Duvardaki Amerikan ruhu
John
Currin'in günümüz Amerika'sını hicvettiği figüratif tuvalleri her kesime
hitap eden bir içtenlik taşırken, Lucas Samaras'ın fotoğrafları sınırları
zorluyor.
Zıt değerleri aynı palette eriten John Currin ve kendi sureti üzerinden
hayatın ve hayalin sınırlarında gezinen sanatçı Lucas Samaras'ın eserleri
Whitney Amerikan Sanatı Müzesi'nde izleyiciye sunuluyor
Çağdaş ressam John Currin'in ABD'de bir müzede açtığı ilk 'kişisel
sergi'si, Whitney Amerikan Sanatı Müzesi'nde. Aynı binada, Makedon ve Yunan
asıllı, 1936 doğumlu ABD'li sanatçı Lucas Samaras'ın, çoğunluğu fotoğraf
tekniğiyle üretilmiş karışık otoportrelerini bir araya getiren 'Edepsiz
Ego: Lucas Samaras'ın Otoportreleri' sergisi de ilgi görüyor.
Currin'in 22 Şubat'a kadar izlenebilecek sergisi, 42 yaşındaki ressamın
son 10 yılda ortaya koyduğu 50 tuvalini izleyiciye sunuyor. Coloradolu Currin,
zıt sınıfların değerlerini aynı palette, bilinçle eritmiş olmasıyla
dikkat çekiyor. Ressam, özellikle İtalyan Rönesansı'na gönderme yapan
renkleri ve albenili kompozisyonlarıyla birlikte, 20. yüzyılın popüler ilüstrasyonları
ve güncel moda dergilerindeki fotoğrafları duyumsatan çalışmalarıyla eleştirmenlerden
takdir toplamayı sürdürüyor.
Sanat tarihi ve gülünçlük
Serginin dikkat çeken eserlerinden 'The Fishermen' (Balıkçılar), Currin'in
çıplak erkek figürleri kullandığı ilk tuvali. 19. yüzyıl ressamı
Winslow Homer'ın görkemli yapıtlarına gülümseten bir selam gönderen üslubuyla
bu çalışmanın yanı sıra, Whitney'de sergilenen 'Stamford After Brunch' adlı
pentür de ABD insanının 'anonim' görünümünü abartılmış beden uzuvları
ve jestlerle gündeme taşıyor. Gündelik hayata ve reklamlara dokunduran
kurgusuyla bu eserde, üç ayrı orta yaşlı, selülitli, makyajlı kadının,
ellerindeki purolar, üzerlerindeki gündelik takımlar ve öğle sonrası içkileriyle
görülmekte. Eserle beraber, kadınların bir evde geçirdikleri özel
dakikaların mahremiyeti, yaşadıkları anın habersiz gülünçlüğü ve züppeliğiyle
kesişiyor. Currin'in sergisinde taşralı aşıkların gülünç gösterişi
de, bir diğer eserde, göğüslerine uygun sutyen arayan '90-60-90' ölçülü
bayanların telaşına karışmış. Yine, evde makarna yapmaya çalışan iki kılıbık
kocanın (belki 'gay' bile olabilirler?) sevimliliğiyle 'Ev Yapımı Makarna'
adı altındaki tuvalle ilginçleşen sergi, yatakta bakışsız gözleriyle öylece
duran bir kadını betimleyen Currin tablosuyla birden ciddileşebiliyor.
Lucas Samaras'ın kendi sureti üzerinden, cinsiyet, cinsellik, terör, değişim
ve etik gibi unsurları büyüteç altına aldığı 'Edepsiz Ego' sergisi ise,
8 Şubat'a kadar Whitney'in dördüncü katında. Sergi Samaras'ın desenleri,
heykelleri, aynalı objeleri ve yerleştirme çalışmaları ile, yıllar önce
çekilmiş 16 mm'lik, deneysel-belgesel filmlerini gözler önüne seriyor.
Tıpkı Rembrandt, Van Gogh, Beckmann ve Kahlo gibi, biricikliğin ifadesi için
kendi tenini esas alan sanatçı, İkinci Dünya Savaşı ve Yunan iç savaşı
gibi unsurlarla beslenen koyu geçmişiyle beraber tanık olduğu yıkımın
devasalığına sanatla direnmiş bir göçmen çocuğu. Ciddi anlamda ses
getiren sergilerini 1950'li yılların sonlarında açan sanatçının en
bilinen yapıtları ise, karışık teknikle 1960'lar ve 1980'lerde ürettiği
'kutular' olmuş. Bu kutularda rastlanan doldurulmuş kuşlar, değerli taşlar,
boncuklar ve deniz kabukları ve diğer egzotik nesneler, içerdikleri gizli bölmelerle
de sanatçının iç dünyasındaki karmaşıklığı ortaya koymakta.
Yine sergi, sanatçının 30 yıl önce 'Polaroid 360' model bir makineyle ürettiği
'Auto-Polaroid'ler, 1973 ve 1976 yılları arasında çalıştığı ve yine
Polaroid'in katkılarıyla 'son teknoloji'den faydalanan 'Foto-Dönüşüm'ler
ve 20 yıllık 'Oturuş'lar ve 'Ölüdoğa' dizileri ile, 'Panorama'larıyla akılda
kalmayı başarıyor.
Lucas Samaras'ın çabasını özetlediği şu cümleleri ise serginin tılsımını
içinde taşıyor gibi: 'Profesyonel düzeyde kişisel içebakış metodu, -ki
iyi bir otoportrenin sırrı da bu- 'öteki'nin araştırılması adına
emsalsiz, asil bir yöntem olagelmiştir. Ben de, kendimle ilgili her ne öğrenmiş
ve bulmuşsam, onu daima çevremdekilerle paylaşma eğiliminde oldum.'
Son dönemde Apple, Photoshop ve Leica kamera kullanan sanatçının 'taze'
çalışmaları ise 'Photofiction' (Fotokurgu/roman) başlığı altında
izleniyor. Samaras, makinenin kimi görüntüyü beğendiği ya da beğenmeyebildiğine
değinerek şunları söylüyor: 'Artık kendi çıplak fotoğraflarımı çekmeyeceğimi
sanıyordum. Ama sanırım yaptıklarım makinenin hoşuna gidiyor.'
İnternet: www.whitney.org
Radikal
|