Bakanlık binasını
bile satarım
Birkaç gün önce bir tanker daha boğazın
dibini boyladı. İçinde bilmem kaç ton akaryakıtla. Ondan bir-iki gün önce bir
başka gemi, komşunun ziline basıp kaçan çocuklar gibi, bir yalıya çarpıp kaçmaya
çalışmıştı. Küçükçekmece Gölü’nün görüntüsü üzerine fazla bir şey söylemeye
gerek var mı? Ve daha niceleri...
Yıllardır süren vurdumduymazlığın sonuçları bir bir çıkıyor karşımıza. Ve daha
büyük tehlikeler de beklemede. Olaylar ard arda gelince gözler de konuyla ilgili
en tepedeki isme Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’ye çevriliyor. Pepe konunun
çözümünün vatandaşın bilinçlenmesinden ve birlikte hareket etmekten geçtiğini
söylüyor. Pepe bir konuşmasında, “Çevre kirliliği, gazete sayfalarında ve
televizyon ekranlarında bir aktrisin bacaklarındaki selülit kadar kamuoyunun
vicdanını alakadar edip, gündemini meşgul etmedikçe hiç kusura bakmayın,
belediye başkanı, milletvekili, bakanın bu konuda yapacakları var ama
arkalarında halkın desteği olmadan olmaz” diyor ve ekliyordu “Herkesin elini
taşın altına koyması lazım.”
Uluslararası hukuk oyunu
Dünyadaki ‘çevre’ teknolojisini Türkiye’ye taşımak için seferberlik ilan eden
Pepe bakın neler yaşamış: “İtalyan varilleriyle ilgili 4-5 sefer İtalyan
Dışişleri Bakanıyla görüştüm. Bir kez sadece bunun için özel uçakla geldi.
Küba’ya gittik görüştük, Sicilya’ya gittik konuştuk, heyetler, müsteşar
gönderdik. Onlar eskiden şark kurnazlığı diyorlardı ya ben buna garp kurnazlığı
diyorum. Oyalama, 18 sene size arıtma yapalım, orada bertaraf edelim. Daha
doğrusu uluslararası hukuku adamlar evire çevire kullanıyorlar...”
Çevre ve Orman Bakanlığı hava kalitesi
izleme ağı oluşturuyor. 2005 yılı sonuna kadar 81 ilde kurulacak istasyonlarla
herkes soluduğu havanın kirli olup olmadığını internetten öğrenebilecek. İlk
etapta bu yılın sonuna kadar 25 ilde ölçüm istasyonları kuruluyor.
Hükümetin üzerinde ağırlıkla durduğu ve
kamuoyunda 2B diye bilinen konu çok tartışıldı, reddedilmesiyle birlikte de
beklemeye alındı. Daha ne kadar beklenecek bu konuda?
2B ile alakalı olarak hükümetin bir
kararlılığı var. Kamuoyu konuyu yeterince bilmediği için “Türkiye ormanlarını mı
kaybedecek?” diye tepkiler geldi.. “Orman vasfını yitirmiş arazi” demek 2B ve
anayasanın tarif ettiği bir husus. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha
görüşülmek üzere iade edilmiş halini belki biraz revize ederek, (tabii nasıl
olacağını şu anda söylemek mümkün değil) önemli bir sıkıntının çözüleceğini
söyleyebilirim. Orada yapılacak şey fiili durumu hukukileştirmektir. Devlet
aslında bu olayı zimmen kabul etmiştir. Devlet okul, belediye binası yapmış,
suyunu vermiş, jandarma karakolu yapmış, her türlü hizmeti vermiş. 2005’de orman
kadastrosuyla ilgili çalışmalar tamamlanınca kamuoyunda 2B ile ilgili endişe
kalmayacaktır.
2B 2005’te tamam
2005 yılı içerisinde bu konu çözülecek yani?
Şu anda bir tarih veremem, ama 2005’in başında olmasını normal görüyorum,
program öyle görülüyor.
Sizin bakanlığınızın iki ayağı var. Bir
tarafta artık oturmuş bir yapı orman teşkilatı, diğer taraftaysa pek de öyle
görünmeyen ve şu günlerde tartışmaların merkezinde olan çevre konusu.
Yapılanmada bir sıkıntı mı var?
Teknik eleman, birikim proje noktasında orman bölümü oldukça yerli yerine
oturmuş, personelin büyük kısmı da orada. Ne yaptığını bugün ve yarın ne yapması
gerektiğini biliyor. Ama çevre ile alakalı epey mesafe almamız lazım. AB
müzakerelerinde Türkiye’nin en çok zorlanacağı iki husus tarım ve çevre. 10 yıl
içinde Türkiye’nin asgari 20-25 milyar Euro civarında çevre yatırımı yapması
lazım. Şu anda yılda ortalama 1 milyar Euro yatırım yapabiliyor. Kaynak bulmada
sıkıntılarımız var. Belediyelerin de özel gayretleriyle, içerden ve dışardan bu
rakamların karşılanacağına inanıyorum. Çevre Bakanlığı 40-45 trilyonluk bütçeyle
bütün masrafların içinden çıkacak bir bakanlıktı. Bugün rakamlar 3-4 katına
çıktı ama yeterli değildir elbette. AB fonlarından önemli hibe krediler temin
ettik, bunlardan ülkemizin yapmasını arzu ettiğimiz çevre projelerinin yol
haritasını çiziyoruz.
17 ebeli çocuk nasıl olur?
Çevre konusunda bir yetki karmaşası da var. Herhangi bir konuda birkaç farklı
kurum işin içine girince sonuç almayı da olumsuz etkiliyor gibi. Bunu nasıl
aşacaksınız?
Çevre mevzuatı açısından en gelişmiş AB
ülkelerinden biri Almanya’dır. Almanya’da Federal Çevre Bakanlığı, Eyalet Çevre
Bakanlığı ve yerel yönetimler olmak üzere üç kurum var. Türkiye’ye gelince
çevreyle ilgili çok başlılık var. İşin bir tarafında İller Bankası, Köy
Hizmetleri, Enerji Bakanlığı, DSİ var, bir tarafında büyükşehir belediyeleri,
alt belediyeler var, bir tarafında bizim bakanlığımız var. Çevrenin deniz
boyutuyla alakalı 17 kurum sorumlu. 17 ebeli bir çocuk ne olur? düşünün. Sivil
toplum, belediyeler, meslek örgütleri ve üniversitelerin görüşlerini alıp,
çalışmalar yaparak kararları AB müktesebatına uygun hale getirmek elbette zaman
alır.
Konu sadece İstanbul ve Küçükçekmece
ile sınırlı değil tabii. Karadeniz’de çöpler, atıklar denize dökülüyor, çöplerle
dolgu yapmak doğal bir durum gibi algılanıyor. Konuya bakışta topyekün bir
eğitim hareketi oluşturulamaz mı?
Çevre olgusu dünyada yeni bir olgu. En gelişmiş ülkelerin hassasiyetleri de
30-35 yıldır belli bir yere gelmiştir. İnsanoğlu bindiği dalı kesmenin
faturasını ödüyor. Havayı, suyu, toprağı kirlettik. Toplumda belli kişilerin bir
şeyleri düşünmesi yetmez. Aslında Türkiye’nin genel manzarası iç açıcı değildir.
Karadeniz’in tamamında var söylediğiniz şey. Adapazarı Büyükşehir Belediyesi
geçen gün gördük Sakarya’nın tam kenarına döküyor atıkları. Böyle bir şeye rıza
göstermeniz mümkün değil. Yönetmelikler çıkartıyoruz, çevre kanununu yılbaşına
kadar çıkartıyoruz. Bunları uygulayabilmek için zaman ve paraya ihtiyacımız var.
Son günlerin çok tartışılan
konularından biri de ULLA adlı gemi ve içindeki tehlikeli atıklar. İspanya
gemiyi alacağını açıkladı ama hâlâ orada gemi!..
ULLA hukuka takıldı
ULLA 4.5 sene orada durmuş. Bu konuda ulusal ve uluslararası hukukun
sınırlamaları istesek de istemesek de bizi bağlıyor. Türk yargısı tarafından iki
sefer tedbir kararı kondu, bunun kaldırılması uzun süre alıyor. Geminin
içerisinde 3 kg krom 6 var. 2200 ton tehlikeli atık içerisine dağılmış ve
gemiyle beraber 40 metre derinde. İspanya Cenevre’deki toplantıda atığı çıkarıp
alacağını söyledi ama gelen giden olmadı. Geçen hafta İspanya büyükelçisi geldi
öncelikli konu ULLA’ydı. Kendisine Türk kamuoyunun rahatsızlığını ilettik. Biz
Cenevre’deki anlaşmaya İspanya’nın uymadığını Dışişlerimize yazdık, sanırım
onlar da ilettiler. Tabii uluslararası hukuk öyle akşamdan sabaha işlemiyor,
zaman kaybı bizim de sabrımızı taşırıyor. Uluslararası sözleşmelerde İspanya
bunu 10 günde almazsa kendisine uygulanacak yaptırım belirlenmiş ama bizim iç
hukukumuzda yok. Yani bunlar hep birkaç ay alacak. Zenginin keyfi gelene kadar
fakirin canı çıkıyor.
Öyle mi olacak?
Yok kimsenin canının çıkmasını istemeyiz ama bizi yoruyorlar. Belki de ölümü
gösterip hastalığa razı edelim diyorlar. Ama biz hastalığa razı olmak niyetinde
değiliz. Ben 17 Aralık’ta AB’den tarih almış bir Türkiye’ye çevre konusunda AB
ülkelerinin bugüne kadar ki tavırlarını değiştireceğine inanıyorum.
Siyaset olmazsa olmaz değil!
Bakanlık ve siyaseti bıraktıktan sonra ormanla, çevreyle toprakla uğraşmak
istiyorum. 22 yıldır aktif politikanın içerisindeyim. Hiçbir zaman kendimi
profesyonel siyasetçi olarak görmedim. Siyaset benim için olmazsa olmaz değil.
Siyaset olmadan da çok mutlu olabileceğimi, kendime has bir hayatım olacağını
düşünüyorum. Politikayı bırakınca hanımla beraber kimsesiz çocuklarla alakalı
bir vakıf kuracağız. Ne kadar sermaye koyacağımızı şimdiden belirledik,
ailemizin bir vakfı olacak ve bizzat orada çalışacağız. Eşim bu konuda şimdi de
çalışmalar yapıyor. Ben çocuklara sevgimi tarif edecek kelime bulamıyorum. 4
çocuğum var ama 14 çocuğum olsa da değişmezdi.
İyi para verirlerse bakanlık
binasını bile satarım...
Göreve geldiğinizden beri Bakanlığa ait günübirlik kullanım alanları ve mesire
yerlerinde hizmeti özelleştirdiniz. Şimdi de Kızılay’daki Bakanlık binasının
satılacağı doğru mu?
Bakanlığımız bina ve arsa yönünden en
zengin bakanlıklardan ama verimli kullanıldığı söylenemez. Satılması gerekenleri
sattık. Bakanlık binasını satma niyetinde değiliz ama tüccar zihniyetiyle çok
iyi para verilirse satarız da. Birimler öyle dağılmış ki ben bir günde
dolaşamam. Genel müdürlükteki bir toplantı için diğer birimlerden gelişte para,
zaman kaybı çok büyük. Boyu boyumuza, huyu huyumuza uygun bir bina bulursak da
bu dağınıklığı bitirmek istiyoruz.
Erdoğan’dan sonra İstanbul ihmal
edildi
Bu arada problem de büyüyor tabii. Son günlerin en çok konuşulan konularından
biri de Küçükçekmece Gölü’nün hali oldu.
İstanbul gecikmeli fatura ödüyor.
Küçükçekmece Belediye Başkanı’yla görüştüm. Bölgeye kanalizasyonu olan
fabrikaların hiçbirinin iskanlarının olmadığını ve onların çalışma ruhsatlarına
müdahale ettiğini, bazılarını kapattığını söyledi. Sayın Başbakanımız İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan ayrıldığından beri 6 sene geçmiştir ve
çevreyle alakalı İSKİ’nin ciddi bir projesi yoktur. İstanbul’un çevreyle ilgili
büyük projeleri Tayyip Erdoğan zamanında yapılmıştır. Ondan sonraki 6 senede
sanayi tesislerinin atıkları, evsel atıklar hiç arıtılmadan Küçükçekmece’ye
akıyor.
Şenol Güneş’e haksızlık yapıldı
Çocuklarınız artık seçmen yaşında. Uygulamalarınız konusunda onların görüşü ne?
Önümüzdeki seçimlerde üç tane seçmen var bizim evde. Hem seçmen, hem
çocuklarımız olarak elbette onların da eleştiri ve arzuları var. Çocuklarımla
baba-oğuldan daha öte arkadaş gibiyiz, oturur tartışır,konuşuruz. Çok büyük
tartışmalarımız yok, genel politikalarını beğeniyorlar hükümetin. Çocuklarımızla
aramızda yaş farkı var ama anlayış farkı yok. Büyük oğlum 25’e girdi. İşletme
okuduktan sonra yurt dışında master yaptı şimdi İstanbul’da ticaretle uğraşıyor.
İkinci oğlum da İşletme 3. sınıfta okuyor. Üç numara lise sonda, dört numara da
ilkokul 7.sınıfta. Hepsi Galatasaraylı. Babadan miras Galatasaray, sonradan olma
Trabzonspor. Keşke ligde GS, FB, BJK, TS gibi 5-6 takım daha olsa kafaya
oynayacak güçte. Türk futbolunun kalitesi yükselir o zaman kendi sahanızda
Ukrayna’ya yenilmezsiniz 2-0. Şenol Güneş’in epey günahını almışlar. Adam dünya
3. takım yaptı demediklerini bırakmadılar..
Sivil toplum örgütlerine kırgınım
Sık sık sivil toplum örgütleriyle çevre bakanlığı karşı karşıya kalmış
görülüyor. Birlikte hareket edilemez mi?
Sivil toplumun bu konuda gelişmesini, gücünü artırmasını istiyoruz, bu otomatik
kontrol gücü sağlıyor. Fakat bazı sivil toplum kuruluşlarının uluslararası
ayakları oluyor. Bunlar Türkiye’den daha çok bazı uluslararası kurumların veya
bazı ülkelerin çıkarını savunuyor. Bunların sayısı fazla değil tabii. Onlarla
bizim birlikte hareket etmemiz mümkün değil. Ama Türkiye’yi seven kurum ve
kuruluşların, üniversitelerin uyarılarını dikkate alıp birlikte hareket etmemiz
varlık sebebimiz.
Herkes üzerine düşeni yapmalı
Çevreyle alakalı epey uğraşacağız. En gelişmiş ülkelerin en çok çalışan
bakanları çevre bakanlarıdır. Göç sanayi gecekondularını da getirdi. Tarım
arazisi üzerine, arıtması olmayan tesisler kuruldu. Bunlara müdahale edince
‘çevreyle ilgili sıkıştırırsanız, işçilerimizi karşınıza çıkarırız’ diyor
bazıları. Herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Vatandaşlık bilinci, çevreyle
ilgili hassasiyetleri artınca bu işi çözmüş olacağız.
Ağrı Dağı Milli Parkı bazılarına
mesaj olsun
Doğuda iki milli park yaptık. Biri Ağrı Dağı, biri de Sarıkamış. Biri 93 bin
şehidin can verdiği Türk tarihi açısından çok önemli bir yer, diğeri bölgenin ve
ülkenin sembolü olan Ağrı Dağı. Bölgeye önemli ölçüde turist çekebilecek bir
potansiyeli milli park statüsüyle güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bölgede artık
terör, kan ve başkalarının yanlış emelleri olmayacak. Türkiye’nin ve bölgenin
beklentileri karşılanmış olacak. Ağrı Dağı üzerinde birilerinin hayalleri var.
Ağrı dağı öz be öz Türk’ün malıdır. Bazılarına mesaj olsun.
Türkiye |