleri durdurulduğu için alacağı
olacak ya da işini kaybedecek kişiler varsa, belediyenin ilgili birimleri -eğer
çok istiyorlarsa bir yolunu bulup sanki uygulama sürüyormuş gibi- ödemelerine
devam edebilirler. Buna da razı olmalıyız. Hortumlanan kaynaklar tekrar
yerine konabilir. Ama kaybedilen değerler hiçbir zaman yerine konamaz.
Yalancı surların nasıl yapıldığını tartışabilmek için önce
tarifinden başlayalım: 1. Bu işi uzmanlara danışarak yapıyoruz.
Yalanlardan birincisi bu işin uzmanlara danışılarak yapıldığı. (20
senedir sürece katkıda bulunan, bilgisini paylaşan uzman STK'lar görmedim.)
Surlar konusunda danışma organlarında yer alan ve karar süreçlerini
etkileyen kişi ve kurumlar aynı zamanda yönetimlerden proje işleri alan
gruplar. Bu şekilde kültür varlıkları konusunda yönlendirici karar süreci
oluşturulabilir mi? Bu yöntemle kültür varlıklarının korunması konusunda
yeterli bir kamu politikası geliştirilebilir mi? Bu sorunu çözmek için yönetime
katkıda bulunan, yeterli uzmanlık deneyimine açık bir sürece, yönlendirici
çalışmaların oluşturulmasına ihtiyaç yok mu?
2. İstanbul surlarını koruyoruz.
Ortaya çıkan felakete rağmen surların bu inşaatlarla korunduğu iddia
ediliyor. İstanbul surları tarihle mesafe koymayan, güncel koruma anlayışını
yok sayan bir yöntemle dönüştürülüyor. Niteliksiz bir inşaat uygulaması
ile surların bütün belgeleyici karakterini yok eden, güncel restorasyon
bilgisinden yoksun bir uygulamaya sahne olmuyor mu?
3. Surların restorasyonu için hazırlanan projeler doğru ancak uygulama
yanlış.
Yalanlardan üçüncüsü uygulama yanlış olsa bile, projelerin doğru olduğu.
Yıllardır İstanbul'un en önemli kültür varlığı olan surlar konusundaki
uygulamalar vahim hatalar içeriyorsa, o zaman yalnızca uygulamada değil,
projelerde de hata yok mu? Uygulamadaki hataları görmesine rağmen bunu sorun
etmeyen projelere 'proje' denebilir mi?
4. Bizim yaptığımız doğru, başkalarının yaptığı yanlış.
Böyle bir yaklaşım sonucu etkiler mi? (Bu görüşleri belki bir müteahhitlerin,
doğru dürüst uygulama yapan profesyonel kişilerin söylemeye hakkı
olabilir.) Ancak akademik çalışmalar yapmakla yükümlü olan, kamu adına
araştırma yapan kurumların ve kişilerin böyle bir söz söylemeye hakkı
olabilir mi? Bu kişi ve kuruluşların tarafları ve kamuoyunu bilgilendirmesi
ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerekmez mi?
5. Surların restorasyonu konusu teknik bir konudur.
Surların restorasyonu projesinin ve denetiminin bağımsız uzmanlık kurumlarının,
uzman STK'ların deneyim birikimi ile geliştirilmesi gerekmez mi? Kültür varlıklarının
korunması konusundaki yönlendirici kararlar yalnızca teknik bir konu olarak
ele alınabilir mi? (Örneğin son olarak surlar konusunda bir yeniden işlevlendirme
projesi fikri ortaya atıldı ve surların kullanıma açılacağı belirtildi.)
Bu fikirlerin karara dönüşmeden ve kaynaklar sarfedilmeden önce tartışılması
gerekmez mi?
6. Aslına uygun yapıyoruz.
Surların bir bölümü istenirse yeniden canlandırma amacıyla elbette ki
yeniden kurgulanabilir. Gerekiyorsa farklı inşaat teknikleri kullanılabilir.
Ancak bu uygulamanın bir farkındalık bilinci ile yapılması gerekmez mi? İlk
yapımdan bugüne kadar imparatorları sıralayarak getiren ve son yapıma da 'İstanbul
Büyükşehir Belediyesi' imzasını koyan inşaat tabelası bu konuda nasıl
bir anlayışın hakim olduğunu gösteren küçük bir ipucu değil mi?
Belediye danışma organlarında bu işlerden çıkarı olanlar yer alıyor.
Bağımsız uzmanlık çalışmalarına, STK'lara nefes alacak yer kalmıyor. Yönetim
kararları karanlıkta biçimleniyor. Yönetimler bu nedenle profesyonel hizmet
almayı başaramıyor. Bu yüzden yaklaşık 20 yıldır sur inşaatları
konusunda ortaya çıkan sonuçlar ortada olduğu halde kimsenin sesi çıkmıyor.
Yalnızca yalancı surlar inşa etmekle kalmıyoruz. 19. yüzyılın farklılık
tanımayan, tepeden inmeci şehircilik yöntemleri aradan geçen bunca zamana
karşın tıpkı bir hayalet gibi İstanbul'un üzerinde dolaşıyor. Deprem hazırlıklarından,
kent planlamaya her alana sızan bu hayaletle başedebilmenin bir tek yolu var:
Kentin aklını bu tepeden inmeci uzmanlık pratikleri içine hapsetmemek.
Radikal - Korhan Gümüş |