Daniel Libeskind Yeni Kitabında
Geçmişini ve Geleceğini Anlatıyor
Daniel Libeskind’in Ground Zero’nun master planını aldığının açıklanmasının
üzerinden neredeyse iki yıl geçti. New York otoritelerinin şehrin geleceğini
müşterisini Papa ve Florentine Prensiymiş gibi tasarımlarında felsefeyi savuran
bir mimara emanet etmesi müthiş bir arkaik idealizm olarak yorumlanmıştı.
Libeskind’in ilk tasarımında “Hero’s Walk” adı verilen, şehrin grid sistemini
altüst eden eğrisel bir formda, büyük dairesel bir yaydan oluşan yükseltilmiş
bir yürüyüş alanı ön planda bulunmaktaydı. İlk revizyonda ortadan kaldırılan bu
tasarım, 11 Eylül de yaşanan olaylara karşı New Yorklular’ın birlik ve
beraberliğini simgelemekteydi. Bu aynı zamanda çağdaş dünyanın global barbarlığa
karşı dayanışmasını ve kentsel bütünlüğün yeniden yapılandırılmasını temsil
etmekteydi. Böylelikle Libeskind’e göre mekan sadece orada var olan bir yer
olmaktan ve para kazandırmaktan öte de bir anlam ifade edebilmeydi.
“Breaking Ground” isimli kitap, mimarın yaşam öyküsünde titreten bir idealizm
hakimdi ancak bu herhangi bir çekiciliği olmayan acılar ve yaralarla birlikte
koruyucu forma karışmıştır. Libeskind “İyi bir yapı, edebiyat, şiir ya da müzik
gibi insan ruhunun hikayesini anlatabilir.” diyor.
Libeskind yıllardır yaşadıklarını konu alan hikayeleri anlatıyor. Genç bir
mimarken Richard Meier’in ekibine katılması ve hemen sonrasında ofis
çalışanlarını ortamdaki baskıcı emir sisteminden kurtarması, Peter Eisenman’ın
onu işe aldıktan sonra eline bir süpürge verip temizlik yapmasını istemesine
kadar birçok hikayesini anlatırken en ağır eleştirilerini de WTC yerine inşa
edilecek yapının tasarımı için açılan yarışmayı kazandıktan sonra “Freedom
Tower”ın inşası için birlikte çalışmaya zorlandığı SOM (Skidmore Owings and
Merrill) mimarlık şirketinin başında yer alan David Childs için yapıyor.
Aynı Libeskind’ın yapıları gibi kitapta bahsedilen hayatı da tarihi süreç
içerisinde zigzaglar çiziyor. Ailesinin geçmişini, kendi anne babasının
Polonya’dan başlayan ve Bronx’ta son bulan yolculuğu takip ediyor. Libeskind,
savaş ve ölüm temalı yapıları ile ailesinin yaşadığı korkunç deneyimleri telafi
etmek istermişçesine kitaptaki anlatımında tarihte zaman zaman duraksamalar
yaparak meslek hayatındaki yıllara atlamalar yapıyor.
Libeskind, bu geçmişi nedeniyle çalışmasını herhangi diğer bir meslek gibi
düşünmesini imkansız hale getirdiğini öne sürerken, kitapta “Mimarlık hayal
ettiğimiz geçmişin asılsız olmadığını kanıtlayan ebedi tanıktır.” diye
belirtiyor.
Bu kitap çeşitli iddialar ve küçük şikayetler arasında Lower Manhattan için
hazırladığı Master Plan’ının kaderini yansıtıyor. Libeskind hala planının esnek
ve özünde eksiksiz olduğunda ısrar etse bile açıkça bu doğru değildir. Projede
estetik tutarlılıktan ve dışavurumcu etkiden mahrum bırakıldığını itiraf etmek
için çok çaba harcamış olabilir ancak Libeskind’in kabul edilenlere itirazı
anlattığının inanılırlığı için olumlu olmuyor.
Mimari fikirlerini sözle ifade edebilmekteki yeteneğiyle ün kazanan
Libeskind, zaman zaman kendi kendini kandırarak bir yanılgı içine yönlendiriyor.
İsviçre’nin Bern şehri yakınlarındaki alışveriş merkezi için hazırladığı
konseptin Marx Kardeşler’in tuttuğu büyük mağazayı sonradan bir anarşistin
fantezisine çevirdiği “The Big Store” isimli filmden esinlendiğini söylüyor.
Aynı filmdeki mağaza gibi, bu tasarımında yaratacağı yeni sosyal mekanın önemsiz
tüketim veya moda olan alışveriş olayının yeri ile karıştırılamayacağını iddia
ediyor. Ancak, gerçekte düşündüğünüz zaman sadece daha iyi bir alışveriş merkezi
inşa etmektedir.
New York News Day - Çeviren: Sinem Çetintürk |