İstanbul'u
'kurtarma' konferansı
''Önce UNESCO'ya teşekkür etmemiz gerekiyor. İstanbul'un Dünya Mirası
listesinde olmasını sonsuza dek sürecek bir paye sandık; ama başka da bir
şey yapmadık. Ne zaman ki UNESCO eğer bu duyarsızlığımız sürerse
listeden çıkabileceğimizi söyledi, bu uyarı üzerine de örneğin
Afganistan'daki Buda heykellerini kıran Taliban rejimiyle aynı konuma düşmemek
için harekete geçtik.''
Yıllarını yerel yönetimlerin kente karşı sorumluluklarına adayan
siyasal bilimci ve dostumuz Fikret Toksöz, 6-8 Ekim 2004 günlerinde yapılan
''Tarihi İstanbul'un Yönetimi'' konulu konferansta söyledi bunları. Çünkü
UNESCO'nun 'Dünya Mirası' sorumlularından Bayan Minja Yang geçen seneki
ziyaretinden bu yana İstanbul'a hemen her gelişinde diyordu ki; ''Eğer Suriçi'nin
her gün daha fazla yok olan sivil mimarlık dokusunu kurtaracak bir yasal ve yönetsel
önlem alınmazsa, İstanbul 'Risk Altındaki Miras' listesine aktarılacak.''
Yang'ın sözünü ettiği listede ise ''Taliban'' nedeniyle işte o Buda
heykelleri de var.
Dünyaya bakmadan
Aynı bir yıl içinde bu kaçıncı toplantı bilemiyorum. Ancak adına
''Uluslararası Arama Konferansı'' denilen etkinliğe giderken, öncekilere göre
daha bir umutlu olduğumu söylemeliyim. Çünkü ilk kez kapsamlı olarak ''Dünyadan
Örnek Koruma Uygulamaları'' da oturumlar arasına alınmıştı. Yıllardır
İstanbul'daki sadece Tarihi Yarımada'nın değil, öbür eski semtlerin ve
hatta tüm ülkedeki geçmişten kalan kent dokularının nasıl kurtarılabileceği
yönünde hep ''arayış'' ve ''sızlanma" içersinde olan bizlerin, bunu
gerçekleştirmiş ülkelerde'' nasıl hareket edildiğini'' öğrenmesi kadar
verimli ne olabilirdi ki! Ne var ki programa baktığımda, aynı olanağın
yeterince önemsenmediği yönünde de bir kaygıya kapıldım. Çünkü, farklı
uzmanlıklardan yaklaşık 50 kişinin katıldığı ''arama'' oturumları ilk
iki gündeydi. Bu tartışmalarda ortaya çıkması umulan ''çözüm yolları''
na ait ilkelerin son gün bir ''İstanbul Bildirgesi'' şeklinde ilan
edilmesinin ardından da ''uluslararası deneyimlerin'' dinlenmesine ve ''değerlendirilmesine''
(!) geçiliyordu. Oysa, önce dünyadaki başarıların ''sırlarını'' öğrenip,
sonra da onlardan esinlenerek ''bizdeki oyalanmanın'' nedenlerini tartışmak
daha doğru değil miydi? Nitekim, iki günlük arama çalışmalarının sonuçlarını
önce konferansı yöneten Oğuz Babüroğlu özetledi. Ardından Suriçi'nde
yeni bir yönetim modeli önerilerini Fikret Toksöz açıkladı. Sonra da
Mehmet Tansuğ , özellikle Eminönü Belediyesi'nin kendi ilçesindeki tarihsel
mirasa tam olarak sahip çıkmasını hedeflediklerini anlattı. Diğer sözcüler
de sivil toplum kuruluşları ile merkezi yönetimin nasıl devrede olmaları
gerektiğine dair görüşlerini açıkladılar? Bütün bu sunumların ortak
yanı ise Suriçi'nde mutlaka ''katılımcı, şeffaf ve topluma hesap
verebilir'' bir yeni yönetim anlayışının örgütlenmesini sağlamaktı.
Peki, acaba ''dünyadan'' örneklerde durum nasıldı?
Fransa'da 'kentsel yenileme'
Örneğin Fransa'dan katılan senatör ve Chinon kentinin belediye başkanı
Yves Dauge, tarihi kent dokularının yaşatılması için ülkesindeki en önemli
girişimin ''Kent Yenilenmesi ve Dayanışma Yasası'' olduğunu anlattı.
Fransa'da artık ''kentsel büyüme'' ya da ''yayılma'' nın terk edilmeye başlandığını,
bu yasayla birlikte öncelikli şehircilik ilkesinin ''kentsel restorasyonla
yenileme'' olarak belirlendiğini söylemesi, bizim için de ne kadar önemliydi?
Çünkü hem İstanbul'da, hem de hemen tüm kentlerimizde, imar politikaları
hep ''yeni yerleşim alanları açmak'' ve dünyada pek dile getirilmeyen ''uydu
kentler'' kurmak üzerine kurulu. Böyle olunca da kentlerin tarihsel merkezleri
boşalıyor, metruklaşıyor, işgal ediliyor ve çöküyor. Bence Yves Dauge'un
bu konuşması konferansın da esin kaynağı olmalıydı ve örneğin ''sonuçlar''
belgesine; ''İstanbul'da artık uydu kentlere değil, merkezin sağlıklaştırılmasına
öncelik verilmelidir'' ilkesi de eklenmeliydi.
Roma'da 'Beyaz Geceler'
Benzer şekilde Roma Belediyesi'nin kültürel ilişkiler sorumlusu Bayan
Rosella Bennatti 'nin anlattıkları da ne kadar önemliydi! Roma'daki ''kent
konseyi'' nin onayı olmadan hiçbir imar uygulaması yapılamayacağını;
tarihsel dokuda geçmişle uygunsuz bir yapılaşmaya asla izin verilmediğini;
50 yıldır süren ve iktidarlar değişse bile bilimsel kadroları değişmeyen
bu ''konsey disiplini'' sayesinde, bugün tek bir gökdelenin bile Roma'ya
giremediğini övünerek belirten Bennatti, yine Suriçi'ne de örnek olacak
''beyaz geceler'' uygulamasını ise şöyle özetledi: ''Belli aralıklarla,
tarihi kent merkezinde 24 saat tüm işyerlerini, dükkânları, hatta hizmet
binalarını açık tutuyoruz. Gece boyu herkes hem eğlencesinde, hem de işinde
gücünde. Kent tam zamanlı kullanılmaya başlayınca, tarihsel dokunun sadece
gezilen değil, yaşanılan yerler de olabileceği gerçeği tüm halkı ve
turistleri memnun ediyor.'' Şimdi bir düşünsenize, Eminönü, Süleymaniye,
Zeyrek, Sultanahmet.. geceleri öyle ''ıssız'' yerler olmasa, benzer
uygulamalarla sabaha kadar yaşasalar ve yaşatılsalar, karanlıklarda kalıp
çöken konaklar bile aynı yaşamla buluşmak için kurtarılmazlar mı?..
Konferansa İspanya'dan gelen, Barselona Kent Meclisi ve Citutat Vella ilçesinin
belediye meclisi üyesi Marti Carles' in sunumu ise çok çarpıcıydı. Kentin
kurulduğu yer olmasına karşın 100 yıldır da ''çöküntü'' bölgesi olan,
yasadışılığın ve her türlü kirliliğin yuvası haline gelmiş tarihsel
Citutat Vella semti, yaklaşık 10 yıllık bir süre içinde tümüyle ''kurtarılarak''
şimdi Barselona'nın en değerli prestij bölgesi haline gelmiş. Bu
''mucizenin'' gerçekleşmesinde 2700 binanın nasıl elden geçtiğini, tüm
semtin nasıl ''rehabilite'' edildiğini anlatan Carles'in, aynı başarıdaki
''sırrı'' özetlemesi de yine tam bizim anlayacağımız türden bir ''uyarı''
niteliğindeydi. ''Bu projenin iki güvencesi vardı'' diyen İspanyol
belediyeci şöyle devam etti: ''Birincisi, kentsel mirası kurtarmaya kararlı
ve ısrarlı, ödün vermeyen bir belediye başkanı. İkincisi de yaklaşık
1.2 milyar euro'luk kaynağın, merkezi hükümet, yerel yönetim ve özel sektör
işbirliğiyle sağlanmış olması.''
İşte bu gerçek karşısında da Suriçi'ne bakarsak, acaba bugüne dek
hangi belediye başkanı ''Ben herhangi bir yerin değil, tarihin başkanıyım
ve tek işim mirası korumak olacak'' dedi ki? Ve yine hangi yönetim, Tarihi
Yarımada'daki sivil mimariyi kurtarmak için ''kendi bütçesinden'' para ayırdı
ki? Tarihi İstanbul'un Yönetimi Konferansı'nın umarım tüm tartışmaları
ve uluslararası sunumları, tez zamanda ve kolay okunur bir kitapta derlenerek
ilgili herkesin değerlendirmesine sunulur. Bu konuda ''Taliban'' la aynı
listeye girmemizi engelleyecek en ivedi önlemin de 2600 yıllık bu yerleşim
merkezini ''özel olarak koruma altına alacak'' bir yasal düzenleme olduğunu
umarım hükümet de artık kabul eder.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |