reklam

06 Aralık 2004 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Diyarbakır'da tarih güzel, hayat zor

Düne kadar faili meçhul cinayetlerin kentiydi. Şimdilerdeyse AB'ye giden yolun üzerinde... Medreseleri, hanları ve kiliseleriyle Diyarbakır bir açık hava müzesi gibi

Amida, Amid, Kara Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır... Adı değişse de önemi tarih boyu değişmeyen, 5 bin yıllık geçmişiyle tarihin her döneminde büyük medeniyetlerin, kültürel ve ekonomik hareketlerin merkezi, 26 medeniyete beşiklik etmiş Diyarbakır'ı foto muhabiri Ercan Arslan ile dolaşıyoruz. Diyarbakır her açıdan geçmişin izlerini taşıyor. 639 fethi sonrasında Mar-Toma Kilisesi'nin camiye çevrilmesiyle oluşan ve 5. Haremişerif olarak da anılan Ulu Camii, Safa, Nebii, Hazreti Süleyman, Behrampaşa, Fatihpaşa, Hüsrevpaşa, Melek Ahmet, İskenderpaşa camileri, Dört Ayaklı Minare, Mesudiye, Zinciriye medreseleri, hanları ve kiliseleri ile Diyarbakır bir açık hava müzesi gibidir. Tarihin dipnotları oralarda saklıdır.

Surlar bir kitabe müzesi gibi
Bu eserlerin başında Diyarbakır Kalesi gelir. Çin Seddi'nden sonra dünyada ikinci sıradadır. Yapısı, sağlamlığı, taşıdığı yazıtlar, kabartmalar ve şekillerle surlarda 12 uygarlığın kitabelerini okumak mümkün. Surlar adeta tek başına bir kitabeler müzesi. Şehri bir kalkan balığı gibi kuşatan 5 kilometre uzunluğundaki surların duvar yüksekliği 12 metre olup 82 burç ve 16 kalesi var. Diyarbakır'ın kalbi surlarda atıyor.

Evler betonlaşmaya direnememiş
Diyarbakır'ın geleneksel evleri de betonlaşmaya direnememiş. Direnenleri de çarpık yapılaşma ablukaya almış. Bu estetik unsuru evlere tek tük rastlıyoruz: Cemil ve İskender Paşa konakları, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Gökalp ve Esma Ocak evleri gibi... Diyarbakır'da bir an için gözlerinizi kapatıp sessizliği yakaladığınızda, Cahit Sıtkı Tarancı'yı, "Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder" derken bulur, Ahmet Arif'in "Hasretinden prangalar eskittim"ini okur, Ziya Gökalp'in sürgününe tanık olur, İzzet Altınmeşe'nin sesinden türkü dinler, Hamit'in hattını seyre dalar, Mıgırdiç Margosyan'ın Gavur Mahallesi'ne konuk olur, Sezai Karakoç'un diriliş çağrısına kapılırsınız.

Avrupa Birliği'ne giden yol
2000 sayımlarına göre nüfusu 1 milyon 364 bin 209'a ulaşan, 13 ilçesi, 743 köyü ile Avrupa Birliği sürecinde sıkça vurgulanan bir şehir Diyarbakır. AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer demişti yıllar önce eski başbakan Mesut Yılmaz. 17 Aralık'ın son dönemecinde Diyarbakır yine gündemde. Kızıl Danny de "Önce Diyarbakır AB'yi yakalamalı" demişti. Ardından Avrupa Parlamentosu heyetlerinde benzer açıklamaları oldu: "Türkiye'de gelişme olup olmadığını göreceğimiz yer İstanbul değil Diyarbakır'dır." Diyarbakır'a her gün en az 5 yabancı heyet geliyor.

Ekim 1997'de açılan paket
Hükümet Diyarbakır'da. Başbakan Mesut Yılmaz Güneydoğu paketini "devrim" diyerek açıklıyor. Cumhurbaşkanı Demirel de elinde fötr şapkası halka sesleniyor: "Beni iyi dinleyin. Biz hep iyi şeyler söyledik. Türkiye artık bir dünya devletidir. Herkes birinci sınıf vatandaştır. Devletimize inanın."
O gün, "Terörün beli kırıldı, sıra ekonomik ve sosyal kalkınmada. Güneydoğu'ya trilyonluk paket" havası eserken, Başbakan Yılmaz, Mahsun Kırmızıgül'ün "Kardeşlik Türküsü"ne eşlik ediyordu: "Hepimiz kardeşiz, bu öfke ne diye."

