reklam

Haberler
Mayıs 2004

Anadolu el sanatları Avrupa yolcusu

Ebru Çerezci ve Güvenç Kılıç, Anadolu el sanatlarını günümüz tasarımlarıyla yeniden biçimlendiriyor, dünyaya açıyor. Abi-kardeş olan ikili: "Yurtdışındaki mağazalarda Anadolu köşeleri olsun istiyoruz"

Güvenç Kılıç ve Ebru Çerezci abi-kardeşler. Birlikte bir şirket kurdular, adını Hiref koydular. Hiref, Ehl-i Hiref'den geliyor. Ehl-i Hiref, Osmanlı döneminde kurulan bir örgüt. Dönemin en iyi kumaşçıları, çinicileri, cam ustaları, katipleri, marangozları, nakkaşları, kuyumcuları, kakmacıları bu vakfın sanatçılarıydı.

Tarihteki Ehl-i Hiref'ten günümüze, Teşvikiye'deki Hiref'e geliyoruz. Tasarımcı Ebru Çerezci ve işin pazarlamasıyla ilgilenen Güvenç Kılıç "Yok olmakta olan el sanatlarımızı dünyaya çağdaş tasarım gücüyle sunmak" istiyorlar. Şimdilik 30 parçalık bir koleksiyon hazırladılar. Tasarımlar Çerezci'ye ait. İşçilik Anadolu'daki işçilerin elinden çıkma. İkili bu işi yaparken hem ülkemizdeki üreticileri kalkındırmaya çalışıyorlar hem de Avrupa'daki evlere çinilerimizi, bakırlarımızı, cam ürünlerimizi sokarak Türkiye'yi tanıtmayı amaçlıyorlar.

Koleksiyonuzda neler var?

Ebru Ç: Şu anda çini, bakır ve cam ürünler var. İleride ahşap ve tekstili de düşünüyoruz. Ahşap olduğu zaman çerçeve, ayna gibi ürünler olacak. Tekstilde ise şallar, dekorasyon için örtüler yapabiliriz. Şu anda ise cam ve çinide çeşitli aksesuvarlar yapıyoruz. Bakırda da kapaklı kaplar var. Ama günümüzde kalay problemi olduğu için bakır ürünler görüntü olarak tercih edilse de sağlık açısından istenmiyor. O yüzden biz bakırların içine payreks, borcam yerleştirdik. Böylece hem el yapımı ve kültürümüzü anlatan hem de günümüzün kullanım şartlarına uygun bir ürün oldu.

Abi-kız kardeş böyle bir şirket kurup, Anadolu el sanatlarını yurtdışına tanıtma, çıkarma fikri nasıl ortaya çıktı?

Ebru Ç.: Ben zaten ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunuyum. Yeditepe Üniversitesi'nde tasarım yönetimi dersi veriyorum. Her zaman bu konularla ilgiliydim.

Güvenç K.: Ben de işin pazarlama bölümündeyim. "Sultans of the Dance" projesinde çalışıyordum, başkan yardımcısıydım. Yani Türkiye'nin yurtdışında tanıtılması konusunda daha önce de çalıştım. Her zaman Türkiye'nin kendini yurtdışında ifade edemediğini düşünürdüm. Türkiye'nin simgeleri konusunda da sorunlar var. Lale diye bir simgemiz var mesela. Biz de kullanıyoruz koleksiyonda ama yurtdışından gelen birinin havaalanına indiği zaman bir lale bahçesi görmesi lazım. Türkiye'nin tanıtımında en büyük eksiklik tasarım olarak, sanatsal olarak dışarı açılamamamızdır.

El sanatlarımızı yurtdışına açmak için farklı ne yapacaksınız?
Ebru Ç.: Amacımız Anadolu el sanatlarının çağdaş yorumlarıyla yurtdışına çıkmak. Şimdiye kadar hep replikalar yurtdışına taşınmış. Ama bunların zaten en seçkin müzelerde en iyi örnekleri var. Çağdaş anlamda el sanatlarımızı yorumlayan yok.Biz de yola "Design your culture" yani "Kültürünü tasarla" sloganıyla çıktık.

Üreticileriniz nerelerde?
Ebru Ç.: Lokal üreticilerle çalışmayı hedefliyorduk. Çinilerimizi Kütahya'da üretiyoruz. Üreticilerimiz için yatırım yaptık. İmkanlarını geliştirdik. Ama en önemlisi vizyon verebilmekti. Bakırlarımızı Gaziantep'te bir ustaya yaptırıyoruz. Camlarımızı da camın ana yeri olan Beykoz'da yaptırıyoruz.

"Yeni nesil bu işten para kazanamayacağını bildiği için el sanatlarını öğrenmiyor"
Bugünün tasarım anlayışından neyi kastediyorsunuz?

Ebru Ç.: Evrensel boyutta bir tasarımdan bahsediyorum. Anadolu'yu çağrıştıracak ama dünyanın herhangi bir yerindeki hedef kitlesine de çok uzak kalmayacak formlar geliştirmeye çalıştım.

Güvenç K.: Buna en iyi örnek Çin yemeğidir. Çin yemeğini gidip Çin'de yiyemezsiniz. O kadar baharatlı ve değişik ki. Ama burada ya da Avrupa'da herhangi bir Çin lokantasında rahatlıkla yersiniz. Mesele ortak noktada buluşmak. Örneğin kahverengi çini yapmak önemli. Çünkü kahverengi çiniyi insanlar evlerinde çok daha rahat konumlandırabiliyor.

Ebru Ç.: Bugünün yaşam mekanları daha yalın. İnsanlar sakin eşyalar arıyorlar.

Türkiye'nin yurtdışına açılmadan önce, kendi içinde el sanatlarının durumu ne?
Ebru Ç.: Bakırcılık can çekişiyor. Üfleme cam da ölüyor. Baba oğluna bildiği zanaatı aktarmalı. Ama bir sonraki nesil satamayacağını bildiği için devam ettirmiyor, öğrenmiyor.

Güvenç K.: Üreticinin en önemli sorunlarından biri de yaptıklarını dünyaya açabilecek tasarımlar bulamıyor olması. Mesela Buldan kasabasında yürürken her taraftan şakır şakır dokuma sesleri geliyor ama 30 yıldır aynı desenleri yapıyorlar.

Siz koleksiyonunuzun satışını yurtdışında nasıl yapacaksınız?

Güvenç K.: Yurtdışında önemli mağazalarda köşelerimiz olacak. Bizim gibi bin tane tasarımcının olduğunu düşünün. Nasıl Uzakdoğu köşeleri oluyor, öyle Anadolu köşeleri olduğunu düşünün. Bunun tanıtıma çok büyük bir faydası olacağını düşünüyoruz.

Türkiye'de de bir yer açacak mısınız?

Güvenç K.: Hayır.
Ebru Ç.: Sadece Türkiye'de ofisimizin salonunu bir showroom'a çevirdik.

Milliyet - Aslı Çakır

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz