Beyoğlu Çiziktirmesi
İstanbul'da yaşayanlar ve İstanbul'a uğrayanlar için
Beyoğlu semtinin özel bir anlamı vardır. Geçmişten günümüze uzanan, güncelliğini
her dönemde koruyabilmiş bir anlam.
Beyoğlu, modern edebiyatımızda düzyazı yaygınlaşır yaygınlaşmaz,
birçok eserin sayfalarında yer almış, mekânlar arasında baş köşeye
oturtulmuştur.
Günahkârlıkla sanatkârane olanın böylesine iç içe yaşadığı çok
az toplumsal-coğrafî konumdan söz açılabilir.
Serveti Fünun romancıları orada Batı dünyasının ikinci, üçüncü sınıf
şarkıcılarını, tiyatro ve opera truplarını hayranlıkla izlediler,
eserlerine geçirdiler. Aşk-ı Memnu' da Behlûl kafe şantan yıldızlarıyla
flört etti. Salon köşelerinde Pera Palas balolarına gönül vermişti.
Halid Ziya Uşaklıgil 'in anılarında opera trupları, operalar bir etki
alanı oluşturur. Romancı büyülendiğini söyler. Şair Nigâr Hanım , eşinin
Concordia'da baştan çıktığını, kendisini aldattığını içi yanarak
anlatır.
Yakup Kadri, Beyoğlu'ndan, Kiralık Konak kişisi Seniha'nın büyük
mutsuzluğuna yol açacak israf dünyasını alımlıyordu. Peyami Safa ,
Fatih-Harbiye 'ye uzanırken bu uğrakta manevî çöküntülerin izini sürdü.
Abdülhak Şinasi, Fahim Bey'le birlikte Degüstasyon'a uğrarken daha
iyimserdi.
Tanpınar , Beş Şehir 'de İstanbul'u yazıyor, Beyoğlu için ikircikli
davranıyordu. Eserinden, sonra çıkardığı uzunca bir Beyoğlu bölümü
var. Beyoğlu'nu benimsiyor mu, ret mi ediyor?
Sait Faik herhalde benimsedi ve Beyoğlu'nun ilençlere boğulmuş günahkârlığını
engin duyuşlara açtı. Onun eşsiz öykülerinde semt, iyiliğin ya da kötülüğün
önemsizliğiyle belirdi. Çünkü insan kötülükte de yücelebiliyordu.
Ziya Osman Saba vitrinlerin önünden geçiyor, mağazaların mevsimden
mevsime
değişen vitrin dekorlarına hayranlıkla bakıyordu.
Ya Orhan Veli 'nin dizeleri:
''Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırım'da güpegündüz?''
Bütün bu ışıltıları dolayısıyla, Beyoğlu, İstanbul'da yaşamayanlar
için de bir rüya yöresidir. Gece hayatının, varyetenin yanı başında
tiyatro, konser, sinemalar, sanat galerileri, seçkin bir alışveriş merkezi.
Bir iki yıl önce Etem İzzet Benice 'nin Yosma romanını yeniden okudum.
Popüler romanların toplumsal sorunlarla ilgilenmediğini ileri sürenler için
Yosma 'nın Beyoğlu sayfalarını özellikle öneririm.
Beyoğlu'nu Reşat Enis de yazdı. Neşter vurduğu sayfalar...
Bir öyküde birkaç sayfayı ben de Beyoğlu'na açmaya çalışıyorum.
Çocukluğumdaki Beyoğlu geniş yelpazesini korurdu. Değişik kültürlerin
minyatürlerini burada hep birlikte, iç içe görebilirdik.
Neler gelmiyor aklıma! Sözgelimi yenilikçi Küçük Sahne'nin hemen karşısında
varyete üsluplu Ses Tiyatrosu. Orayı çok merak ederdim. Fakat Ses
Tiyatrosu'nun müzikallerine, revülerine götürülmezdik.
Tokatlıyan -bu otel, demin andığım Etem İzzet'in Beş Hasta Var romanında
bambaşka anlatılır- son günlerini yaşıyordu. Tozarmış bordo kadife
perdelerini hayal meyal hatırlıyorum. Yoksa bordo değil miydi? Ama kadifeydi
perdeler, tozarmış, eprimiş.
Sonra Japon Mağazası, çocukların gönlünü çelen oyuncaklar... Hangi
birini yazmalıyım, hangi Beyoğlu'nu yazmalıyım, kestiremiyorum. Hatıralardan
uzaklaştıkça...
Fakat bu cümleyi yarım bırakıyorum.
Cumhuriyet - Selim İleri
|