Yıllar sonra Diyarbakır
Düne kadar faili meçhuller kentiydi. Şimdi AB'ye giden yolun üzerinde. En son 6 yıl önce gittiğim Diyarbakır'da çok şey değişmiş. Tekin olmayan bir yere ayak basıyorduk burada. Merkezden uzaklaşmıyor, karanlığa hiç kalmıyorduk. Etraf asker- polis kaynıyordu. Kentin siyasi kimliği hep öndeydi Diyarbakır'da. Diyarbakır Sanayi Odası Başkanı Kudbettin Arzu'ya göre; "En büyük sorun işsizlik. Çalışabilecek her üç kişiden ikisi boşta geziyor. Kişi başına düşen milli gelir 1350 dolar. Hırsızlık, kapkaççılık en yoksul semtlere kadar indi. İkinci büyük sorun eğitim. 5 bin yeni dersliğe ihtiyacımız var. Haydi kızlar okula diyoruz, ancak gelseler okul yok."

Herkesin iki görüşü var
Diyarbakırlı kendini Kürt ve Türkiyeli görüyor. Herkesin iki görüşü var. Biri resmi, diğeri kendi görüşü. Resmi görüşe göre ilde her şey normal. Kendi görüşünü söylemek ise biraz cesarete bağlı. O zaman Pandora'nın Kutusu açılıyor. Kaçak elektrik kullanımı yaygın. Kadına yönelik şiddet çok fazla. İlde 20 bin çocuk var, okul-aile-sokak arasında yaşıyor. Bildiğimiz sokak çocukları, yani sokağı mesken edinen çocuklar Diyarbakır'da barınamıyor, o duruma gelen çocuklar büyük şehirlere göçüyor. Hırsızlık ve dilencilik şehrin tamamını sarmış durumda. Evlerin dördüncü katına kadar demir parmaklıklar yapılmış. Bazı kenar mahallelerde mezarlar bile demir kafeslerle çevrilip kapısına kilit vurulmuş.

Uyuşturucu bağımlısıydı, şimdi bekçilik yapıyor
Her çamaşır evinin iki bekçisi var. Bunlar o semtin tanıdık, biraz da sorunlu gençleri arasından seçilmiş. Murat onlardan birisi. İki yıldır Beyaz Kelebekler'in bekçisi. İki yıl öncesine kadar uyuşturucunun, bağımlılığın her türlüsü onda varmış. Murat hikayesini anlatıyor: "Eskiden para nedir ki, çalsan da bulursun, çalışsan da diyordum. Bağımlıydım. Şimdi çok değiştim. Eskiden sokakta gördüğüm çocukları tekmelerdim, şimdi başlarını okşuyorum. Evlendim, oğlumun adını Devrim koydum. Bağımlı çocukların kurtulması için de çalışıyorum. Ben genelevin kapısında büyüdüm. Bu ortamda yetişen insan ne yapar. Şimdi en kötü alışkanlığım sigara."

Çamaşır evleri kadınların hayatını kolaylaştırıyor
Diyarbakır Belediyesi Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi, Hasırlı, Ben-u Sen ve Aziziye mahallelerinde Beyaz Kelebekler Çamaşır Evleri projesini geliştirmiş. Kurulan çamaşır evlerinde 15 çamaşır makinesi, kurutma makineleri, ütü, dikiş makineleri, çocuklar için oyun odası ve televizyon var. Semtin kadınlarının listesi oluşturulmuş, herkes için çamaşır yıkama günü ve saati belirlenmiş. Her gün 135 kadın çamaşırını yıkıyor, söküğünü dikiyor ve birbirleriyle sohbet ediyor.

"Okkan'ın cenazesine sahip çıkmasaydınız..."
Şeyhmus Diken (Diyarbakırlı yazar)
Diyarbakırlı nasıl sahiplendi Gaffar Okkan'ın cenazesini?
O tarihlerde de Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik'in danışmanlığını yapıyordum. Cenaze kaldırılmadan bir gün önce başkanla sohbet ederken Diyarbakır halkının mutlaka Gaffar Okkan'ın cenazesine sahip çıkması gerektiğini konuşmuştuk. Bu duyarlılığa başkan da hak verdi ve gerek politik, gerekse sivil toplum örgütleri ile paylaştı. En az 40 bin insan cenaze törenine katılarak "Gaffar'a uzanan eller kırılsın" sloganını attı. Bu bir kamu görevlisinin cenaze töreninde alışılmış bir durum değildi. Aynı gün bana Ankara'dan gelen biri şöyle dedi: "Allah yüzünüze baktı ki bu Gaffar Okkan'ın cenazesine sahip çıktınız. Yoksa faturasını çok ağır öderdiniz."

"Devletle kalkınmış ülke yok ki"
Efgan Ala (Diyarbakır valisi)
Yurtdışından gelen heyetlerden rahatsız mısınız?
Herhangi bir rahatsızlık duymuyorum. AB değerler sisteminin parçası olmak istiyoruz. Belki bu iradeyi daha önce ortaya koyduk ama gereğini yapamadık. Şimdi gereğini de yapıyoruz. Gelen heyetlerin hepsiyle görüşüyorum.

Mücadele ettiğiniz ilk üç sorun nedir?
İstihdam. Susuzluk. (800'e yakın köy ve mezrada su yok). Eğitim.

Nedir valiliğin bütçesi?
2004 yılı bütçemiz 25 trilyon. Bir de 8 trilyonluk ek bütçe yaptık. Şimdilik borçlanmıyoruz.

Diyarbakır'da halk devleti nasıl algılıyor?
Burada devlette çalışmayanlar, işyerleri olsa da kendilerini işsiz diye tanımlıyorlar. Devlet her şeydir, her şeyi o yerine getirir, her şeyi o bilir. Bundan kurtulmamız lazım. Birey, vatandaş, girişimci olmak çok daha önemli.

Size göre devlet kim, nedir?
Memurdur. Memurla kalkınmış yeryüzünde bir tek ülke yok. Biz devlet olarak ekonomiden çekileceğiz. Vatandaşa rakip olmayacağız. Elimizdeki arsayı, araziyi yatırımcıya vereceğiz. Yatırımcı bürokrasiye takılmayacak.

Diyarbakır'ın her yerinde dilenen çocuklar var.
Fukaralığın yansımaları...

Dört farklı Diyarbakır var

Ercan'ın fotoğrafları ve gözlemlerimiz karşımıza dört farklı Diyarbakır çıkarıyor. Tarihteki Diyarbakır. Ofisler ve çevresinde oluşan yeni Diyarbakır. Merkezden dışa doğru taşan fakat surların içinde kalan Diyarbakır. Bir de surların dışında ancak surlara yaslanarak ayakta kalmaya çalışan Diyarbakır. Tarihteki Diyarbakır her türlü övgüye layık. Medeniyetler beşiği bir kent.

Onun üzerinden tarihe yolculuk yapmak mümkün. Ofis ve çevresi; toplu konutlar, metropol, huzurevleri, villalar kendini kurtarmış, Diyarbakır kriterleri ile Kopenhag Kriterleri arasındaki mesafe büyük ölçüde kapanmış. Burada yok yok, her marka, her kalite fazlasıyla var. Büyük binaları, lüks otelleri, alışveriş merkezleri, plazaları, gece kulüpleri, diksiyon, bale kursları, bowling salonu, türkü kafeleri, sanat sokağı, sinema, tiyatro, yayınevleri ile bir Batı kentinden eksiği yok. Burası Diyarbakır'ın vitrini.

Merkezden taşarak surları içeriden zorlayan Diyarbakır ise, vasata karşılık geliyor. Burada apartmanların yanında uydu sistemli gecekondular da var. Düzen ve düzensizlik iç içe.

Surları dışarıdan sadece hayata tutunmak için zorlayan sırtlarını surlara, diğer iki cephesini de birbirlerine yaslayarak pamuk ipliği ile de olsa hayata bağlanmaya çalışan sur dibinin Diyarbakır'ı. Burası göçlerle oluşmuş. İnsanların surlarla ilişkisi sarmaşığı çağrıştırıyor. Bunların kaybedecek pek bir şeyleri yok. Çünkü sahip oldukları bir şey yok. Çocuklar sokakta taşlarla oynuyor, taştan ev yapıyorlar. Yaşları 3 ile 5 arasında değişen bu çocukların elleri sertleşmeye başlamış. Ellerindeki sertlik büyüdüklerinde "ya kalplerine sıçrarsa" diye bir korku sarıyor insanı. Yabancıların buralara rehbersiz girmesi oldukça tehlikeli. Esrar, hap kullanma yaşı 8'e kadar düşmüş. Burada kadınların çoğunluğu Türkçe bilmiyor.
Milliyet - Mehmet Gündem

 

Aralık 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Kentin fiziksel çevresi, sorunları ve kentli olmak üzerine görüşlerinizi Kent başlığı  altında tartışıyoruz.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz