Emel Akın "Cehennem Kapısı"
sergisi açılıyor
Pi
Artworks genç sanatçılarından Emel Akın 14 Mart tarihinden itibaren yeni işleri
ile sanat severler karşısında. Dante’nin İlahi Komedyasını çıkış
noktası olarak alan serginin ismi :
“Lasciate Ogni Speranza, Voi Ch’entrate.” (Cehennem Kapısı)
Cehennem Kapısı olarak hitap edebileceğimiz sergi ana hatlarıyla insan
oluş, varoluşun saçmalığı, anlamı-anlamsızlığı, ‘insanın fırlatılıp
atılmışlığı’, insanın trajik yazgısı, varlık-hiçlik, doğum-ölüm
döngüsü gibi düşünceleri sorguluyor.
Ana rahmindeki cenin imgesinde ve Dante’nin cehennem kapısındaki sözleri
eşliğinde izleyiciye sunuluyor.
Tamamı gravür işlerden oluşan bu sergiyi14 Mart - 10 Nisan tarihleri arasında
Ortaköy Pi Artworks Çağdaş Sanat Merkezi galeri alanında izleyebilirsiniz.
Tel: 0212 236 68 53
Emel Akın'ın işleri ve yeni sergisi ile ilgili yorumu
“Lasciate Ogni Speranza, Voi Ch’entrate.”
Dante’nin ‘İlahi Komedya’sında Cehennem bölümünde cehennem kapısının
üzerinde Latince şu sözler yazar: “Lasciate ogni speranza, voi
ch’entrate.” (Buraya kim girerse umudu geride bıraksın.). Doğacak insan için
ne güzel, ne ironik bir karşılama! Zira doğmak, yaşamaya başlamak, can
bulmak bir anlamda insanın varoluş sürecinde o bildik sona, ölüme, yok oluşa
giden yoldaki ilk adımları atmak demektir. Doğumun beraberinde ölümü de
getirmesi, varoluşun yok oluşla birlikte anılması, varoluşun saçmalığı
üzerine bir dizi düşünceyi çağrıştırır. Bu düşünceler aynı zamanda
umut-umutsuzluk, başlangıç-bitiş, yeşerme-çürüme, varlık-hiçlik gibi
çatışma ve gerilimi içinde barındırır. Ana rahmine düşüşle başlayan
insanın varoluş serüveni; ana rahminin mezara, yaşama açılan kapının
cehennem kapısına benzetilmesi gibi metaforlarla anlatılırken, insanın
trajik yazgısı hatırlanır: İnsanın ‘fırlatılıp atılmışlığı’,
doğuştan mahkum olduğu yalnızlık, korku, kaygı, umutsuzluk, acı, seçim
özgürlüğünün olmadığı bir oluş-varlık kazanma, acının hakim yaşama
açılan kapı, yaşam deneyiminin cehennem hayatına benzetilmesi gibi kötümser
düşüncelerle, insanın varoluşu ‘hiçlik’ boyutunda sorgulanır.
Aslına bakılırsa, sergilenen
yapıtlara kaynak oluşturan, yön veren ve beni derinden etkileyen bütün bu düşünceler,
tarih boyunca insanlığın, onu bir gölge gibi takip eden, peşini bir türlü
bırakmayan kabusu; en eski çağlardan günümüze düşünürlerin ve sanatçıların
üzerinde kafa yorduğu, eserler ürettiği, düşünce akımlarına konu olmuş,
insana oldukça tanıdık, çok eski ve her zaman için mevcut meseleleri
olagelmiştir. Sophokles’in trajedilerinden, Tevrat’ta Eyüp’ün yakarışlarına;
Kierkegaard’dan Heidegger’e; Dostoyevski, Beckett ve Kafka’ya ve daha
nicelerine bu düşüncelerin izleri sürülür. Sophokles’in ‘Oidipus
Kolonos’ta’ trajedisinde koro şöyle seslenir: “Hiç doğmamış olmak
yazgının en güzeli; ona en çok yakışan da dünyaya gelir gelmez hemen dönmek,
gene eski yerimize dönmektir.” Tevrat’ta Eyüp Tanrı’ya başkaldırır
ve yakarır: “Doğmuş olduğum gün yok olsun! Rahimde bir erkek peyda oldu
diyen gece de yok olsun.” “Ben niçin doğunca ölmedim, rahimden çıkınca
son soluğumu vermedim.” “Kederliye niçin ışık verilir, canları acı
olanlara hayat.” “Çünkü korktuğum şey başıma geliyor, ve yıldığım
şey üzerime geliyor.” “Kaygısız değilim ve sükunda değilim, ve rahat
değilim; Ancak sıkıntı geliyor.”
Sergideki yapıtlarda ana hatlarıyla insan oluş, varoluşun saçmalığı,
anlamı-anlamsızlığı, ‘insanın fırlatılıp atılmışlığı’, insanın
trajik yazgısı, varlık-hiçlik, doğum-ölüm döngüsü gibi düşünceler,
ana rahmindeki cenin imgesinde ve Dante’nin cehennem kapısındaki sözleri eşliğinde
sunuluyor.
Arkitera
|