reklam

Haberler
Temmuz 2004

Sanatla yaşam özdeştir

Türkiye'deki plastik sanatlar olgusunun bunalımlı katmanlarının, geniş kapsamlı ve çok yönlü bir eğitim sorununa dayandığı sonucuna varılabilir. En alt basamaklardan en üst düzeye varıncaya kadar, genel plandaki eğitim süreçlerinden meslek bağlamındaki güzel sanatlar eğitimine, tam anlamıyla örgütlenmiş ve amaçları saptanmış, olanakları planlanmış bir ''sistem'' söz konusu değil ülkemizde. Küreselleşme çığlıklarının ortasında, konu daha da sarpa sarmış görünüyor.

Görünürdeki olumlu gelişmeler ve iyi niyetli değerlendirmeler, kültür kökenlerimize bağlı ''kötü'' talihinin aşılmakta olduğunu gösterecek belirtiler taşıyor olsa da, plastik sanatlar bugün de aydın çevrenin yaşamına karışmış değil.

Aldanmayalım, o hâlâ varlık nedenleri yeterince kavranmamış bir limonluk bitkisidir; nasıl beslendiği bilinmez, kök salması için yeterli olanaklar yaratılmaz.

Uzaktan, bir yabancı ülke bitkisi gibi bakılır ona. Çağdaşlığın gerektirdiği değer ölçütleri arasında, ona da yer ayırmanın zorunlu olacağı düşünüldüğünden, resim ve heykel ya da benzeri ürünlerin varlığına hiç değilse tanıklık edilir, onları es geçmenin aydın kimliğiyle bağdaşmayacağı ilkesi uyarınca, vitrinde onlara da bir yer ayrılır.

Sevliir ya da sevilmez
Biçimsel bir ilginin ötesine geçmez bu davranış tipi. Çağdaşlaşmaya değil Batılılaşmaya gönül bağlamış, o nedenle de kültürün her kademesinde ''Batılı'' estetik kalıpları, hazır bir giysi biçiminde bedenine geçirmiş olan aydın tipi açısından, örneğin resim, sadece şasiye geçirilmiş ve çerçeveyle ''albeni'' kazanmış bir ''meta'' dır.

İçereceği ''maddi'' değerin ötesinde ne gibi bir ''estetik'' kalite taşıyabildiği konusu, ancak uzmanların anlayabileceği ''netameli'' bir bahis olduğundan, yalnızca sevilir ya da sevilmez.

Neden sevildiği ya da sevilmediğine ilişkin yorumlar, herhangi bir ''düşünsel'' altyapıya dayanmadığından, her an yıkılmaya mahkûmdur. İşin ayrıntısına girmiş görünenler bile, böyle bir altyapıya fazlaca ihtiyaç duymazlar.

Yapıtlar, bir ''moda'' nın gereği yerine getirilerek sahiplenilir ve duvara asılır; asıldığı yerde de çoğunlukla unutulur. Aynı zorunluluğa uyularak başka mekânlarda yer almış yapıtlarla ''mukayese'' gereği duyulmaz. Sanat yapıtlarının, kendi içlerinde ve salt kendileriyle bağımlı olarak içerdikleri ''özgünlük'' değeri, bizim aydınımızın gözünde, genellikle salt isim tekeline dayalı ''yalınkat'' bir ayrıcalık olabilir. Falan kişinin falan konulu bir yapıtıdır o. Yapıtların ''ayırıcılık'' değeri, konu kapsamı içinde kaldığı sürece önemsenmez. Her sanatçının yaşamında dönemsel ürünler bulunduğu ve bu ürünlerin gerçek değerinin, bu dönemsellik vasfı göz önüne alınmadan çözümlenemeyeceği gerçeği, çoğu zaman göz ardı edilir ya da önemsenmez.

Sanat eğitimi sorunu
Bütün bu ve benzeri çelişkiler açısından bakıldığında, Türkiye'deki plastik sanatlar olgusunun bunalımlı katmanlarının, geniş kapsamlı ve çok yönlü bir eğitim sorununa dayandığı sonucuna varılabilir. En alt basamaklardan en üst düzeye varıncaya kadar, genel plandaki eğitim süreçlerinden meslek bağlamındaki güzel sanatlar eğitimine, tam anlamıyla örgütlenmiş ve amaçları saptanmış, olanakları planlanmış bir ''sistem'' söz konusu değil ülkemizde. Küreselleşme çığlıklarının ortasında, konu daha da sarpa sarmış görünüyor.

Plastik sanatların görgü ve birikim zeminlerinde açılım sağlayabileceği, kuşaktan kuşağa aktarılabilen, yaşamı zenginleştirebilen bir olgu düzeyinde ''anlam'' kazanabileceği unutulmamalı. Özellikle de Cumhuriyet ilkelerinin kaynaklandığı aydınlanma bilinci temel alınmalı bu konuda. Kültür kurumunun ayrılmaz bir bileşeni olarak sanatın işgal ettiği ortam, aydınlanma bilincinden payını almış zümrelerin desteğinde gelişip yaygınlaşabilir.

Bütün soyutluğuna karşın, ''somut'' bir olgudur sanat. Onu bu somutluğu içinde kavramak ve benimsemek gerekir. Sanatı bir ihtiyaç biçiminde algılamanın koşulları, bizzat sanatın kendisiyle bağımlı bir sorunsallıktır.

Beğeni emek karşılığıdır
O sorunsallığı yüzeyden ilgilerle kavramak mümkün değildir; bunu aşıp temel yapıya inmek gerekir. Bir oluşum sürecidir sanat. Bağlantıların özüne inilmedikçe, bütünlük kavranmadıkça, ''sanat gerçeği'' özümlenemez. Ancak o noktada, sanatı anladığımızdan ve sevdiğimizden söz edebiliriz. Sanatın kapıları, ancak o aşamada açılır izleyiciye.

Güzel sanatlar alanındaki gelişmelerin akışı, günümüzde ''yatay'' bir konumda seyretmektedir. Ancak bu yataylık bizi yanıltmamalı. Sanat ortamına sürülen yapıtların türü ya da cinsi ne olursa olsun, onların her birinin arkasında ''dikey'' bir oluşumun yattığı bilinmeli. Bu iki yönlü gelişme aşamaları, bizi, yapıtın üretilmesinde etken olan değerleri görmeye yönlendirecektir. Böyle bir ihtiyaçla dolu olmadıkça, sanatın dehlizlerinde yol almak zorlaşır. Beğeni, bir emek karşılığıdır çünkü. Onun sorumluluğunu üstlenmek gerekiyor öncelikle.

Çok yalın bir dille ifade etmek gerekirse, sanatla yaşam iç içedir bilindiği gibi. İçinden geldiği yaşamla dengeli bir beraberlik kurmak ister sanat. Bu beraberliği özendirici girişimlerin ve oluşumların yoğunluğu, sanatla yaşam arasındaki katı sınırları eritmeli ve onu, ait olduğu cevherle özdeş kılmalıdır.
Cumhuriyet - Kaya Özsezgin

 

 

 

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz