Bu ailede ressamlık
babadan oğula geçiyor
Yıl 1923... Peter Dimiter Hristoff politik nedenlerle Bulgaristan'dan kaçarak
İstanbul'a sığınıyor. Sofya Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim bölümünü
bitiren Hristoff'a evini ilk açan ise sanatçı dostu Hayri Çizel oluyor.
1926'da oğlu Dimiter Hristoff geliyor dünyaya. O da baba mesleğini seçiyor
ve ressam olmaya karar veriyor. 1958'de de üçüncü kuşak Hristoff, Peter doğuyor.
O da geleneği bozmuyor ve ata mesleğini seçiyor. Aynı aileden olmanın yanı
sıra aynı şeye, fırçaya, tuvale tutkun bu üç sanatçının resimleriyle
kendi İstanbullarını anlattığı 'Üç İstanbullu' adlı sergi dün Yapı
Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde açıldı.
Dede Hristoff Türkiye'nin İlk Pullarını Tasarladı
Dede Hristoff'un Bulgaristan'dan kaçışıyla başlayan aile macerasının
yanı sıra 20'nci yüzyıl boyunca İstanbul'un geçirdiği evrimleri de
anlatan serginin açılışı için 1963'te ABD'ye giden Dimiter Hristoff ve oğlu
Peter de Türkiye'ye geldi. İstanbul için 'Doğduğum, yaşadığım ve ait
olduğum yer burası' diyen Dimiter Hristoff bir haftadır her köşesini dolaştığı
kenti anlatırken 'Çok değişmiş. Kargaşa var artık, eskiden huzurluydu İstanbul.
Silueti bozulmuş' diyor. Dimiter Hristoff serginin onu delikanlılık günlerine
götürdüğünü söyleyerek '50 yıl önce İstanbul'un çeşitli yerlerinde
yaptığım resimleri getirdim buraya. Ayasofya'yı, Sultanahmet'i çizdiğim
tabloları. Zaten ben en çok o eski İstanbul'u severim' diyor. Resim tutkusunu
anlatırken de babasının hikayesine dalarak 'Babam Hayri Çizel, Halil Renkgörür
ve Ali Sami Boyar'la çalıştı. Hatta Ali Sami Bey'le birlikte Türkiye'nin
ilk pullarını, paralarını tasarladı. Ben 1947'de geldim İstanbul'a. Zeki
Faik İzer, Sabri Berker, İbrahim Çallı hocalarımdı. O zamanlar bir tek
galeri yoktu. Mobilya satan yerlerde resimler sergilenirdi. Sanatçılarla pek
alakadar olmuyorlardı' diyor.
Sofyalı ya da ABD'li değil İstanbulluyum
Ressam ailenin son temsilcisi Peter Hristoff ise Türkiye'den ayrıldığında
sadece beş yaşında olduğunu söylüyor. Teyzesinin mektuplarından tanımış
kenti, bir de annesi ile babasının arkadaşlarının ABD'ye yolladığı
kartpostallardan. Türkçe'yi de annesi öğretmiş ona. İlk gençlik yıllarında
İstanbul'a gelmeye başlamış sonra da Türkiye'yi gezmiş. Peter Hristoff
'Resimlerimde İstanbul'un etkisini hissetmemek mümkün değil. Elbette bu şehirden
ilham alıyorum. Dedemin ve babamın resimlerinde o dönemin de etkisiyle İstanbul
olduğu gibi resmedilmiş. Ben ise bana geçen ruhu, şehre bakınca
hissettiklerimi resimlerime yansıtmaya çalıştım. Hepimizin resimleri gibi
İstanbulları da farklı. Mesela Babam Beyoğlu'nu sevmez oysa bana göre İstanbul'un
kalbi. Dedem ve babamla aynı sergide buluşmuş olmaktan, üç kuşak ressam
bir ailenin eserlerinin yanı sıra İstanbul'u farklı dönemlerini de göstermekten
çok mutluyum' diyor. Son olarak kendinizi nereye ait hissediyorsunuz sorusuna
babası 'Ben Sofyalı ve New Yorklu olmaktan çok İstanbulluyum' derken Peter
Hristoff 'Sanatçının kimliği olmaz' diye cevap veriyor. Efnan ATMACA
New York'ta Türk ressamların işlerine hayran kaldılar
Halen New York'ta yaşayan ve akademide öğretim üyeliği görevini sürdüren
Peter Hristoff, Türk sanatçıların yurtdışında tanınmasının onu çok
mutlu etttiğini söyleyerek 'New York'a genç Türk ressamların eserlerinden
oluşan dosyalar geldi. Herkes onların profesyonelliğine ve sanatsal
seviyelerine hayran kaldı. İstanbul ve Türkiye'de büyük bir enerji var. Bu
enerji resme de yansıyor ve Türk sanatçılar kendilerini dünyada da yavaş
yavaş kabul ettirmeye başlıyor' diyor. 'Üç İstanbullu' adlı sergi 27
Haziran'a kadar devam edecek.
Akşam
|