Müzelerin imdadına
sinema ve edebiyat yetişti
Müzeler Haftası her yıl 18 - 25 Mayıs günleri arasında kutlanıyor.
Müzelerimizin sorunlarını, kadrosuzluk yüzünden çalışmalarının nasıl
aksadığını bilenler için kutlama sözü biraz abes kaçıyor.
Belirli haftaların en önemli işlevi, sorunların gündeme getirilmesidir.
Ancak aynı dertler, yakınmalar hiç değişmeden öteki yıla devredilir.
Bizim haftalarımızın kaderi de budur.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yılki haftada şu iki hususa ağırlık
verdi:
Müzelerin birer eğitim mekánı olduğunun yaygın bir kanaat haline
getirilmesi, yeni müze mekánlarının oluşturulması.
Türkiye’deki özel müzeler de dahil olmak üzere, müzelerin yeri, niteliği
hakkında bilgi almak isteyenlerin Türkiye Müzeleri (Kültür Bakanlığı Anıtlar
ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayını) kitabını okumalarını salık
veririm.
Zaman zaman müzelere giriş ücretinin yüksekliğinden söz edilir.
Yetkililerin verdiği bilgiye göre, müze ücretleri 2002 yılında yüzde 40
oranında indirilmiş, 2003, 2004 yılları içinde de zam yapılmamış. Genel
fiyat artışları, enflasyon düşünüldüğünde, müzeye giriş ücretlerinin
epey düşük olduğu sonucuna varılabilir.
Geçen eylül ayında Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın vardığı mutabakat sonucunda, bütün öğretmenlere
seminer haftası içinde ve rehber eşliğinde müzeler ücretsiz olarak
gezdirilmiş. Uygulama bu yıl da devam edecek.
İlköğretim öğrencileri, müzeleri ücretsiz gezebiliyor. Orta öğretimdekiler
de öğretmenleri başkanlığında ya da okullarından yazılı bir káğıt
getirdiklerinde, gene ücretsiz içeri girebiliyorlar.
Türkiye'de 95 müze müdürlüğü ve bunlara bağlı 92 birim var. 187 müzede
2.750.000 eser sergileniyor. Ören yerleri bu sayıya dahil değil.
Müzelerimiz için şöyle diyor, müze müdürleri:
‘Dünyanın en orijinal objelerini barındıran müzelerimiz, özellikle
vatandaşlarımız tarafından gerektiği gibi ziyaret edilmiyor.’
Bu saptamayı, muhalif fikirleriyle yazıma zengin boyutlar kazandıran
arkadaşıma okuduğumda, şöyle bir katkıda bulundu.
Şimdi her şey pazarlama gerektiriyor, diye söze başladı.
Kendi açımdan bakıyorum müzelere, müzeciliğe, diye konuşmasını sürdürdü.
Ben Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi’ni okuduğumdan beri dayanılmaz bir
istekle Louvre Müzesi’ni görmek istiyorum. Çünkü edebi bir eser müzeyi güncelleştirdi.
Şimdi ziyaretçiler arttı. Neden? Kitap sayesinde.
Aynı ilgiyi Troya Sergisi de görecek. Bak, sen telefonda biraz önce söyledin.
On yıla yakın süredir kapalı olan, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Troya
Salonu açılmış.
Neden? Çünkü bütün dünya sinemalarında Troya filmi oynadığından müzeye
de ilgi yoğun.
Her şeye pragmatik, gerçekçi ve çağcıl bir anlayışla yaklaşan
dostumun haklı olduğunu itiraf etmek istemiyorum, bu kez eleştirilerini daha
da keskinleştirecek.
Unutmayalım ki biz, müzelerimiz için sponsorlara gereksinim duyuyoruz.
Mekánsızlık ve elemansızlık bunu zorunlu kılıyor.
Hürriyet - Doğan Hızlan
|