Telaşlanma, ey
İstanbul!
Mimarlık tarihçisi Prof. Uğur Tanyeli, 'Bugün
İstanbul'un tahrip olduğunu söylemek anlamlı değil. Çünkü yaşadığı her şey
İstanbul'u sonunda daha da metropol kılan değişimler' diyor.
'Nerede o eski İstanbul' lafı herkesin dilinde. Hem
yaşayış hem de görünüm olarak şehrin deforme olduğu en çok yakınılan konuların
başında geliyor. İstanbul'un mimarisinin özellikle son 50 yılda çok değiştiği
hatta şehrin metropolden öte büyük bir köye döndüğü tespitleri de söylenenler
arasında. Mimarlık tarihçisi Prof. Uğur Tanyeli 'İstanbul 1900-2000, Konutu ve
Modernleşmeyi Metropolden Okumak' kitabında bu konuya değiniyor. Grafik
tasarımını Bülent Erkmen'in yaptığı kitapta Tanyeli, İstanbul'un mimarisinin ve
bu mimariyi değiştiren nedenlerin yüz yıllık fotoğrafını çekiyor. Kendi
fotoğrafladığı yapılarla konuya açıklık da getiren Tanyeli kitabında Türkiye'nin
İstanbul'u okuyamamaktan mustarip tezini öne sürüyor.
Kitabınızda alışılagelen söylemin tersine
İstanbul'un mimari açıdan yozlaşmadığını, sadece modernleşmenin sonuçlarını
yaşadığını öne sürüyorsunuz...
Türkiye'de böyle bir ağlama, yakınma alışkanlığı
oluştu. Ama ben o alışkanlığın olumlu bir şey olmadığını, çünkü İstanbul'u
görmemeyi sağladığını düşünüyorum. İstanbul'un kötüye gittiği iddiası anlamlı
değil. Çünkü bu kent neredeyse kurulduğu gün metropol olarak kurulmuş. Bugün,
özel bir başarısızlık, yıkım ya da İstanbul'un asli kalitelerinin tahrip
olduğunu söylemek anlamlı değil. Çünkü yaşadığı her şey İstanbul'u sonunda daha
da metropol kılan değişimler.
Onun için İstanbul ne hale geldi sözü nostaljiden
başka bir şey değil.
Ancak kitapta bu değişimi anlatırken modernleşmeye
de eleştiri getiriyorsunuz...
Modernleşmeyi eleştirmekten çok modernleşmenin tek eksenli olabileceği
beklentisini eleştiriyorum. Toplumun bir kesimi, devlet ya da piramitin üst
tarafını oluşturanlar herkesten önce aydınlandılar. Türkiye'nin modernleşmesi
gerektiğini fark ettiler. Ve bizi modernleştiriyorlar. Öncelikle bu bakış açısı
yanlış. Çünkü herkes kendi kültürü, ekonomik gücü ya da deneyimlerine göre
çeşitli yollardan farklı farklı modernleşiyor.
İstanbul'u ve modernleşmeyi okurken konuttan yola
çıkmanızın nedeni vitrin olarak kabul etmeniz mi?
Evet, konut büyük ölçüde vitrin. Çünkü konut
mimarlıkla en fazla değdiğimiz, üzerinde hak ettiğimiz, kendi irademizi en fazla
uygulayabildiğimiz yer. Okumak istediğim şey aslında metropolden başlayarak
Türkiye'nin modernleşmesine nasıl bakılması gerektiği. Bir kültür olgusu, bütün
kültürel pratiklerin içinde topluca görüldüğü alan olarak mimarlığa bakmak
istiyorum.
Kitabınızda İstanbul'u neden 'kenarın metropolü'
olarak tanımlıyorsunuz?
Bu olumsuz bir şey değil. Kenar metropolü, çünkü
gelişmiş kapitalist dünyanın metropollerinden biri değil İstanbul. Metropolün
temel özelliği para ekonomisinin merkezini oluşturmaksa Frankfurt, Londra, Paris
boyutunda bir para merkezi değil tabii ki. Türkiye, hatta bir ölçüde belki
Ortadoğu bağlamında bir finans merkezi olduğunu kabul edebiliriz. O yüzden
İstanbul'u anlamak istiyorsak Londra, Paris'e baktığımız kadar Kahire'ye,
Tahran'a da bakmamız gerekiyor.
İstanbul'dan söz ederken tarihsel yapılarını göz
önünde bulundurmamak imkânsız. Şehir modernleşirken bu yapıları da koruyamaz
mıyız?
İstanbul'un büyük bir yapı kaybı yaşadığı kesinlikle
doğru. Ama bu yapı kaybı savrukluğumuzla ilişkili mi çok emin değilim.
İstanbul'un tarihsel yapı kaybı da yine ekonomik gerçeklerin bir sonucu. Üstelik
tarihe nasıl yaklaşıyorsanız öyle korursunuz. Biz yapılarla değil tarihle
problem yaşıyoruz. 19'uncu yüzyılda zaten Osmanlı'nın batmakta olduğunu tahayyül
ederken onun mirasını nasıl koruyabiliriz? Tarihle bir tür kavgalı ilişkili
kuruyoruz. Osmanlı'nın battığını söylediğimiz dönemde her şey kötü olurken
'Tarihi mirası iyiydi onu koruyalım' demenin olanağı yok. Bunu diyemediğimiz
için koruyamıyoruz.
UNESCO'nun uyarısı, İstanbul Belediye Başkanı Kadir
Topbaş'ın mimar olması bir ölçüde korumamıza yardımcı olur mu?
Sanmıyorum. Çünkü bu bir proje ve zihniyet işi.
Belediyenin içinde hâlâ sadece camilerin korunması gerektiğini düşünen ve
Bizans'ı reddeden zihniyetler var. Milliyet -
Efnan Atmaca |