reklam

Haberler
Aralık 2003

Abidin Dino Koleksiyonu Yapı Kredi’de

Yapı Kredi Kültür Merkezi, 7 Aralık 1993’te Paris’te ölen Abidin Dino’nun doksanıncı doğum ve onuncu ölüm yıldönümü anısına son derece özel bir koleksiyonu gün ışığına çıkarttı.

10 Ocak 2004’e kadar Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda görülebilecek ‘Selçuk Demirel / Abidin Dino / Özel Koleksiyon / 1978-1993’ sergisi, Selçuk Demirel’in 15 yıl boyunca özenle koruduğu, yan yana getirdiği, bugüne kadar gün ışığına çıkmamış son derece renkli koleksiyonundan oluşuyor.

Hayatındaki onca yoğunluğa, harekete, renge kolay kolay akıl erdiremediğimiz Abidin Dino’nun yaşamı “soyu tükenen bir yaratıcı türünün belgeseli” gibi adeta. Bu zengin yaşantının önemli duraklarından birinde de, sanatçının son yıllarındaki en sıkı dostlarından biri olan karikatürist Selçuk Demirel yer alıyor. Demirel’in 15 yıl boyunca biriktirdiklerinden oluşan Özel Koleksiyon’u, iki yaratıcının çok özel dostluklarına ışık tutuyor; çizgi’nin ardındaki iki çocuğun hikayesini anlatıyor.

Abidin Dino’nun boya resimleri dışında, irili ufaklı onlarca desen, ilüstrasyon, karikatür, eskiz, el yazıları, fotoğraflar, kitap kapakları ve afiş tasarımlarının da yer alacağı serginin en çarpıcı parçaları ise, ressamın bizzat Selçuk Demirel için özel olarak yaptığı objeler:

Oyuncaklar, afacan, hiçbir zaman yaşlanmayacak bir koca çocuğun yaramazlıkları belki de bunlar, ama daha çok, dostluğun bir üst aşamaya ulaşmasına olanak tanıyan zeka göstergeleri, iki düş adamının karşılıklı zihin alıştırmaları; çöpe atılmış bir kutudan yapılan taşınabilir Abidin Müzesi, bir parmak heykeline dönüşüveren çakıl taşı, şişe mantarı, yumurta kabı, ambalaj paketi, ilaç kutusu kapağı, ampul vs. Selçuk Demirel ise bu ‘şeyler’in Abidin’in özgürlük tutkusundan kaynaklandığını düşünüyor. ‘Öteki’ne sunulan birer hediye olmaları dışında, her biri kolay kolay dile getirilemeyecek anları yansıtıyor.
Abidin Dino’nun 1993 yılında, ölmeden önce hastanede yaptığı son desenler ve son günlerine ait belge ve fotoğraflar da sergide yer alıyor. Selçuk Demirel sanatçıyı son nefesine kadar yalnız bırakmayan birkaç kişiden biri. Onun ölümle boğuşurken bile ironiyi, gülmeyi elden bırakmadığının tanığı olmuş. Ölümün kaçınılmaz olduğu kendisine söylenmiş, o da ölmeden önce yapması gereken şeyi yapmış; bu trajik durumu tersine çevirerek yaşama övgü, kalanlara selam olsun diye, kendisiyle, hastalığıyla elinden geldiğince ince ince dalgasını geçmiş. Sergiye eşlik eden kitapta Selçuk Demirel ile Abidin Dino’nun gülme, mizah geleneği ve karikatür üzerine yaptıkları uzun konuşmalar da sanatçının bu yönünün daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.

“Abidin Dino’nun resim, desen ve objelerinden oluşan koleksiyonumun, hem oluşumu, hem de gelişimi açısından çok ‘özel’ bir yeri ve önemi oldu benim için. Abidin Dino ile tanıştığımda, Nâzım’ın Jokond’u Abidin’in önsözü, çevirisi ve desenleri ile birlikte yayımlanmıştı. Abidin bu kitabı bana verirken ilk sayfaya bir de desen çizmişti. Bu küçük siyah kapaklı kitapçık sanırım bendeki ilk Abidin Dino orijinali idi. Daha sonraki her buluşmamızdan eve başka bir Abidin’le döndüm. Bana geldiğinde çizip bıraktıkları da cabası...
Bu böylece yıllarca sürdü, işin giderek çığırından çıktığı anlar da oldu.Şimdi düşündüğümde ‘Ne şans!’ diyorum. Doğru bir zamanda doğru bir yerde rastlamışım Abidin’e. Dostluğunu, zamanını, düşüncelerini paylaştı benimle. Aramızdaki yarım yüzyıla yakın yaş farkına aldırmadan bana adam gibi bir yer verdi dostlarının arasında.

Çeyrek yüzyıllık Paris yaşamımda, bana verdikleri, her taşındığım eve, bir duvardan diğerine taşındılar benimle birlikte. Bir kısmı dosyalarda kaldı hep yersizlikten.”
Selçuk Demirel

“Abidin bu hafta Paris’te Villejuif Hastanesi’nde öldü. Sesini yitirdikten, konuşamayacak hale geldikten üç gün sonra... Ona ait aklıma gelen imgelerin hepsi ister istemez yollar, kervansaraylar, yolculuklarla ilgili. Gezginlerin tetikte olma hali vardı onda... Stüdyosundaki küçük kitaplığının ya da geceleri kaldırdığı portatif şövalesinin önünde Abidin durmadan yolculuklara çıkardı. Gezegenlere dönüşen kadın resimleri yapardı... Sonra çiçek resimleri yapardı, onların boyunlarını, aşka giden Boğaziçi geçitlerini... Şimdi acaba Abidin gene yolculuğa mı çıktı...”
John Berger

“Selçuk’un ‘Abidin Koleksiyonu’, üçümüzün mutlu beraberliğinin tanığıdır.”
Güzin Dino

Çizgi bir güldürü, şaka, hınzırlık olayı, insafsız bir eleştiri aracı olabilir mi? Olayların bütün derinliğini bir iki çizgi ile överek ama daha çok söverek ortaya koyabilen bir davranış.

Çizgi sahibi, bütün bu yeteneklere sahip çılgın ve zengin mizaçlı bir kişi.
Selçuk bu konuda en soyut konuları en usta çizgilerle canlandırmasını bilen inanılmaz bir yeteneğe sahip.
Ama bu şaşırtıcı tarafı değildi sadece Abidin’i cezbeden.
Kardeşçe bir sevgi ile bulmuşlardı birbirlerini ve sonra herbiri ötekinin yaptığının tiryakisi olmuştu.
Yaş farkı söz konusu olmamıştı Abidin için, çünkü Abidin bir türlü ihtiyarlamamıştı.

Bu kitapta Selçuk’a verdiği kimi oyuncaklardan anlaşılıyor ki onun da bilinçaltında afacan bir çocuğun yaramazlıkları kıpırdamaktadır. Boş bir kibrit kutusu, ilaç ya da yumurta kutusu, hele plastikten ve şeffaf olunca, hemen eline geçirip her birine süslü hem de şaşırtıcı bir anlam kazandırıyor, o çöpe atılacak şeylere.

Selçuk da Abidin’in bu hünerlerinin meraklısı...
O kadar ki son zamanlarda, oyuncakları özel olarak Selçuk için işlemiştir.
Abidin bir masa başında oturup dururken ele geçirdiği ıvır zıvırı çizmeye, boyamaya, kesip yapıştırmaya, süslemeye, akıllı kılmaya, dikkate değer kılmaya uğraşırdı. Bilinçdışı bir çaba ile küçük parmak boyunda ve eninde bir kâğıt parçası üzerine koskocaman geniş, ferah dağ ve tepelerle çevrili deniz koyları, adalar ve kıyı manzaraları da vardır Abidin’in... Şaşırmazsınız da nasıl sığdırmış koca manzarayı küçük parmağın üzerine diye ...

Selçuk’un Abidin koleksiyonu onların dostluklarının, zengin, sıcak ve sevinçli beraberliklerinin göstergesi, tanığıdır.
Üçümüzün mutlu beraberliğinin simgesi...
Sağol Selçuk Demirel. (22 Temmuz 2003, Paris)

‘Özel Koleksiyon’
Selçuk Demirel
Yıllardır yolda, izde, yolculuklarımda, bit pazarlarında bulduğum zaman dışına çıkmış, hiçleşmiş, objeleşmiş ‘şey’leri yaşadığım mekana taşıma, onlarla bir süre birlikte yaşama isteği...

Açıklanması zor bir durum, belki de aramadan bulma eyleminin verdiği heyecan olsa gerek. Bu yeniden kazanım’ın (recuperation) içine her türlü basılı kağıt, bilet, etiket, menü, kasa fişi, fatura, eski fotoğraflar, kimlik kağıtları, fişler... Bütününden kopup ayrılmış kendi başına bir anlam ifade etmeyen metal parçacıkları; yarım makas, kafası kopmuş bir kurşun asker, küpe (tek), düğme (her türlü), vida, çakmayan çakmaklar, anahtar, parfüm ya da ilaç şişecikleri, işlemeyen saatler, metal erotik heykelcikler (kitsch), her türlü mekanik oyuncak, kaybolmuş ya da kaybolmakta olan mesleklerin el aletleri... Bu listeyi uzatmak çok mümkün.

Benim bu toplamalarım biraz da kuşların yuvalarını yapmak için topladıkları çalı-çırpıya benziyor. Yine de bu toplama-biriktirme konusunda kendimi ‘obsesif’ anlamda bir koleksiyoncu gibi görmedim hiçbir zaman, kolayca atabilir, verebilir, hatta bu yığılmalardan sıkılabilirim de...

Arada tek tük de olsa resim ve desen satın aldığım da oldu. Büyük hayranlık duyduğum İlhan Berk’in resimlerinden oluşan koleksiyonumun oldukça göz doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Ressam, yazar-çizer, fotoğrafçı dostlarımın verdiklerini de ekleyebilirim bu biriktirmelerime...
Bütün bunlarla birlikte Abidin Dino’nun resim, desen ve objelerinden oluşan koleksiyonumun hem oluşumu, hem de gelişimi açısından çok ‘özel’ bir yeri ve önemi oldu benim için.

Abidin Dino ile tanıştığım günlerde, 1978 yılının sonlarına doğru olsa gerek, Nâzım Hikmet’in Jokond ile Si-Ya-U kitabı Abidin’in önsözü, çevirisi ve desenleri ile birlikte yeni yayımlanmıştı.

Abidin bu kitaptan bir tane de bana verirken ilk iki sayfaya yayılan bir de desen çizmişti benim için. Bu küçük siyah kapaklı kitapçıkla eve döndüğümde sevincimden ne yapacağımı şaşırmıştım. Evimin bütün dengesi bozulmuştu. Sanırım bendeki ilk Abidin Dino orijinali idi.
Daha sonraki günlerde, aylarda her buluşmamız, her görüşmemiz sonrası eve başka bir Abidin’le döndüm. Bana geldiğinde çizip bıraktıkları da cabası...
Bu böylece yıllarca sürdü, işin giderek çığırından çıktığı anlar da oldu. Sıklaşarak hem de.
‘Selçuk buna bayılır’, ‘Bu tam Selçuk’a göre’ deyip sırf benim için çizip boyayıp, kesip yapıştırdığı birçok deseni, kutu’ları da eklemeliyim bu diziye.

1984 yılında Türkiye’ye askerlik için gelirken satayım ve ‘cep harçlığı’ yapayım ‘parasızlık çekmeyeyim askerlik ocağında’ diye verdiği iki büyük resimden birini bütün ısrarlarına rağmen satmadım.
Bu aramızdaki alış-veriş sadece resim ve desen düzeyinde kalmadı; bir sanatçı olarak, düşünmeye çalışan biri olarak, kısacası insan olarak birçok şey öğrendiğimi sanıyorum bu dostluktan.
Şimdi düşündüğümde ‘Ne şans!’ diyorum. Doğru bir zamanda, doğru bir yerde rastlamışım Abidin Dino’ya.

Dostluğunu, dostlarını, zamanını, düşüncelerini, düşüncelerimi paylaştı benimle, yaptıklarıma, çizdiklerime büyük ilgi duydu. Basılıp yayımlanmaları için çabalar sarfetti. Özgürce çizip, boyayabileceğinin akım, takım, üslup takıntıları olmadan da bir şeyler yapılabileceğinin en iyi örneği idi benim için.
Aramızdaki yarım yüzyıla yakın yaş farkına aldırmadan bana adam gibi bir yer verdi dostlarının arasında.
Bu Abidin Dino dostluk trafiği onun ölüm döşeğine kadar sürdü.

Çeyrek yüzyıllık Paris yaşamımda bu bana verdikleri taşındığım evlerin duvarlarından duvarlarına taşındılar benimle birlikte. Bir kısmı dosyalarda kaldı hep yersizlikten.

Boyadığı, kesip yapıştırdığı kutu ve objeleri korumak, sergilemek için satın aldığım vitrine ‘AD Müzesi’ dediğimde çok gülmüştü bu ‘müze’ sözcüğüne.
Abidin Dino’nun öldüğü 7 Aralık 1993 tarihinden bugüne kadar geçen bu 10 yılda eş ve dostlarımın dışında da bu koleksiyonumu başkaları ile paylaşmak, göstermek, sergilemek düşüncesi epeyce yol katetti. Geçen yıl bu düşüncemden Enis Batur’a söz ettiğimde sevinçle karşılamıştı.
Bu sergi, belki Güzin Dino’nun da dediği gibidir: “Selçuk’un Abidin koleksiyonu onların dostluklarının, zengin, sıcak ve sevinçli beraberliklerinin göstergesi, tanığıdır.”
Varolasın Abidin Dino (22 Eylül 2003, Paris)

NTVMSNBC

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz