Çevre bilinci beşikten başlar
Türkiye'de çevre kirliliği, çok da ağırlıklı olarak denizlerin
kirliliğiyle savaşan bir kuruluş var. Adı TURMEPA (Türkiye Deniztemiz).
1994'te kuruluşuna işadamı Rahmi Koç öncülük etmiş. Yunanistan'da benzer
bir amaç için faaliyet gösteren HELMEPA (Yunanistan Deniztemiz) kuruluşundan
destek, bilgi ve yardım alınmış.
TURMEPA'nın kuruluşuna emeği geçenlerden birisi de Zihni Denizcilik'in
patronu Asaf Güneri. Geçenlerde Güneri'yle Kanlıca'daki yalısında oturup
burnumuzun dibindeki denizlerimizden nasıl olup da yararlanamamamızı,
denizlere atık, lağım boşaltılmasıyla bu doğal zenginliğimize nasıl kıydığımızı,
TURMEPA'nın denizleri temizleme ve yeniden bizlere kazandırma amaçlı çalışmalarını
konuşuyoruz. Öncelikle de TURMEPA'nın kuruluşunda Yunan HELMEPA'nın nasıl
bir ilgisi olduğunu ona soruyorum. Güneri anlatıyor:
''1994'te, hatırlarsınız Türk- Yunan ilişkileri buzdolabındaydı. Bir gün
Yunanistan'ın büyük armatörlerinden George Livanos halimize acıdı.
HELMEPA'yı kurduklarını, önemli işler başardıklarını, dolayısıyla
TURMEPA olarak bir benzerini Türkiye'de kurarak önemli bir işbirliği sağlayabileceğimizi
söyledi. O günden beri Karadeniz'in, Akdeniz'in çevresinde etkiniz. Bu iş
denizlerin temizlenmesi amaçlı sembolik çalışmalarla başladı ve gelişti.
Bunun ardından ağırlığımız eğitime döndü. Bir taraftan Göcek'i,
Bodrum'u, Antalya'yı temizliyoruz. Bir taraftan da Türkiye çapında insanları
beşikten eğitmeye çalışıyoruz.''
'İşler 10 yıl önceki gibi değil'
TURMEPA'nın bugünkü başkanı armatör Eşref Cerrahoğlu . 13 kişilik bir yönetim
kurulları, ayrıca eğitimcileri ve halkla ilişkiler uzmanları var.
''Türkiye'de nereye gitseniz altın madeni. Son iki-üç ayı Datça Körfezi,
Hisarönü, Selimiye, Orhaniye, Antalya kıyılarında geçirdim. Gördüm ki işlerimiz
10 yıl önce, kurulduğumuz dönemdeki kadar zor değil. Son yıllarda çabalarımızın
her yerde bilinç yarattığını görüyoruz.''
Güneri, TURMEPA üyesi olarak değil, ama Türkiye'de uluslararası
denizciliğin güçlenmesine önayak olan armatörlerden birisi olarak şu ciddi
noktaya parmak basıyor: ''Tehlikeli atıklar taşıyan gemilerin kıyılarımıza
gelip aylarca, yıllarca kalmaları, sonra da batmalarının son örneği Ulla
gemisi. Ama bunu sadece Çevre Bakanı'nın, hükümetin ya da hukukçuların sırtına
yıkmak, üç tane gümrükçü bundan rüşvet istedi diye bas bas bağırıp
televizyonlara çıkmak bence marifet değil.
O gemi orada olduğu sürece, benim de Deniz Ticaret Odası'nın da,
TURMEPA'nın da bununla uğraşması gerekirdi. Bunun dünyada yöntemleri
bulunuyor. Örneğin Protection and Indemnity Association (P and I) adlı bir
kuruluş var. Dünyada hiçbir gemi bu kurum, tekne sigortasız dolaşamazken Türkiye
hâlâ kovboy bir devlet olarak devam ederse, biz de işadamları olarak bu
sorunların çözümü için gereğini yapmazsak bir yere varamayız.''
'Konuyu sahiplenmeliyiz'
Asaf Güneri bununla çok ciddi bir özeleştiri yapıyor ve sözlerini şöyle
sürdürüyor: ''Siz de biliyorsunuz, hava bozar ve gemiler Topkapı Sarayı'nın
önlerine bindirir. Dış ülkelerde böyle bir şey olunca neler yapılması
gerektiğini biliyoruz da konuyu bilen kişiler olarak burada sahiplenip yapsak,
yaptırsak bu gemiler ya dört- beş günde kaldırılır ya da daha da öte bu
tür gemilerin Türkiye'ye girişi daha 10-20 mil öteden yasaklanır. Montrö'nün
arkasına sığınıp her şeyi Montrö'den bekleyerek Boğazlar'dan sigortasız
P and I'sız gemilerin geçmesine yıllarca izin verdik.''
Dünya kamuoyunun İstanbul ve Boğaz'ın bir dünya kültür mirası oluşunun
bilinci içinde, burayı ve 12 milyon İstanbulluyu gözden çıkaramayacağına
işaret eden Güneri diyor ki:
''Bizim alacağımız her türlü zecri tedbir uygulanabilir. Bundan sonra
olacak bu tür rezilliklere bizim, deniz ticaret odası uzmanlarıyla, armatörler
birliği uzmanlarıyla çok daha çabuk müdahale etmemiz lazım. Dünyada
gemiler için ne uygulanıyorsa, anında bunlar için aynı uygulamaları yapmak
yeterli. Ayrıca basınımız da hatalı. Olay olacağım diyor, hiç ses çıkmıyor.
Olunca da ortalık ayağa kaldırılıyor. Baştan sesinizi çıkarsanıza.''
Peki, Boğazlar'dan dev petrol tankerlerinin geçişine göz yummak cinayete
çanak tutmak değil mi? Ayrıca Transtrakya boru hattından petrolü Saros Körfezi'ne
getirmek de işlenecek başka bir cinayet değil mi?
''Petrolün akışını önlemek imkânsız. Şu anda petrol 50 doların üstünde.
Daha da artacak. Petrol bugün dünyada neredeyse bütün ülkelerin ayakta
kalma mücadelesine yol açıyor. Dolayısıyla bu çıkarlar varken bu petrolü
buradan geçiremezsiniz demek imkânsız.''
'Güvenlik önlemleri artmalı'
İyi de, ne yapılmalı?
''Boğaz'daki güvenlik önlemlerimizi arttırırız. Zaten bu konuda çok
iyi adımlar atıldı. Bu iş için 10 yıl önce BM'den izin alınmıştı. Altı
yıl kadar savsakladık. Neyse ki yapıldı da güvenlikte gerçekten artış
var. Gelelim Transtrakya'ya... Ben o konuda farklı düşünüyorum. Demin söylediğim
gerekçelerle bu petrol çıkarılacak ve girecek. Bu petrolün Karadeniz'den
Trakya'ya getirilerek Saros Körfezi'ne çıkması, mutlaka çok iyi bir altyapıyla
ve projeyle yapılacaktır.''
TURMEPA bunu takip edecek mi?
''TURMEPA bunun sorumlusu ve takipçisi. Biz bu konuda ilişkiler içindeyiz.
Boğaz'daki yükü hafifletebilirsek ve 60 milyon tonluk petrol taşımacılığını
buraya kaydırıp Boğaz'daki yükü 120-130 milyon tonla sınırlarsak, bu
konuyu çözmüş oluruz.
Bir de yıllar geçip bu yük devam ediyorsa o zaman Samsun-Ceyhan hattı gündeme
gelir. Ama o da çevreyle ilintili. O da Türkiye'yi ortadan ikiye bölüyor.
Ama o çok daha ileriki bir aşama. Bugün yapılması gereken bu Transtrakya
hattının yapılması ve Boğaz yükünün hafifletilmesidir.''
Güneri'nin hükümete bir de önerisi var. ''Akıl vermek gibi olmasın ama
örneğin Rusya'ya derdim ki: 'Ben 60 milyon tonluk boru hattını yaptırıyorum.
Boğazlar'dan geçecek gemi tonajının da şu andaki miktar olan 130 milyon
tonla sınırlanmasını istiyorum. Taahhüt vermenizi istiyorum.' Böyle bir
uygulamanın daha önce yapılmış olduğunu bilmiyorum. Bunu kayıt altına
aldınız mı işi çözersiniz. Korunmayı en iyi şekilde yapabiliriz. Dolayısıyla
da evlerimizde huzur içinde uyuruz.''
Cumhuriyet - Leyla Tavşanoğlu |