reklam

Haberler
Şubat 2004

Fındıklı'da 'güzel' bir şey

Mimar Sinan Üniversitesi, 'Güzel Sanatlar'a yönelik tarihi misyonunu, dördüncü kez değişen adıyla yeniden sahiplendi. 121 yaşındaki okul artık 'Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' diye anılacak

Bundan 121 yıl önce, sanat tarihçi, ressam, müzeci ve arkeolog Osman Hamdi Bey tarafından kurulan 'Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane' kurumu, 2004 yılını, tarihsel misyonuna en yakından geçen dördüncü 'yeni' adıyla karşıladı. 1928'den 1981'e kadar 'Devlet Güzel Sanatlar Akademisi' olarak tanıdığımız, ardından YÖK' ün doğumuyla beraber 'Mimar Sinan Üniversitesi'ne dönüştürülen okulun yeni adı, 'Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' şeklinde belirlendi ve bu tarihi karar, 29 Ocak 2004'te yayımlanan Resmi Gazete'deki tebliğ ile kamuoyuna duyuruldu. Hatta bu tarihi sayfa şimdi, okulun rektörlük makamında, çerçevelenmiş vaziyette.

Sanatçıların gönlü alındı
Peki bu değişikliğe niçin gidilmişti? Kurum Rektörü Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin'in bundan aylar önce gündeme taşıdığı bu 'reformist' önerinin gerekçesinde, Mimar Sinan Üniversitesi'nin 'Osman Hamdi Bey tarafından kurulan ilk sanat ve mimarlık yüksekokulu olduğu' ibaresi dikkat çekiyordu.

Öte yandan, kuruluşundan bu yana 'Güzel Sanatlar'ın evrensel, barışçıl ve insancıl şemsiyesi altında varlığını sürdüren kurumun adının üniversiteye dönüşmesinden itibaren, 'güzel sanatlar' ibaresinin kaldırılmış olması da, üniversite bünyesindeki öğretim elemanları ve mezunları ile sanatçılar arasında 'büyük bir moral bozukluğuna' neden olmuştu. Hatta bunun son örneği, usta ressam, merhum Avni Arbaş tarafından, hasta yatağında bile şöyle dile getirilmişti: 'Akademi yok ki? Yandı o eski akademi...'

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin kimliği ve geleceğini, onu umut ve gayretle sahiplenmeye çalışan Rektör İsmet Vildan Alptekin'le değerlendirdik.
Kurumun 'Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' olarak yoluna devam etmesi, 'Akademi' ruhuyla örtüşecek mi?

Önce 'Akademi'nin gerçek anlamını ortaya koyalım. Burası 'Devlet Güzel Sanatlar Akademisi' iken farklı bir yapısı vardı. Sonra, biliyorsunuz, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı birçok 'Ticaret Akademisi' açıldı. Ve bu, bizim anladığımız anlamda 'akademi' anlamını vermedi. Çünkü 'akademi'ler, sanat ve ihtisas dallarıyla uğraşan, üniversite üstü, fakülte üstü kurumlardır. Çok özeldirler. Şu anda bunun Türkiye'deki ideal örneği, faaliyetteki 'Harp Akademileri'dir. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bu iş, Avrupa'daki anlamıyla, 20'nin üzerindeki eğitim kurumuyla oturtulmuştur ve başarıyla uygulanmaktadır. Bu anlamda bizim de, açılan ticaret akademileri ile birlikte özelliğimiz de kaybolmuş, eşdeğer görülmüş oldu...

Bu değişiklikle, dün ve bugün arasındaki paralellik nedir?
1982 yılında üniversite yasası çıkınca, 'Akademi' ibaresi kalktı ve Mimar Sinan Üniversitesi' ismi alelacele bize verildi. Ama şunu da belirtelim; Mimar Sinan'ın değerini, bizim kadar kimse bilemez. Fakat bu arada biz 100 yıllık ismimizi, geleneğimizi bir anda kaybetmiş olduk. Burası giderek 'üniversite'leşmeye başladı. Bu hiç de kolay olmadı. Bir süre yarı akademi, yarı üniversite mantığıyla devam etti. Biz üniversite olmak zorundaydık, yoksa bir başka üniversiteye devredilebilirdik. Bu anlamda, eski ama çok önemli misyonumuzu kaybeder gibi olduk. Ve ben bu süreçte, 2000 yılında, rektörlük adaylığımı koyduğum sırada bu isim değişikliğini gündeme taşıdım. Sonuçta, bizde ağırlıklı olarak mimarlık eğitimi de olduğu için, bu ismi aldık.

Bundan sonraki aşama ne?
İsim değişikliğinden sonraki ikinci safhamız, bu kurumun bir 'ihtisas üniversitesi' olabilmesi. Çünkü biz Türkiye'nin bütün üniversiteleri ve diğer eğitim kurumlarına öğretim üyesi, sanatçı yetiştiriyoruz. Lisans düzeyinde olduğu kadar yüksek lisans ve doktora seviyesinde de en az lisans öğrencilerimiz kadar öğrenci yetiştirebilme arzusundayız. Bu arada da sergi, konser ve diğer faaliyetlerimizi aksatmamayı amaçlıyoruz.

Bu anlamda yeni YÖK yasasından en büyük beklentimiz, klasik mali hükümlerin üzerimizden kalkması. Çünkü biz, ürettiğimiz eserlerimizi ancak açtığımız ulusal ve uluslararası sergiler yoluyla tanıtabiliyoruz. Tabii bu imkânları sağlayabilmek için sadece devlete güvenmekle kalmayıp, kendi özkaynaklarımızı da durmaksızın artırıyoruz. Geldiğimiz noktada, 3,5 yılda, 30 yıllık bir aşama kaydettiğimizi sanıyorum. Bomonti'de 55 bin metrekarelik alana kurduğumuz yeni binamızın inşaatı hızla sürdürülüyor. Plaza şeklinde, dört katlı otoparkı olan bu binada bir 'Çağdaş Sanat Müzesi'nin de yer alması, planlarımız arasında.

Bu bina Beşiktaş'ta, halen kira bedeliyle kullandığımız Fen-Edebiyat Fakültesi ile Fındıklı'da sıkışık vaziyetteki bölümlerimiz için kullanılacak. İnşaatın bitmesi iki-üç yıl kadar sürebilir. Binanın maliyeti 80 trilyon lira; diğer taraftan bu yıl devletten 10 trilyon kadar destek aldık. Üniversitenin toplam bütçesi, dört yıl önce dört trilyondu. Bugün bu 35 trilyona çıkarıldı.

Beşiktaş'taki Resim Heykel Müzesi'nin durumu nedir?
Müze eski yerinde kalmaya devam edecek. Oranın bütün koşullarını gerçek bir müze olacak duruma getiriyoruz. Bir yönetmeliği bile yoktu, hazırladık. Dünyadaki bütün önemli müzeler, saraylardır zaten. Tıpkı Versailles Sarayı gibi, değil mi? Orası da sadece pazartesileri kapalı, diğer günler 'kaynayan' bir müze olacak. Şu aşamada ihtiyacımız olan 8 trilyonu bulduğumuz takdirde en çok iki, bulamadığımız halde ise, en fazla dört yıl içerisinde, orası bizim tasarladığımız aşamaya gelecektir. Çünkü biz bugüne kadar verdiğimiz tüm sözleri yerine getirdik.
Radikal

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz