Marmara Denizi'nde tsunami
senaryoları
17 Ağustos 1999 depreminde İzmit Körfezi kıyılarında
oluşan su seviyesi yükselmeleri ve heyelanlar, Marmara Denizi'nde olabilecek bir
depremin "tsunami" oluşturabileceği konusunu gündeme getirmiştir. Önümüzdeki 30
yıl içinde Marmara Denizi'nde 7 büyüklüğünden daha büyük bir depremin olma
olasılığı, dikkatleri bu denizimizde oluşabilecek sismik kaynaklı dalgalara
çekmiştir. Bu ilgi nedeniyle, temelde hiçbir hesaba veya tecrübi öngörüye
dayanmaksızın, 1999 depreminin ardından pek çok "tsunami senaryosu" üretilmiş ve
üretilmeye devam edilmektedir. Bu senaryoların çoğu deniz dalgaları konusunda
çalışması olmayan kişilerce ortaya atılmış olup, kişisel popülarite ve kamuoyunu
korkutma ötesinde anlam taşımamaktadır. Senaryo üretimi öyle bir noktaya
varmıştır ki, tamamen mitolojik kaynaklı bir hikayeye dayanarak, deprem sonrası
oluşacak dalgaların İstanbul Boğazı'na girip boğazın her iki yakasında
karşılıklı yükselerek kıyılardan kopardığı taşları havada çarpıştıracak düzeyde
felaketlere sebep olabileceği dahi yazılmıştır.
26 Aralık 2004 tarihinde Hint Okyanusu'nda
olağanüstü bir deniz dibi depremi sonrası oluşan tsunami felaketinin neredeyse
yüzbinlerce can alması, Marmara Denizi'nde oluşabilecek bir depremi ve buna
bağlı tsunami ihtimalini yeniden tartışmaya açmış ve makul görüşlerin yanısıra,
yukarıda bahsedilen türden abartılı senaryolar ortaya atılmıştır. Ciddi
temellere dayanmayan görüşlere bilimsel karşılık verilebilmesi için makul
kabullere dayanan gerçekçi hesaplamaların ve bu hesaplama sonuçlarına göre
değerlendirilmelerin yapılması gerektiği açıktır.
Bu yazıda, bir TÜBİTAK projesi (Proje no. 199Y118)
olarak gerçekleştirilen çalışmanın raporunda belirtilen bazı önemli sonuçlar
açıklanmaktadır. Anılan çalışmada, Marmara Denizi'nin kuzeydoğusunda, Çınarcık
Çukuru'ndan geçen Kuzey Sınır Fayı'nın 6.5, 7.0 ve 7.5 Richter büyüklüğündeki
depremlerde kırılma durumlarında oluşabilecek deniz dalgaları bilgisayar
yardımıyla simüle edilmiş ve bu dalgaların ulaştığı en büyük yükseklikler ile
kıyılara ulaşma süreleri hesaplanmıştır. Hatırda tutulması gereken çok önemli
bir nokta, bütün hesaplama ve buna bağlı yorumların "dalıp-çıkma" türünde
kırılan bir fay hattı (normal veya ters) düşünülerek yapıldığıdır. Ülkemizdeki
depremler genelde "doğrultu atımlı" olup, tamamıyla doğrultu atımlı bir depremin
tsunami oluşturması mümkün değildir. Yalnızca bu açıdan bakıldığında bile,
hesaplamaların en kötü durum için yapıldığı açıktır. Buna rağmen, elde edilen
sonuçlar hiçbir hesaplama yapılmaksızın ortaya atılan dalga yüksekliği
değerlerinin abartılı olduğunu göstermektedir. Aşağıda yalnızca 7.0 ve 7.5
deprem büyüklüklerine ait hesaplama sonuçları ve yorumlar verilmektedir; 6.5
büyüklüğünde bir depremin oluşturduğu dalgalar çok küçük olduğundan burada yer
verilmesine gerek görülmemiştir.
7.0 büyüklüğünde bir deprem için su seviyesindeki en
büyük yükselme değeri yaklaşık olarak 1.7 metre buna karşın 7.5 büyüklüğünde bir
deprem için 6.5 metre olarak hesaplanmıştır. Burada önemli olanı 7.5
büyüklüğünde depreme karşı gelen 6.5 metre değeridir ki bu da incelenen deprem
senaryoları arasında en kötü ihtimalle oluşabilecek dalganın yaratacağı su
seviyesindeki en büyük yükselme değeridir. Bu değer, Yeşilköy-Eminönü hattındaki
sahil bölgesi için belirlenmiştir. Depremin olmasından yaklaşık 5 dakika sonra
dalgaların Heybeliada ile Büyükada civarına erişerek bu bölgede etkili olduğu,
yaklaşık 10 dakika sonra ise Yeşilköy-Eminönü arasındaki sahil şeridine vardığı
hesaplanmıştır. Yaklaşık 12 dakika sonra ise dalgalar Kadıköy-Tuzla hattındaki
sahile varmaktadır fakat burada gözlenen dalga büyüklükleri Yeşilköy bölgesinde
gözlenenler kadar yüksek olmamaktadır.
Öngörülen deprem senaryolarına göre Marmara
Denizi'nin kuzeydoğusu için gerçekleştirilen sismik kaynaklı dalga
simülasyonları güvenlik açısından üç temel sonuç sağlamaktadır. Bunlardan ilki,
büyüklüğü 7.0 ve daha küçük olan depremler için tsunami açısından bir tehlikenin
bulunmadığıdır. İkincisi, ancak 7.5 veya daha büyük depremlerde tehlikeli dalga
yüksekliklerinin oluşabileceği fakat bu dalgaların okyanuslara özgü tsunamilerle
kıyaslanamayacak türden olduğudur. Üçüncü önemli sonuç, olası bir sismik dalga
durumunda, öncelikle Kınalıada, Burgaz Adası, Heybeliada ve Büyükada'nın güney
sahillerinin, ardından da İstanbul'un Avrupa yakasında Yeşilköy ile Eminönü
arasındaki sahil şeridinin ve daha sonra Anadolu yakasında Kadıköy ile Kartal
arasındaki sahil şeridinin etkileneceğidir. Bu sıralanan sahillere tehlikeli
sayılabilecek dalgaların varma süreleri sırasıyla yaklaşık olarak 5 dakika, 10
dakika ve 12 dakika olarak hesaplanmıştır.
Sonuç olarak, Marmara Denizi'nde depremden
kaynaklanan ve tehlikeli sayılabilecek dalgaların oluşabilmesinin mümkün
olduğunu, fakat bu dalgaların hiçbir zaman okyanusunlardaki tsunami dalgaları
ile aynı kategoride ve aynı tahripkarlık düzeyinde olmadığını söyleyebiliriz.
Daha da önemli olanı, okyanuslarda oluşan depremlerin aksine Marmara Denizi'nde
oluşacak bir depremin, sözü edilen bölgede yaşayanlar tarafından hemen
hissedilebilmesi ve bunun doğal bir uyarı görevi yapacak olmasıdır. Böylece, bir
erken uyarı sistemine gerek olmaksızın, büyük bir depremin hissedilmesi sonrası
yukarıda belirtilen sahil bölgesinde bulunanların mümkün olduğunca kısa bir
sürede bölgeyi terk ederek yüksek kesimlere gitmesi can güvenliklerini
sağlayacaktır. Olası dalgaların ilerleme hızlarının okyanuslardakine kıyasla
nispeten düşük olması, yeterli süre sağlamaktadır.
Birgün - Serdar Beji |