reklam

Haberler
Mayıs 2004

Kaosu sanat yapan kent

Almanya'nın önemli modern sanat müzelerinden ZKM (Zentrum für Kunst und Medien Technologie) 18 Nisan'dan beri 40 Türk sanatçının eserlerini sergileyerek özelde İstanbul'u, genelde Türk kimliğini tartışmaya açıyor.

Almanya'da açılan Call Me İstanbul, turistik ya da nostaljik bir kenti değil, karmaşasıyla Türk kimliğini de ortaya döken İstanbul'u anlatıyor. Sergiye Türkiye'den 40 sanatçı katılıyor

Bir kanadı inşaatlar ve gökdelenler, öteki minarelerle bezenmiş cam kapı açılıyor. Loşluğun içinde önümüze ilk çıkan kırmızı bir mücevher kutusu; içinde: 'İstanbul'. Füsun Onur'un eseri, bizi Karlsruhe'deki uzun soluklu İstanbul konulu bir sergiye buyur ediyor:

'Call Me İstanbul'
Almanya'nın önemli modern sanat müzelerinden ZKM (Zentrum für Kunst und Medien Technologie) 18 Nisan'dan beri 40 Türk sanatçının eserlerini sergileyerek özelde İstanbul'u, genelde Türk kimliğini tartışmaya açıyor. Avrupa Birliği tutkumuzun doruk noktasına vardığı bir dönemde doğru bir tercih. 17. Avrupa Kültür Günleri çerçevesinde açılan serginin küratörleri Avusturyalı Peter Weibel, Amerikalı Roger Conover ve Sloven Eda Cufer.

İstanbul'un hem mimari hem de sosyal açıdan çok katmanlı bir geçmişin izlerini taşıdığını düşünüp tartışmaya açık bir belirleme yapıyorlar: "Bu şehir kaosu sanata dönüştürüyor". Peki ama serginin başlığı neden 'Call Me İstanbul' (Bana İstanbul deyin). Yanıt 60'lı yıllardan bu yana modern sanat dünyasında hatırı sayılır bir isim yapan Peter Weibel'den: "Henri Melville'in romanı Moby Dick'in ilk satırı şöyledir: 'Call me Ishmael'. İncil'den gelme bu isimle kahraman ötekiyle savaşına bir anlam katmaktadır. İstanbul'u İslam ve Asya açısından değerlendirince her zaman bir 'öteki' boyutu karşımıza çıkmaktadır. Tarih boyunca farklı yönetimler ve farklı dinlerle yaşamış olan şehrin ismi hep değişikliğe uğramıştır.

'Call Me Istanbul' derken İstanbul'un bir 'öteki' şehir olduğunu ama aynı zamanda diğerleri gibi bir şehir olduğunu vurguluyoruz".

Videolar ağırlıkta
Selçuk Gürışık'tan Gülsün Karamustafa'ya, Revan Barlas'tan Sarkis'e farklı ekollerin ve dönemlerin sanatçılarının eserleri İstanbul'un kozmopolit ve değişken kimliğinin ipuçlarını veriyor. Video çalışmalar, 8. İstanbul Bienali'nde olduğu gibi ağırlıkta. Sergi alanını bir uçtan bir uca dolaşan videolar arasında öne çıkanlar Karamustafa'nın mübadele üzerine çalışması 'The Settler', Hale Tenger'in bir vize başvurusunu anlatan 'Cross-Section'u, NOMAD'ın enerjik video kolajı 'Notes From the Quarantine'. Belmin Söylemez'in birçok ülke televizyonunda da gösterilen 'Bıyık' belgeseli ve Boğaziçi'nde geçen kısa filmi 'Dalgalar' hem görsellikleri hem de anlattıkları kültür açısından Batılı seyircinin dikkatini çekiyor.
Sergide yer alan kimi çalışmalar beş-on yıl öncesine ait, kimileriniyse doğrudan İstanbul'la ilişkilendirmek zor. "Serginin içeriğiyle doğrudan bağlantılı sanatçılar değil de uzun süredir İstanbul üzerine düşünen ve onu anlamaya çalışan sanatçılar aradık" diyor Peter Weibel, "Milliyetçilik nedir? Türkiye nedir? sorularına yanıt aramış olanları tercih ettik. Bunun yanı sıra 'Zorlama Modernleşme' kavramıyla da ilgiliydik. Cumhuriyet kurulurken Mustafa Kemal binlerce yıllık Doğu kökenli kültürü bir anda sona erdirip Batılı kültürü kabul ettirmeye çalıştı. Bunun en güzel örneklerinden biri bizzat kendisinin İngiliz diplomatlar gibi smokin giymesidir".

Yakın tarihli çalışmalardan birinde İpek Düben tam da bunu soruyor: 'Türk nedir?' Renkli ve siyah-beyaz kartpostalların ön yüzlerinde 1900'lerin başından bir ailenin pozu, Efes Pilsen basketbol takımının maçından bir enstantane gibi farklı grup fotoğrafları arkalarında ise yabancı yazarların (De Amicis, D. Hotham, R. Kaplan) Türkler hakkındaki gözlemleri var. Örneğin "Türkler hiçbir şey yapmadan oturmak gücüne sahipler ki bu insani olmaktan çok hayvani bir özellik" sözüne bir cafede oturan üç kadın eşlik ediyor.

'Bizi biraz zorlamaz mı?'
Serginin en çok ilgi gören çalışmalarından ikisi ana mekânda karşılıklı yer alıyor. Yoğurt Technologies'in 'Belly Dancer' isimli videosunda göbek dansı yapan kadın vücudunun çeşitli noktalarına bağlı elektronik okuyucularla bilgisayardaki sanal karaktere hareket veriyor. Sergiyi gezenler teknoloji-gelenek ilişkisini izlerken bir noktada sabitleniyorlar. Ancak aynı seyirci Revan Barlas'ın 'Artificial Kiss' (Suni Öpücük) eserini izleyebilmek için bir dairenin etrafında dönüp duruyor. Barlas'ın insan boyunda tasarladığı video-projeksiyon çalışmada bir travesti, silueti içinde şehrin (özellikle travestilerin) farklı yüzlerini ve seslerini taşıyarak aralıksız yürüyor. Travestiyle İstanbul'u kimlik belirsizliği ve fiziksel değişkenlik paydalarında buluşturan Artificial Kiss serginin temasını çarpıcı şekilde özetlemeyi başarıyor.

Tabii travestileri, dansözleri, pikap üzerinde dönen semazenleri, üç maymundan oluşan bayrağı görünce ister istemez akla şu soru geliyor: "Türk seyirciyi biraz zorlamaz mı?" Weibel gülümsüyor; serginin düsturu yanıtın kendisi: "Buraya gelen Batılının kafasındaki turistik İstanbul resmini bulamayıp hayal kırıklığı yaşamasını umuyorum. Ancak bir başka hayal kırıklığını da Türklerin yaşaması gerekir. İstanbul'un bildikleri, alışık oldukları sunumuyla karşılaşamayacaklar; rahatsız olup bir şeyleri sorgulamaya başlayacaklar."

Sergiye eşlik eden iki de etkinlik var. ZKM içinde oluşturulan 'Çay Salonu'nda her hafta masallardan romanlara kitaplar Türk yazarlar tarafından okunuyor. Sinema salonunda ise 'Mayıs Sıkıntısı', 'Lola' ve 'Billidikid, Dokuz' gibi birçok Türk filmi gösteriliyor.

'Call Me İstanbul' 8 Ağustos tarihine kadar devam edecek.
www.zkm.de/istanbul
Radikal - Haşmet Topaloğlu

Arşiv

Photoshop, Freehand, CorelDraw, Illustrator ve diğer grafik programları ile ilgili sorularınız ve çalışmalarınız Grafik Programları forumunda.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz