Alman sanatında Avrupalı Türk fırtınası
mı?
İnsanın varlık bilincini bazı temel sorulara vereceği yanıtlar
belirler. Bu sorulardan ilki ve belki de en önemlisinin ‘(Ben) Kimim?’ olduğunu
düşünebiliriz. Bu soruyu ikinci dereceden sorular izleyebilir: ‘Neredeyim;
nasılım; niçinim; ne yapıyorum?’
İnsanların ‘Ben kimim?’ sorusuna verdikleri yanıtın ‘Ben, Zombok
kabilesinden Adda’yım!’dan ‘Ben Adda Kobo’yum!’a ulaşması için
binlerce yıl geçmiştir.
Bu binlerce yıla karşın ‘Ben kimim?’ sorusu hálá önemini koruyor.
Bireyleşmek için kolektif bilincin (sürü bilincinin) kan bağından bireysel
bilince doğru çok uzun bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Bireysel bilince ulaşmadan çağdaş bireye dönüşmek olanaksız. Bireysel
bilincin en yoğun, en katmanlı, en saydam, en uç hali de yaratıcı sanatçının
bilinci, yani güzel sanatlardan herhangi birinde eser yaratanların bilinci.
Bunların arasında da insan dilini kullananlar bireysel bilinç bayrağını taşırlar.
Gerçek bir şair ya da romancı ‘Ben kimim?’ sorusuna, kesinlikle,
‘Ben, Zombok kabilesinden çolak Adda’yım yanıtını vermez. Dahası,
belki ‘Ben Adda Kobo!’yum da demez, ‘Kitaplarımı okuyun, yazdıklarımı
okuyun!’ der.
Sanatçı Biricik Olandır
Yaratıcı sanatçıyı öteki insanlardan ayıran başlıca özelliğe gelince:
Sanatçı ve eylemi ‘Biricik’tir. Bir binanın yapımı, mimarın, mühendisin
ve işçilerin ölümüyle sona ermez, yerleri başkaları tarafından
doldurulabilir. Ama bir romancı öldüğü zaman yazmakta olduğu roman yarım
kalır. Böylesine özel bir yere sahip bir bilincin, kendini, ‘Ben, Zombok
kabilesinden Adda’yım!’ diye tanımlaması olanaksızdır.
22 Şubat tarihli Hürriyet Pazar’ın kapak konusu Türk asıllı Alman
sanatçılar ya da Almanya’da yaşayan Türk asıllı sanatçılardı. İç
sayfada manşet ‘Alman sanatında Avrupalı Türk Fırtınası’ olmuş.
Hürriyet’in genç gazetecileri, Fatih Akın’ın Altın Ayı Ödülü’nü
almasından sonra, Almanya’da başarılı olmuş Türkiye kökenli sanatçılar
arasında bir tür kimlik sondajı yapıyorlar. Aldıkları yanıtlar şöyle:
Almanca yazan şair ve yazar Zafer Şenocak: ‘Ben bir Almanım ve Türklüğüm
sadece kendi biyografimle ilgili. Amerika’da bir seminere katıldığımda
Alman sanatçı olarak takdim ediliyorum. Ama Türk geçmişim sanatım için
her zaman önemlidir.’
Almanca yazan, ‘Kanak Sprak’ adlı müthiş kitabın yazarı Feridun
Zaimoğlu, ‘Kendinizi tam anlamıyla Alman edebiyatının bir temsilcisi
olarak görüyor musunuz?’ sorusunu yanıtlıyor:
‘Bu soru bana sürekli soruluyor. ‘Yabancı kökenli sizler Alman
edebiyatından mısınız yoksa ayrı bir statüde misiniz?’ diye. Ben kendimi
Alman edebiyatından biri olarak görüyorum ve bunun kavgasını veriyorum.’
Almanca yazan yazar ve oyuncu Renan Demirkan ‘Ben bir sanatçıyım ve
enternasyonalim. Metnimi kendim yazıyorum, sahneye kendim koyuyorum, bunu bir Türk
olarak değil, sanatçı olarak yapıyorum’ diyor.
Picasso Daha Şanslıydı
Düşüncelerini aktardığım Türk asıllı üç Alman yazar, ‘Zombok
kabilesinden Adda Kobo’ evresinden binlerce yıl uzaktalar. Hepsi bir ‘Adda
Kobo!’ Çağının çağdaşı yazarlar!..
Bir yazarın adının önüne kabilesinin adını önemsemesi onun henüz
‘biricik yaratıcı’ evresine ulaşmadığını gösterebilir mi? Galiba gösterebilir.
Çünkü, yabancı bir dilde yazsa da adının önüne mensup olduğu kabilenin
adını getirip ona sığınan yazar, bu eylemiyle ‘biricik’ olma hakkını
da yitirir.
Bu ne yazık ki böyle: Dil yazarların hem yurdu hem de hapishanesi!
Yazarlar, hayatının büyük bir bölümünü Fransa’da yaşadığı halde İspanyol
sayılan Picasso kadar şanslı olamaz. Çünkü Picasso ressamdı, dil yerine
renk kullanıyordu.
Hürriyet - Özdemir İnce
|