Anadolu el sanatları
Avrupa yolcusu
Ebru Çerezci ve Güvenç Kılıç, Anadolu el sanatlarını günümüz tasarımlarıyla
yeniden biçimlendiriyor, dünyaya açıyor. Abi-kardeş olan ikili: "Yurtdışındaki
mağazalarda Anadolu köşeleri olsun istiyoruz"
Güvenç Kılıç ve Ebru Çerezci abi-kardeşler. Birlikte bir şirket
kurdular, adını Hiref koydular. Hiref, Ehl-i Hiref'den geliyor. Ehl-i Hiref,
Osmanlı döneminde kurulan bir örgüt. Dönemin en iyi kumaşçıları, çinicileri,
cam ustaları, katipleri, marangozları, nakkaşları, kuyumcuları, kakmacıları
bu vakfın sanatçılarıydı.
Tarihteki Ehl-i Hiref'ten günümüze, Teşvikiye'deki Hiref'e geliyoruz.
Tasarımcı Ebru Çerezci ve işin pazarlamasıyla ilgilenen Güvenç Kılıç
"Yok olmakta olan el sanatlarımızı dünyaya çağdaş tasarım gücüyle
sunmak" istiyorlar. Şimdilik 30 parçalık bir koleksiyon hazırladılar.
Tasarımlar Çerezci'ye ait. İşçilik Anadolu'daki işçilerin elinden çıkma.
İkili bu işi yaparken hem ülkemizdeki üreticileri kalkındırmaya çalışıyorlar
hem de Avrupa'daki evlere çinilerimizi, bakırlarımızı, cam ürünlerimizi
sokarak Türkiye'yi tanıtmayı amaçlıyorlar.
Koleksiyonuzda neler var?
Ebru Ç: Şu anda çini, bakır ve cam ürünler var. İleride ahşap
ve tekstili de düşünüyoruz. Ahşap olduğu zaman çerçeve, ayna gibi ürünler
olacak. Tekstilde ise şallar, dekorasyon için örtüler yapabiliriz. Şu anda
ise cam ve çinide çeşitli aksesuvarlar yapıyoruz. Bakırda da kapaklı
kaplar var. Ama günümüzde kalay problemi olduğu için bakır ürünler görüntü
olarak tercih edilse de sağlık açısından istenmiyor. O yüzden biz bakırların
içine payreks, borcam yerleştirdik. Böylece hem el yapımı ve kültürümüzü
anlatan hem de günümüzün kullanım şartlarına uygun bir ürün oldu.
Abi-kız kardeş böyle bir şirket kurup, Anadolu el sanatlarını yurtdışına
tanıtma, çıkarma fikri nasıl ortaya çıktı?
Ebru Ç.: Ben zaten ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
mezunuyum. Yeditepe Üniversitesi'nde tasarım yönetimi dersi veriyorum. Her
zaman bu konularla ilgiliydim.
Güvenç K.: Ben de işin pazarlama bölümündeyim. "Sultans of
the Dance" projesinde çalışıyordum, başkan yardımcısıydım. Yani Türkiye'nin
yurtdışında tanıtılması konusunda daha önce de çalıştım. Her zaman Türkiye'nin
kendini yurtdışında ifade edemediğini düşünürdüm. Türkiye'nin
simgeleri konusunda da sorunlar var. Lale diye bir simgemiz var mesela. Biz de
kullanıyoruz koleksiyonda ama yurtdışından gelen birinin havaalanına indiği
zaman bir lale bahçesi görmesi lazım. Türkiye'nin tanıtımında en büyük
eksiklik tasarım olarak, sanatsal olarak dışarı açılamamamızdır.
El sanatlarımızı yurtdışına açmak için farklı ne yapacaksınız?
Ebru Ç.: Amacımız Anadolu el sanatlarının çağdaş yorumlarıyla
yurtdışına çıkmak. Şimdiye kadar hep replikalar yurtdışına taşınmış.
Ama bunların zaten en seçkin müzelerde en iyi örnekleri var. Çağdaş
anlamda el sanatlarımızı yorumlayan yok.Biz de yola "Design your
culture" yani "Kültürünü tasarla" sloganıyla çıktık.
Üreticileriniz nerelerde?
Ebru Ç.: Lokal üreticilerle çalışmayı hedefliyorduk. Çinilerimizi
Kütahya'da üretiyoruz. Üreticilerimiz için yatırım yaptık. İmkanlarını
geliştirdik. Ama en önemlisi vizyon verebilmekti. Bakırlarımızı
Gaziantep'te bir ustaya yaptırıyoruz. Camlarımızı da camın ana yeri olan
Beykoz'da yaptırıyoruz.
"Yeni nesil bu işten para kazanamayacağını bildiği için el
sanatlarını öğrenmiyor"
Bugünün tasarım anlayışından neyi kastediyorsunuz?
Ebru Ç.: Evrensel boyutta bir tasarımdan bahsediyorum. Anadolu'yu çağrıştıracak
ama dünyanın herhangi bir yerindeki hedef kitlesine de çok uzak kalmayacak
formlar geliştirmeye çalıştım.
Güvenç K.: Buna en iyi örnek Çin yemeğidir. Çin yemeğini gidip
Çin'de yiyemezsiniz. O kadar baharatlı ve değişik ki. Ama burada ya da
Avrupa'da herhangi bir Çin lokantasında rahatlıkla yersiniz. Mesele ortak
noktada buluşmak. Örneğin kahverengi çini yapmak önemli. Çünkü
kahverengi çiniyi insanlar evlerinde çok daha rahat konumlandırabiliyor.
Ebru Ç.: Bugünün yaşam mekanları daha yalın. İnsanlar sakin eşyalar
arıyorlar.
Türkiye'nin yurtdışına açılmadan önce, kendi içinde el sanatlarının
durumu ne?
Ebru Ç.: Bakırcılık can çekişiyor. Üfleme cam da ölüyor. Baba oğluna
bildiği zanaatı aktarmalı. Ama bir sonraki nesil satamayacağını bildiği için
devam ettirmiyor, öğrenmiyor.
Güvenç K.: Üreticinin en önemli sorunlarından biri de yaptıklarını
dünyaya açabilecek tasarımlar bulamıyor olması. Mesela Buldan kasabasında
yürürken her taraftan şakır şakır dokuma sesleri geliyor ama 30 yıldır
aynı desenleri yapıyorlar.
Siz koleksiyonunuzun satışını yurtdışında nasıl yapacaksınız?
Güvenç K.: Yurtdışında önemli mağazalarda köşelerimiz olacak.
Bizim gibi bin tane tasarımcının olduğunu düşünün. Nasıl Uzakdoğu köşeleri
oluyor, öyle Anadolu köşeleri olduğunu düşünün. Bunun tanıtıma çok büyük
bir faydası olacağını düşünüyoruz.
Türkiye'de de bir yer açacak mısınız?
Güvenç K.: Hayır.
Ebru Ç.: Sadece Türkiye'de ofisimizin salonunu bir showroom'a çevirdik.
Milliyet - Aslı Çakır
|