reklam

Haberler
Mart 2004

Deniz Aygün: Bedenim, hem özgürlüğüm hem hapishanem

Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz, çağdaş Türk resminin yeni simalarından Deniz Aygün’ün son çalışmaları, ‘Hücrede Beden’ başlıklı sergide bir araya geldi.

Karşı Sanat Çalışmaları’nın yeni açılan, ikinci galeri alanı Poligon’da yer alan serginin ana temasını ‘kapatılmış beden’ oluşturuyor. Sanatçı, eserlerinde gündemden düşmeyen bir konuyu, cezaevlerinde yaşanan dramları görünür kılmayı amaçlıyor.

Dördüncü kişisel sergisini açan Deniz Aygün 1974 New York doğumlu. 1990’da Atilla Tos ile başladığı desen çalışmaları ile resme adım atmış. 1991’de Mahir Güven’den, 1992 - 93’te Mehmet Güleryüz’den ders almış. 1998’de heykel ve seramik çalışmalarına başlamış. Önceki sergilerinde yağlıboya eserlerini görmeye alıştığımız Aygün’ün, son sergisinde yer alan resimlerinde teknik arayışlarının izlerini sürmek mümkün. Değişik toz boya ve yağ karışımlarıyla elde ettiği boyaları kullanan sanatçının gerek tuval gerekse duvar üzerine yaptığı çalışmalar, baskıresim etkisi yaratıyor.

Deniz Aygün’ün ‘Hücrede Beden’ başlıklı sergisinin ana teması ‘kapatılmış beden’. Ressam, özellikle cezaevlerini sorunsallaştırdığı eserlerinin büyük çoğunluğunu seriler halinde kurgulamış. Keskin çizgiler ve geometrik biçimlendirmeleri tercih ettiği resimleri ile ilgili şöyle diyor Aygün: “Resimlerimde, mekan olarak iki duvar ve hücre tabanının birleştiği bir köşe var. Olsa olsa iki üç metre derinlik ve içinde tek kişilik bir yatak... Bu resimlerde yatak üzerine yatılan bir nesneden başka, bedenin temsili.” Bir oda ve içinde yer alan yatak ile pek çok şeyi anlatan sanatçı, yatak ile bedeni özdeşleştirirken yatak formunu bozarak, deforme ederek bedenin zayıflığını, dönüşümünü anlatıyor. Sanatçıya göre, “Her değişik formdaki yatak, bedenin mekan içindeki özel bir durumunu temsil ediyor...”

Deniz Aygün’ün yatak ve beden özdeşliğini kullanmaktaki bir diğer amacı, insanın kendisiyle baş başa kalabildiği yegane zaman olan ‘uyku’ya gönderme yapmak. ‘Günlük hareketlerin dışında, bedenin en çok kendisini hissettiği, dinlendiği, arzu ettiği, acısını tekrar duyduğu, kollarını bacaklarını yokladığı yer’ olan uykunun mekanı olarak yatak, ressamın gözünde ömrümüzün büyük bir bölümünü, en özel zamanlarımızı geçirdiğimiz yer ve bedenin bir simgesi. Aygün, beden ile yatak arasında kurduğu ilişkiyi içselleştirdiğini de ekliyor: “Bedenin yatağa dönüşmesi bana Kafka’nın Dönüşüm adlı anlatısında, Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesini de hatırlatıyor. Özdeşleşmeyle dönüşüm birbirine karışıyor. İnsan ister istemez çizdiği şeyle özdeşleşiyor, ona dönüşüyor. Örneğin bir ağacı çizerken onun göğe uzanan gövdesini ressam kendinde hisseder. Onun için her resim bir otoportredir tabii. Bu yataklar da benim kendini hisseden bedenimin dönüşmüş otoportreleridir.”

Deniz Aygün’ün ‘Hücrede Beden’ adlı resim sergisi 13 Mart’a kadar Karşı Sanat Çalışmaları’nda görülebilir. (212-245 15 08)
Zaman - Ahmet Taha

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz