Sessizliği yırtan kadınlar
Karşı Sanat Çalışmaları'ndaki 'Sfenks Seni Yiyip
Yutacak' sergisi, kadın ve erkek zihninin ezeli münasebetini tartışmaya açıyor.
Serginin küratörü Beral Madra'ya göre sorun, 'erkek egemen' yapıda
Beral Madra küratörlüğünde Karşı Sanat Çalışmaları'nda izlenen
'Sfenks seni yiyip yutacak' sergisi, popüler kültür ve ataerkil geleneğin
eleştirisi, psikanalizin kitlelerle münakaşası ve bireylerdeki algı kirliliği
ile fikir tembelliğinden mustarip 'estetik küfe'siyle, umumi bilinç ve
pratikleri 'sabote etmeyi' sürdürüyor.
Eserlerin topyekûn çıkardığı 'ses'ten ötürü, izleyicide uyandırdığı
'eylemsi' sessizlikle öne çıkan ve Türkiye, Azerbaycan, Mısır, ABD,
Bulgaristan ve Japonya'dan 15 kadın sanatçının buluştuğu sergiye Fikriye
Memedova, Elif Çelebi, Özgül Arslan, Neriman Polat, Alla Georgieva, Nadezda
Oleg Lyahova, Gonca Sezer, Şermin Şerif, Emel Kennavi, Ani Setyan, Tina La
Porta, Kumi Yamashita, Gül Ilgaz, Cemile Kaptan ve Yeşim Ağaoğlu katılıyor.
Sergi, video-art, performans videosu, fotoğraf, fotoğraf düzenlemesi,
dijital baskı, yerleştirme ve metin düzenlemesi gibi değişken pratikleri
'kadın kimliği' ve 'ifade/irade özgürlüğü' adına kaynaştıran bir çeşitlilik
taşıyor.
Öte yandan etkinlik, 'iki binlerin Türkiyesi' ve günümüz dünyasında
medyadan cinselliğe, uluslararası politikadan reklama, mahremiyet ve kimlik
mekanlarından gündelik hayata kadar, kadının algılanma, konumlandırılma
ve tüketim biçimlerine avuç avuç, oluk oluk dokunuyor.
Sergi yapımcısı Beral Madra ve etkinliğe yapıtlarıyla katılan
imzalardan beşi ile randevulaşıp, seslerini 'kayıt altına' almaya çalıştık.
Sergi çıkışında, etkinliğin 'bilinçaltı'nı yüzeye çıkardığınız
bir metin asılı. Orada sanatın, 'töz'e ait bir, belki de son güvence alanı
olduğu inancı içinde bulunduğunuzu söylüyorsunuz. Bu ne kadar inandırıcı
olabilir?
Beral Madra: Her şeyin yüzeyde gittiği bir ortamda yaşadığımız için,
sanatın da hâlâ her açıdan 'derin'le ilgilendiğini biliyoruz. O halde bunu
gerçekten neden uygulamayalım? Türkiye'deki toplumsal, kültürel ve hukuki
durum açısından 'kadın' ve 'erkek' arasında sürekli bir gerilim var. Türkiye'de
varlık gösteren kadın sanatçıların, öteden beri farklı bir duyarlık içinde
ürettiklerini izliyorum. Özellikle '80'li yılların ortasından başlayarak
çok ön plana çıkmaları, kimsenin cesaret edemediği konuları irdelemeleri
söz konusu; fakat yine Türkiye'de, kadın sanatçılara bakışta bir farklılık
yok. Toplum ne onları, ne de eserlerini durup düşünmüyor. Yine mesleğimde
şu anda bir 'özel sektör egemenliği' ve onun içinde de bir 'erkek egemenliği'
var. Bir kadın olarak, bu iki 'egemenlik' içinde varolmak durumundayım. Kültür
sanayii ile birlikte, para da erkeklerin elinde olduğunda, ben büyük sıkıntı
çekiyorum. Oradan çıkıp kuramsal alana girdiğinizde ise, yine kuramın
erkek egemen olmasından dolayı, üretim ve davranış biçimlerinin ona göre
belirlenmesiyle karşılaşıyoruz. Size daha somut bir örnek: Kültür alanında
çalışan erkekler bugünkü Türkiye'de küratör ve eleştirmenlerin yokluğundan
dem vuruyorlar ama buna karşın, bu işi yıllardır Türkiye'de yaptığımı
sanıyorum!
Sergideki işlerin yarattığı sessizliğin sergi bitene kadar mekâna 'mıhlanması'
epeyce dramatik... İnsanı suçlu hissettiren, yadırgatıcı, neredeyse
eylemsi bir sessizlik bu.
Özgül Arslan: Bugün medyaya baktığımızda, neredeyse davranışları,
bakış açıları ve giyimleriyle aynı, 'prototip' bir gençlik üretiliyor
diyebiliriz. Oysa onlar bir biçimde farklı oldukları anda çok şiddetli bir
reaksiyona maruz bırakılarak bastırılıyorlar.
B. Madra: Türk kültüründe görsellikten bir kaçış var. Bu görsellik
basite indirgendiği için ki, en çok sevilen ürünler, reklamlar. Çaba göstermeden,
görüntüyü tüketmek gibi bir alışkanlık var bizde. Bugün AB'ye giriş sürecinde,
kullanmamız gereken en önemli aracı, kitle iletişim
araçlarını doğru kullanmayarak en önemli yanlışı yapıyoruz. Bakın
bu sergi için, Türkiye'deki tüm kadın milletvekillerine e-posta ve
davetiyeler yolladık. Bir tanesinden bile yanıt gelmiş değil! Yine bu sergi
için kadın derneklerinden basit yardımlar istedik. Her bir derneğin, tek bir
sanatçıyı desteklemesini istedik, bu kadar basit bir şeye bile yanıt alamadık!
Sanatseverlere sunulan eserlerin mesajı ve sergi teması arasındaki ilişki
nasıl?
Yeşim Ağaoğlu: Sergideki üç işimden biri, 'Küçük Prens' üzerine
kurulu, Antoine de Saint-Exupery'nin bu bilindik kitabı, gençler, özellikle
erkekler tarafından çok beğenildiği için sevgililerine veya 'kız arkadaşlarına'
armağan ettikleri bir klasik. Yakın zaman önce bu kitabı tekrar okuduğumda,
Küçük Prens'te hiç kadın kahramanın olmadığını gördüm! Kitaptaki
simge ve kahramanları listelediğim bu işle de mevcut durumu göstermeye çalıştım...
'Sfenks Seni Yiyip Yutacak' sergisi 7 Nisan'a kadar Karşı Sanat Çalışmaları'nda.
Tel: 0212 245 15 08
Radikal - Evrim Altuğ
|