Kantarın topuzu...
Yaptıkları apartman 1999 depreminde çökünce 20 kişinin ölümüne neden
olan mimar-müteahhit Hamza Cebeci ile ortağı Fahri Çakır 'ın siyasetteki
''seçim başarıları'' nasıl yorumlanabilir?
Düzce Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10 ay ağır hapse mahkûm ettiği Hamza
Cebeci, 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde AKP'den İstanbul Büyükşehir
Belediye Meclisi üyeliğine seçilmiş. Ardından da ''İmar Komisyonu üyesi''
olmuş...
Fahri Çakır da aynı partiden ''Düzce milletvekili'' seçildiği için
''dokunulmazlığa'' kavuşmuş, cezadan kurtulmuş...
Vatan gazetesindeki haberi (27 Ekim 2004) okuduğumda siyasette deneyimli bir
arkadaşıma sordum: ''Buna olanak sağlayan bir demokraside sence de sakatlık
yok mu?''
Halkın deprem suçlularını sorgulaması bir yana, oylarıyla ''kentleri ve
ülkeyi emanet etmesi'' ne artık başka bir isim vermek gerekmez mi?
Kabahatin demokraside değil, demokratik hakların kullanılmasındaki
''aymazlıkta'' olduğunu söyleyen arkadaşım, binası insanlara mezar olan
mimarı İstanbul'un imarından sorumlu kılmayı şöyle özetledi: ''Kantarın
topuzunu kaçırıyoruz...''
1980'li yılların sonlarıydı. Köyceğiz'e bağlı Ortaca kıyılarındaki
Sarıgerme'ye kurulan bir otel, aynı yerdeki Pisilis antik kentinin ''üzerinde''
yükselmişti.
Tarihi kalıntılardaki taşların bile inşaatta kullanılması üzerine
Koruma Kurulu'nun soruşturma başlattığı oteli, dönemin başbakanı olarak
Turgut Özal açmış, törendeki konuşmasında eleştirileri de şöyle yanıtlamıştı:
''Ne var yani?.. Bu yıkık dökük eski Roma duvarları mı güzel, yoksa bu
otel mi?..''
Ülkeye döviz sağlamak adına, arkeolojik alanı ''arsa'' diye vermek,
turizmi teşvik politikasında da kantarın topuzunu kaçırmanın çarpıcı örneğiydi.
Ardından aynı topuz Başbakan'ın bu suçu böyle savunmasıyla da hepten kaçmış
gibiydi...
Ne var ki ortada ne kantar ne de topuz bırakan en ''kaçık'' adımı ise
kimi ''çevreci kurumlar'' attılar. Kültürel ve doğal mirası tahrip eden
Sarıgerme Oteli'nde, ''pet şişe kullanılmadığı'' için ''çevre ödülü''
verdiler...
Benzer bir durum, geçenlerde bir sosyal kulübün ödül töreninde de yaşanmış...
Hemen tüm binaları ''kaçak'' olan; yani, yeni Ceza Kanunu'na göre de
''imar suçunu'' sürekli işleyen; dahası deri fabrikasına bile yıllardır
arıtma tesisi kurmayan bir işadamına, ''meslekte başarı ödülü'' verilmiş.
Bu örnekte de kantarın topuzu sanki ''ödül jürisinin'' başına düşmüş...
Peki, bütün bunlar neden oluyor?
Sorunun yanıtı da aslında aynı atasözünün içinde var. Herkesi ya da
hiç değilse çoğunluğu mutlu kılacak bir ''ölçüyü'' bulabilmek için
''kantar'' ne kadar önemliyse, o ölçüyü gösterecek ''topuzun'' en uygun
yerde durması da o kadar önemli...
Böyle bir dengeyi istemeyenlerin ise topuzu yerinden fırlatacak tutumlara
girmesi ''başarı'' sayıldığı sürece, deprem suçluları yarın Bayındırlık
Bakanı bile olur; hukuku çiğneyerek zengin olanlar göklere çıkartılır;
çevrenin içine edenleri de Çevre Bakanı yapabilirler...
Ne var ki kimi zaman kantarın topuzu yaşamın içindeki ''insani'' ilişkilerde
de kaçabiliyor...
Örneğin, bazen ''sabırsızlıklar'' ın yarattığı ısrarlı davranışlar
öylesine ''bunaltıcı'' olabiliyor ki, bunun nedeni ''ilgi'' , ''alaka'' ve
hatta ''sevgi'' bile olsa kantarın topuzunu anımsatıyor...
Bu gibi durumlarda insanı kucaklayacak tek yol ''güven'' duymak ve güven
kazanmak...
Demokrasimizin de topuzunun daha fazla kaçmaması için, bir an önce ''güvenilir''
kılınması gerekmiyor mu?
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |