Deniz Aygün: Bedenim, hem özgürlüğüm
hem hapishanem
Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz, çağdaş Türk resminin yeni
simalarından Deniz Aygün’ün son çalışmaları, ‘Hücrede Beden’ başlıklı
sergide bir araya geldi.
Karşı Sanat Çalışmaları’nın yeni açılan, ikinci galeri alanı
Poligon’da yer alan serginin ana temasını ‘kapatılmış beden’ oluşturuyor.
Sanatçı, eserlerinde gündemden düşmeyen bir konuyu, cezaevlerinde yaşanan
dramları görünür kılmayı amaçlıyor.
Dördüncü kişisel sergisini açan Deniz Aygün 1974 New York doğumlu.
1990’da Atilla Tos ile başladığı desen çalışmaları ile resme adım atmış.
1991’de Mahir Güven’den, 1992 - 93’te Mehmet Güleryüz’den ders almış.
1998’de heykel ve seramik çalışmalarına başlamış. Önceki sergilerinde
yağlıboya eserlerini görmeye alıştığımız Aygün’ün, son sergisinde
yer alan resimlerinde teknik arayışlarının izlerini sürmek mümkün. Değişik
toz boya ve yağ karışımlarıyla elde ettiği boyaları kullanan sanatçının
gerek tuval gerekse duvar üzerine yaptığı çalışmalar, baskıresim etkisi
yaratıyor.
Deniz Aygün’ün ‘Hücrede Beden’ başlıklı sergisinin ana teması
‘kapatılmış beden’. Ressam, özellikle cezaevlerini sorunsallaştırdığı
eserlerinin büyük çoğunluğunu seriler halinde kurgulamış. Keskin çizgiler
ve geometrik biçimlendirmeleri tercih ettiği resimleri ile ilgili şöyle
diyor Aygün: “Resimlerimde, mekan olarak iki duvar ve hücre tabanının
birleştiği bir köşe var. Olsa olsa iki üç metre derinlik ve içinde tek kişilik
bir yatak... Bu resimlerde yatak üzerine yatılan bir nesneden başka, bedenin
temsili.” Bir oda ve içinde yer alan yatak ile pek çok şeyi anlatan sanatçı,
yatak ile bedeni özdeşleştirirken yatak formunu bozarak, deforme ederek
bedenin zayıflığını, dönüşümünü anlatıyor. Sanatçıya göre, “Her
değişik formdaki yatak, bedenin mekan içindeki özel bir durumunu temsil
ediyor...”
Deniz Aygün’ün yatak ve beden özdeşliğini kullanmaktaki bir diğer
amacı, insanın kendisiyle baş başa kalabildiği yegane zaman olan
‘uyku’ya gönderme yapmak. ‘Günlük hareketlerin dışında, bedenin en
çok kendisini hissettiği, dinlendiği, arzu ettiği, acısını tekrar duyduğu,
kollarını bacaklarını yokladığı yer’ olan uykunun mekanı olarak yatak,
ressamın gözünde ömrümüzün büyük bir bölümünü, en özel zamanlarımızı
geçirdiğimiz yer ve bedenin bir simgesi. Aygün, beden ile yatak arasında
kurduğu ilişkiyi içselleştirdiğini de ekliyor: “Bedenin yatağa dönüşmesi
bana Kafka’nın Dönüşüm adlı anlatısında, Gregor Samsa’nın böceğe
dönüşmesini de hatırlatıyor. Özdeşleşmeyle dönüşüm birbirine karışıyor.
İnsan ister istemez çizdiği şeyle özdeşleşiyor, ona dönüşüyor. Örneğin
bir ağacı çizerken onun göğe uzanan gövdesini ressam kendinde hisseder.
Onun için her resim bir otoportredir tabii. Bu yataklar da benim kendini
hisseden bedenimin dönüşmüş otoportreleridir.”
Deniz Aygün’ün ‘Hücrede Beden’ adlı resim sergisi 13 Mart’a kadar
Karşı Sanat Çalışmaları’nda görülebilir. (212-245 15 08)
Zaman - Ahmet Taha
|