Balıkçı ve Çantacı
Antalya Doğu Garajı ve Düşündürdükleri
Arkitera’ya
kentle ilgili köşe yazıları yazma davetini çekinerek kabul ettim. Özlü, özgün,
ilginç, anlaşılabilir ve geçerli konuları nereden bulacaktım? Tut ki buldum.
Konuyu Sermet Muhtar Alus’un zeki, duyarlı, zengin, akıcı kent yazılarına benzer
bir üslupla aktarabilecek miydim? Fazla aramadan aktardığım şu güzel metne bir
bakın lütfen!
...“Filip, Karaköy’de bugünkü postahanenin yerindeydi. Çok eski imiş.
Abdülaziz’in Tophane Camisi’indeki selamlığından dönen sümbül bıyık
mabeyinciler, yaverler ayak üstü orada çakıştırırlar, akabinde Hasahır
küheylanlarına atlayıp kimi Beşiktaş sarayına, kimi Yüksekkaldırım yokuşundan
dört nala yukarı vururlarmış.
Sonraları oranın adı Del Cenyo olmuştu. İstanbul’un en namlı randevu
yeriydi.amma şimdiki (müptezel) manaya gelenin değil, bir ahbapla buluşmağa,
konuşmağa denen. Kadıköy’ü Haydarpaşa, Adalar vapurunu kaçıranların, kerahet
vaktine siftahı çekenlerin baş mekanıydı...” *
Yukarıdaki imge, dil ve bilgi zenginliğine belki de hiç erişemeyeceğimi
düşünürken ev ödevimi hatırlatan e-postalar aldım. Sermet Muhtar gibi kentte
gündelik yaşamda karşılaştığımız küçük olaylardan yola çıkacak ayrıntıların
arkaplanını ve düşündürdüklerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Ustanın kent
yazılarını okudukça Arkitera’nın davetini kabullenmekle acele ettiğimi
düşünüyorum. Yazı sırasının seyrekliği tek tesellim olacak. Alus’un veya Murat
Belge’nin kent yazılarındaki güzel türkçeye erişmek için gerçekten “kırk fırın
ekmek” yemem gerek... Ancak biliyorsunuz ev ödevleri önemli.... Ve sevgili
editörüm sıkıştırıyor. İlk öyküm Antalya’yla ilgili.
Yakınlarda Antalya doğu garajı bitişiğindeki çarşıyı ziyaret edenler sebze
tezgahlarının çorap tezgahlarına karıştığı, balıkçının çantacıya komşu olduğu,
“Peynirci” tabelası altında blucin, Kasap tabelası altında çanta pazarlandığı,
tekil bir ticari peyzajla karşılaşmış olmalılar.
Çürüyebilir emtia (sebze balık vb.) pazarılarının, çanta, ayakkabı, giysi vb
dükkanlarıyla iç içe geçmediğini bilirdim. Daha önce bu tür bir “içiçelik”
görmemiştim. Kapalı pazar yerinde çantacıya komşu balıkçı, “Peynirci” tabelası
altında giysi satışı, ilginç bir durumdu.

Çantacı-Balıkçı |

Balıkçı |
Çevrede “alışılmadık” bir şeylerin yaşandığı açıktı. Mart 2005 ayındaki durumu
bir iki fotografla özetlemeye çalıştım.. Bu içiçeliğin (inter-penetration) başka
yerde değil de Antalya’da gözlemenin bir anlamı var mıydı? Gözlenen bu tekil
profil nasıl olup da varlığını sürdürülebiliyordu ? Yoksa, “Peynirci” sözcüğü
son zamanlarda “blucini de” içeren yeni bir anlam mı kazanmıştı ?
Kent merkezlerinde ticari arazi kullanımları zayıf kurallarla denetlenir. Ancak
arazi kullanım örüntüleri, “rekabetçi bir öğrenme” sürecinde oluşmuş, örtükte
olsa üzerinde düşünülmüş (reflexive) örtüntülerdir. Bu nedenle kentlerin merkezi
alanları da gezginleri etkileyen imge zenginliğinin ardında, çantacıyla-balıkçıyı
komşuluktan olmaktan alıkoyan (aktör davranışını örtük te olsa etkileyen) yazılı
olmayan düzenlilikler vardır. Bourdieu ‘nün habitus kavramını anımsayalım. Bu
manzarada bir şeylerin yanlış veya beklenmedik olduğu konusundaki düşüncemi
paylaşacağınızı varsayıyorum.
Yakınlarda bitirdiğim bir kentsel tarihsel ticari coğrafya araştırmasında
balık-sebze vb. çürüyebilir emtia ticaretiyle, çanta ayakkabı giyim eşyası vb
dayanıklı seyrek perakendeciliğin erişilebilir merkezi alanlarda yer kapmak için
yarıştıklarını, ancak işlevsel bağdaşmazlıkları sonucu en çok yanyana
gelebildiklerini, (Ankara Ulus ve Bursa örneklerini anımsayalım) ancak içiçe
geçmediklerini bulmuştum. Merkez ticari peyzajlarının başdöndürücü imge ve
profil zenginliğinin, sürpriz ve karşıtlıklarının ardında, “genelde” , sebzeciyi
çorapçıdan uzak tutan yazılı olmayan örtük bir örüntü vardı. Bu nedenle tüm
karmaşıklığa rağmen, sebze halinde, çantacı, balıkçının yanında ayakkabıcı yer
almıyordu. Peynirci tabelası altında blucin, balıkçıya komşu çantacı işte bu
örtük işlevsel uyuşmazlık ilkesinin ötesine geçilmesi nedeniyle şaşırtıcı.
Antalya Doğu garajı çarşısında işte örtük sınırın aşılabildiği, “standart
basınç”, “ısı”, ve “nem” koşulları altında ortaya çıkması beklenmeyen ticari
profillerin ortaya çıkabildiği görülüyor. Antalya ‘nın doğusunda “temalı”
otellerde geceleyen on binlerce misafirimiz Antalya merkezine getiren tur
otobüslerinden indiklerinde işte bu tür bir manzarayla karşılaşıyorlar.
Hangi
ticaretin hangi ticaretle eklemlenebileceği konusunda örtük beklentilerimiz
olmasa Doğu Garajı çarşısındaki manzara bizi bu kadar şaşırtmazdı!!!
Görüştüğüm esnaf, doksanlı yıllarda Doğu garajına bitişik sebze balık pazarının
merkezi konumu sayesinde hızla geliştiğini, ancak son yıllarda, eski doğu bloku
ülkelerinden gelen misafirlere çanta, elbise, ayakkabı, baharat ve doğal gıda
hediyelik eşya pazarlayan kuruluşlarca “işgal” edildiğini anlattılar. Söylentiyi
sınamak olanaksız, ancak pazarın ticari önemi açık.. Doğruysa, pazarın iç
kısımlarında küçük bir pazarcı tezgahı “devriedilirken” 100 000 USD el
değiştiriyormuş. Sebze pazarında, giysi satanlarla konuştum.
Kimisi esasen “manav” olduklarını, ancak sebze-balık pazarı giysi çanta
pazarlayıcılarının işgaline uğradıktan sonra tekstil ve konfeksiyona
“döndüklerini,” bazıları da artan kiralar nedeniyle kent merkezinde
barınamadıklarını, pazar yerini görece düşük kirası ve merkezi konumu, turist
sayısının çokluğu nedeniyle seçtiklerini anlattı. “Misafirlerimiz” tabelaları
zaten okuyamadıklarından “Peynirci “ yazısını değiştirmekte acele etmemişler.
Ancak ilerde değiştirmeyi düşünüyorlarmış!
Bu küçük öykül pazardaki profilin bir sonuç olduğunu, asıl nedeni daha uzaklarda
aramam gerektiğini gösteriyordu. Bir kaç fast-food’çı ve banka şubeleri dışında
Antalya Kent merkezinin en işlek kesimleri kuyumcu ve hediyelik eşya
satıcılarının hakimiyetinde. Kent merkezinde kişi, kurum, toplum
hizmetlerinin sayısı son derece az (daha da azalıyormuş). Bu arada Büyükşehir
Belediyesi'nin merkezdeki eski ilkokul, hastahane, özel idare ve diğer kamu
kurumlarının da merkezden uzaklaştırarak tur otobüsleri için park ve yeni alışveriş merkezleri yapacağını öğrendim. Bir kuyumcu Antalya ilinde 900‘e yakın
kuyumcu bulunduğunu bunun 150 kadarının il-içi talebe, 750‘sinin turistlere
hizmet ettiğini, kent merkezindeki kuyumcuların Denizli, Konya ve İstanbul
(Kapalıçarşı) esnafıyla birlikte çalıştıklarını söyledi. Kent merkezinin
kuyumculuk için çok elverişli olduğunu anlattı. Olay
açıklanıyordu. Kiralarda kuyumcularla yarışamayan çanta, ayakkabı, giysi,
hediyelik eşya vb. seyrek perakendeciler görece düşük kiraları ve merkezi
konumunu dikkate alarak, sebze halini işgal ederek yer sorunlarının
hafifletebilmişler. Önceleri pazarın dış cephesinde başlayan işlev değişimi,
hızla yayılarak, çok sayıda sebzeci ve balıkçının pazardan ayrılmasına veya iş
değiştirmesine yol açmış. Değişime direnenler ise fotograflara yansıyan
şaşırtıcı birliktelikleri şekillendirmişlerdi.
“Acemi” köşe yazarınızın ilk öyküsü burada bitiyor.
Yılda 5-6 milyon düzeyindeki organize turist akımının kentin merkezi iş alanının
yerleşik yapısı ve iç düzeni üzerindeki etkisini görmeye başlıyoruz. Doğu garajı
çarşısına bir gelen bir daha gelmediğinden, işlevsel bağdaşmazlık ilkesi
anlamını yitiriyor, “Peynirci “ tabelası da bir yazıdan öte anlam taşımıyordu.
Ancak abartmayalım bu örnek geçici. Yakında ilan edilecek Doğu Garajı kentsel
tasarım yarışmasından sonra ortadan kalkması bekleniyor. Ancak, -gerçekleştiği
takdirde- Antalya kent merkezinde tasarlanan “kapsamlı imar operasyonunun” 5-6
milyon düzeyindeki turist akımı nedeniyle önceden kestirimi güç dönüşümlere yol
açması beklenmeli. Antalya‘da kent merkezini “yabancı misafirlere” erişilebilir
kılmayı amaçlayan yeni trafik park ve çarşı düzenlemeleri, kentin yerlilerini
merkezden uzaklaştırarak, kent sakinlerinin kullanmadığı bir “kent merkezi”
merkezi kullananların da o kentte yaşamadığı yeni bir kent ekolojisi
oluşturacaktır. Küresel turizmden giderek daha yüksek pay alan Antalya’da
kentsel dönüşüm süreçleri, “kendi haline” bırakılırsa, “yaşam kalitesini”
düşürebilecektir. Bu konuda, Mimarlar Odası Antalya şubesinin ve diğer sivil
toplum örgütlerinin bu dönüşümleri düzenli izleyerek geliştirdiği karşı
önerilerin ve hukuk mücadelelerinin önemi açıkça ortaya çıkıyor. Bu yasal
mücadele süreci, kentsel yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik yeni planlanma
stratejilerinin formülasyonunu kolaylaştırabilecektir. Castells’in “Yerler
mekanından Akımlar mekanına geçiş “ şeklinde ifade ettiğ küresel dönüşümün yerel
sonuçları, beklenmedik biçimlerde karşımıza çıkabiliyor.
2005 Mart ‘ında Antalya Doğu Garajı çarşısındaki
gezinti sırasında gözlediğim “Balıkçı-Çantacı” komşuluğu üzerine bunları
düşündüm. Arkitera’daki dostlar köşe yazarınızın yazı yazmasında israrlı
olurlarsa bir başka yazısında buluşmak umuduyla.
*Alus, S. M. (1994) “Eski İstanbul’un Meşhur
Lokantaları”, İstanbul Yazıları içinde. Erol Ş. Erdinç, Faruk Ilıkan
(derleyenler) İstanbul Büyük Şehir Belediyesi , sayfa 269
Yazarla yazı ile ilgili görüşlerinizi paylaşmak için aşağıdaki
formu kullanabilirsiniz.
|