Kuzgun Acar’ın
heykelleri
Türkiye İş Bankası Kuleleri’ndeki
Kibele Sanat Galerisi’ne giderseniz Kuzgun Acar’ın heykellerini toplu halde
görebilirsiniz.
Çok iyi hazırlanmış kataloğun başında Ferit Edgü’nün Yarım Yüzyıllık
Kopuk Sayfalar başlıklı bir yazısı var. Edgü orada hem heykelciliğimizi
hem de onun heykellerini anlatıyor:
‘Türkiye’de heykel sanatı, resim sanatı kadar da gelişmemiş talihsiz
bir sanattır. Bizim alanlarımızın, parklarımızın olmayışı, en
zenginlerimizin konutlarında bile küçük bir heykele yer olmayışı,
Cumhuriyet döneminde, Türk heykelcilerini, Atatürk, Barbaros, Fatih Sultan
Mehmed... anıtları yapmaya yöneltmiştir.
Tencereden, tavalardan, kaşık ve çatallardan öylesine masklar yarattı
ki, bunlar, sahne dışında bakıldığında, Brecht’in oyununun çok ötesinde
(ya da berisinde) kendi içlerinde özgün birer sanat yapıtı olarak ortaya çıkar.’
Ahşaptan, telden harikalar yaratılabileceğini ve bunları herkesin
anlayabileceğini gösterdi.
Kütükler, dallar, kamış kökleri, taş parçaları... Hepsi onun
malzemesiydi.
Katalogda onun hayatı ve sanatı üzerine bilgileri okudukça, büyük bir
sanatçının yaratış sürecini öğrenmiş olursunuz, üstelik değişik dönemlerdeki
çalışmaları arasındaki özgün farkı da yakalayabilirsiniz.
Heykel adına sadece meydanlardaki kişilere ait heykelleri gördüyseniz,
Kuzgun Acar (D. 28 Şubat 1928 - Ö. 4 Şubat 1976) sizi şaşırtabilir. Zaten
o da bunu istiyor, elek telinden yapılmış, sizi sadece şaşırtmayan, çarpan
eserlerle karşı karşıya kalınca, bu da heykel sözünü söyletiyor.
Her farklılık anlaşılmazlıkla özdeş değildir, Kuzgun Acar bunu ispatlıyor.
‘Yaptığım her yontuda mutlaka bir çığlık vardır’ diyen Kuzgun
Acar’ın heykel üzerine söyledikleri bence oldukça anlamlı.
‘E, siz bir yere varmışsınızdır. O halk sizi yontar zaten. Aslında
bize heykeltıraş diyorlar. Tamam doğru, biz yontuyoruz bazı şeyleri ama aslında
bizi yontan sokaktan geçen adamdır. O hesabını sorar adamdan. Bu açık,
bunu o kadar uzun yıllardır, en azından bir 27 yıldır yaşadım. Ben
bilmiyorum, ben mi heykel yonttum, beni mi halk yonttu. Bunu bilemem ben.’
Heykelleri için yaptığı bu açıklama, bana bir Yunus Emre alçakgönüllülüğü
gibi gözüktü.
Ben yaptım demeyen, yaptığının algılanmasını, sevilmesini isteyen bir
sevecenlik.
Kuzgun Acar’ın yapıtlarını görünce, birden üzülürsünüz, böyle
önemli bir heykelcimizin eserlerini birçok mekánda neden görmedik, heykele
ve heykeltıraşa bu kadar mı uzağız, diye. Evet öyleyiz.
Ahşap heykelleri, seramikleri, metal heykelleri, kafes teli heykelleri (olağanüstü
etkileyici), kroki ve desenleri hayran kalacağınız bir dünyayı sunuyor
size.
Sergiyi gezdikten sonra ya da gezerken, Kuzgun Acar kataloğunu alın. Kitaplığınızda
saklamanız, heykel sözü geçtiğinde bakmanız gereken zengin bir yazılar, görüşler
toplamı.
Bu değerde ve önemde sergi seyrek açılır.
Heykel ve sanat adına rica ediyorum, kaçırmayın.
Hürriyet - Doğan Hızlan
|