reklam

04 Kasım 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

İstanbul'u 'kurtarma' konferansı

''Önce UNESCO'ya teşekkür etmemiz gerekiyor. İstanbul'un Dünya Mirası listesinde olmasını sonsuza dek sürecek bir paye sandık; ama başka da bir şey yapmadık. Ne zaman ki UNESCO eğer bu duyarsızlığımız sürerse listeden çıkabileceğimizi söyledi, bu uyarı üzerine de örneğin Afganistan'daki Buda heykellerini kıran Taliban rejimiyle aynı konuma düşmemek için harekete geçtik.''

Yıllarını yerel yönetimlerin kente karşı sorumluluklarına adayan siyasal bilimci ve dostumuz Fikret Toksöz, 6-8 Ekim 2004 günlerinde yapılan ''Tarihi İstanbul'un Yönetimi'' konulu konferansta söyledi bunları. Çünkü UNESCO'nun 'Dünya Mirası' sorumlularından Bayan Minja Yang geçen seneki ziyaretinden bu yana İstanbul'a hemen her gelişinde diyordu ki; ''Eğer Suriçi'nin her gün daha fazla yok olan sivil mimarlık dokusunu kurtaracak bir yasal ve yönetsel önlem alınmazsa, İstanbul 'Risk Altındaki Miras' listesine aktarılacak.'' Yang'ın sözünü ettiği listede ise ''Taliban'' nedeniyle işte o Buda heykelleri de var.

Dünyaya bakmadan
Aynı bir yıl içinde bu kaçıncı toplantı bilemiyorum. Ancak adına ''Uluslararası Arama Konferansı'' denilen etkinliğe giderken, öncekilere göre daha bir umutlu olduğumu söylemeliyim. Çünkü ilk kez kapsamlı olarak ''Dünyadan Örnek Koruma Uygulamaları'' da oturumlar arasına alınmıştı. Yıllardır İstanbul'daki sadece Tarihi Yarımada'nın değil, öbür eski semtlerin ve hatta tüm ülkedeki geçmişten kalan kent dokularının nasıl kurtarılabileceği yönünde hep ''arayış'' ve ''sızlanma" içersinde olan bizlerin, bunu gerçekleştirmiş ülkelerde'' nasıl hareket edildiğini'' öğrenmesi kadar verimli ne olabilirdi ki! Ne var ki programa baktığımda, aynı olanağın yeterince önemsenmediği yönünde de bir kaygıya kapıldım. Çünkü, farklı uzmanlıklardan yaklaşık 50 kişinin katıldığı ''arama'' oturumları ilk iki gündeydi. Bu tartışmalarda ortaya çıkması umulan ''çözüm yolları'' na ait ilkelerin son gün bir ''İstanbul Bildirgesi'' şeklinde ilan edilmesinin ardından da ''uluslararası deneyimlerin'' dinlenmesine ve ''değerlendirilmesine'' (!) geçiliyordu. Oysa, önce dünyadaki başarıların ''sırlarını'' öğrenip, sonra da onlardan esinlenerek ''bizdeki oyalanmanın'' nedenlerini tartışmak daha doğru değil miydi? Nitekim, iki günlük arama çalışmalarının sonuçlarını önce konferansı yöneten Oğuz Babüroğlu özetledi. Ardından Suriçi'nde yeni bir yönetim modeli önerilerini Fikret Toksöz açıkladı. Sonra da Mehmet Tansuğ , özellikle Eminönü Belediyesi'nin kendi ilçesindeki tarihsel mirasa tam olarak sahip çıkmasını hedeflediklerini anlattı. Diğer sözcüler de sivil toplum kuruluşları ile merkezi yönetimin nasıl devrede olmaları gerektiğine dair görüşlerini açıkladılar? Bütün bu sunumların ortak yanı ise Suriçi'nde mutlaka ''katılımcı, şeffaf ve topluma hesap verebilir'' bir yeni yönetim anlayışının örgütlenmesini sağlamaktı. Peki, acaba ''dünyadan'' örneklerde durum nasıldı?

Fransa'da 'kentsel yenileme'
Örneğin Fransa'dan katılan senatör ve Chinon kentinin belediye başkanı Yves Dauge, tarihi kent dokularının yaşatılması için ülkesindeki en önemli girişimin ''Kent Yenilenmesi ve Dayanışma Yasası'' olduğunu anlattı. Fransa'da artık ''kentsel büyüme'' ya da ''yayılma'' nın terk edilmeye başlandığını, bu yasayla birlikte öncelikli şehircilik ilkesinin ''kentsel restorasyonla yenileme'' olarak belirlendiğini söylemesi, bizim için de ne kadar önemliydi? Çünkü hem İstanbul'da, hem de hemen tüm kentlerimizde, imar politikaları hep ''yeni yerleşim alanları açmak'' ve dünyada pek dile getirilmeyen ''uydu kentler'' kurmak üzerine kurulu. Böyle olunca da kentlerin tarihsel merkezleri boşalıyor, metruklaşıyor, işgal ediliyor ve çöküyor. Bence Yves Dauge'un bu konuşması konferansın da esin kaynağı olmalıydı ve örneğin ''sonuçlar'' belgesine; ''İstanbul'da artık uydu kentlere değil, merkezin sağlıklaştırılmasına öncelik verilmelidir'' ilkesi de eklenmeliydi.

Roma'da 'Beyaz Geceler'
Benzer şekilde Roma Belediyesi'nin kültürel ilişkiler sorumlusu Bayan Rosella Bennatti 'nin anlattıkları da ne kadar önemliydi! Roma'daki ''kent konseyi'' nin onayı olmadan hiçbir imar uygulaması yapılamayacağını; tarihsel dokuda geçmişle uygunsuz bir yapılaşmaya asla izin verilmediğini; 50 yıldır süren ve iktidarlar değişse bile bilimsel kadroları değişmeyen bu ''konsey disiplini'' sayesinde, bugün tek bir gökdelenin bile Roma'ya giremediğini övünerek belirten Bennatti, yine Suriçi'ne de örnek olacak ''beyaz geceler'' uygulamasını ise şöyle özetledi: ''Belli aralıklarla, tarihi kent merkezinde 24 saat tüm işyerlerini, dükkânları, hatta hizmet binalarını açık tutuyoruz. Gece boyu herkes hem eğlencesinde, hem de işinde gücünde. Kent tam zamanlı kullanılmaya başlayınca, tarihsel dokunun sadece gezilen değil, yaşanılan yerler de olabileceği gerçeği tüm halkı ve turistleri memnun ediyor.'' Şimdi bir düşünsenize, Eminönü, Süleymaniye, Zeyrek, Sultanahmet.. geceleri öyle ''ıssız'' yerler olmasa, benzer uygulamalarla sabaha kadar yaşasalar ve yaşatılsalar, karanlıklarda kalıp çöken konaklar bile aynı yaşamla buluşmak için kurtarılmazlar mı?.. Konferansa İspanya'dan gelen, Barselona Kent Meclisi ve Citutat Vella ilçesinin belediye meclisi üyesi Marti Carles' in sunumu ise çok çarpıcıydı. Kentin kurulduğu yer olmasına karşın 100 yıldır da ''çöküntü'' bölgesi olan, yasadışılığın ve her türlü kirliliğin yuvası haline gelmiş tarihsel Citutat Vella semti, yaklaşık 10 yıllık bir süre içinde tümüyle ''kurtarılarak'' şimdi Barselona'nın en değerli prestij bölgesi haline gelmiş. Bu ''mucizenin'' gerçekleşmesinde 2700 binanın nasıl elden geçtiğini, tüm semtin nasıl ''rehabilite'' edildiğini anlatan Carles'in, aynı başarıdaki ''sırrı'' özetlemesi de yine tam bizim anlayacağımız türden bir ''uyarı'' niteliğindeydi. ''Bu projenin iki güvencesi vardı'' diyen İspanyol belediyeci şöyle devam etti: ''Birincisi, kentsel mirası kurtarmaya kararlı ve ısrarlı, ödün vermeyen bir belediye başkanı. İkincisi de yaklaşık 1.2 milyar euro'luk kaynağın, merkezi hükümet, yerel yönetim ve özel sektör işbirliğiyle sağlanmış olması.''

İşte bu gerçek karşısında da Suriçi'ne bakarsak, acaba bugüne dek hangi belediye başkanı ''Ben herhangi bir yerin değil, tarihin başkanıyım ve tek işim mirası korumak olacak'' dedi ki? Ve yine hangi yönetim, Tarihi Yarımada'daki sivil mimariyi kurtarmak için ''kendi bütçesinden'' para ayırdı ki? Tarihi İstanbul'un Yönetimi Konferansı'nın umarım tüm tartışmaları ve uluslararası sunumları, tez zamanda ve kolay okunur bir kitapta derlenerek ilgili herkesin değerlendirmesine sunulur. Bu konuda ''Taliban'' la aynı listeye girmemizi engelleyecek en ivedi önlemin de 2600 yıllık bu yerleşim merkezini ''özel olarak koruma altına alacak'' bir yasal düzenleme olduğunu umarım hükümet de artık kabul eder.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Kasım 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30
diğer aylar için tıklayın

Kentin fiziksel çevresi, sorunları ve kentli olmak üzerine görüşlerinizi Kent başlığı  altında tartışıyoruz.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz