reklam

Haberler
Eylül 2004

Aya İrini’de Türk-Yunan ‘modern sanat’ buluşması

"Yunanistan-Türkiye Buluşma Noktası: Modern Sanat" sergisi, İstanbul Aya İrini Müzesi’nde devam ediyor. 10 Ekim’e kadar açık kalacak sergi, aralık ayında Selanik’te sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkilerin biçimi, bu ilişkilerin içeriğinden çok daha dikkat çekicidir. Bütün ilişkiler dostluk-düşmanlık ekseninde ele alınır. Siyasal gerginlikler ve dostlukların kaypaklığı ve yapaylığı karşısında kültürel ilişkilerin kalıcılığı ve sahiciliğinden söz edilir.

Gerçekte, Türkiye ve Yunanistan’daki sanatçılar arasında ikili ilişkiler düşmanlık döneminde bile alttan alta varlığını koruyordu; ve bilindiği gibi bu daha çok müzik alanında verimli oluyordu. Türkiye ve Yunanistan sanatçıları (Dimitri Alithinos, Canan Beykal, Selim Birsel, Ayşe Erkmen, Serhat Kiraz, Niki Liodaki, Füsun Onur, Osman Dinç, Amilia Papaphillippou, İsmail Saray, Marios Spiliopoulos, George Sfikas, Theodoros, Theodoulos) ilk kez 1992’de, iki ülke arasındaki düşmanlık/gerginlik döneminde benim ve Efi Strousa’nın küratörlüğünde MSÜ Resim ve Heykel Müzesi’nde bir araya gelmişlerdi. Ancak, yine de iki ülkenin sanatçılarının dünyaya çarpıcı bir mesaj veren önemli ortak projeler gerçekleştirdiği söylenemez. Bir süredir yaşamakta olduğumuz dostluk döneminde etkinliklerin çoğalmasından söz edersek, bunun daha çok Yunanistanlı sanatçıların İstanbul’da etkinlik yapma isteğinde olmalarına bağlamak gerekir. Türkiyeli sanatçıların ise henüz Yunanistan’da kendilerini/işlerini gösterme yönünde belirgin bir istek taşıdıklarını da söylemek zor. Burada İstanbul’un tarihsel ve güncel dokusunun çekiciliği söz konusu...

Aya İrini’de 18 Eylül’de açılan sergi, başlığında da belirtildiği gibi yine bir buluşma. Bu buluşmayı da merkezi Köln’de olan Almanya Türkiye Kültür Forumu, Osman Okkan önderliğinde üstleniyor. İlki Leverkusen’de Bayer Kültür Evi’nde gerçekleştirilen serginin temel amacı kuşkusuz, Almanya’da yaşayan Türkiye ve Yunanistanlı azınlıklara güncel kültürlerinin bir kesitini göstermek ve azınlık ortamında gecikmekte olan dostluk kavramına ivme kazandırmaktı. Bu serginin Leverkusen gibi küçük bir sanayi kentinde yapılmasının etkisini kestirmek güç! Yine de Köln’lü galerici İnge Baecker’in bu çabasına teşekkür etmek gerekir. 1960’lı yıllardan bu yana Almanya sanat sahnesinde özellikle Fluksus akımı çevresinde etkin olan Baecker, sergiyi oluştururken iki ülkenin ortak coğrafyaya ve kültür belleğine sahip olmaları gerçeğinden yola çıkarak sanatçıların yapıtlarındaki benzerlikleri ve ayrılıkları ortaya çıkarmak istemiş. Ender Güzey’in totemleriyle Michalis Arfaras’ın totemlerinin, Angelos Papadimitriu’nun ikonlarıyla Adnan Çoker’in minimalist ikonlarının, Lida Papaconstantinou ile Ayşen Urfalıoğlu’nun tekstil kullanarak yaptığı inanç ve kutsallık içerikli yapıtların yan yana ya da karşı karşıya getirilmesi rastlantı değil, kuşkusuz.

Köln’deki sergi özelliği olmayan modern bir binadaydı; dolayısıyla yapıtları kendi başlarına algılamak ve yorumlamak gerekiyordu. Aya İrini’de durum tümüyle değişik; yapı ve yapıtlar bir bütün olarak değerlendirilmeli. Benim de yardımcı olduğum yerleştirmede, duvarları korumak bağlamında kurulması gereken panoların mimariye müdahale etmeyecek bir biçim ve renkte olması gerekiyordu ve bu aşı boyası renginden başka bir renk olamazdı.

Yapıtlar arasında ikisi doğrudan Hıristiyanlığa yaptıkları göndermeyle dikkati çekiyor: İstanbul izleyicisinin Tophane-i Amire’deki sergisinden tanıdığı Costas Tsoclis’in Ravenna’daki mozaikleri anımsatan videolu resim dizisinde havariler gibi duran insanlar ve ortadaki zıpkın yemiş balık ile Serhat Kiraz’ın apsise yerleştirdiği gökyüzü haritası üstüne çakılmış olan artı işareti ya da haç.

Baecker, izleyiciye karşılaştırma yapmak için birçok olanak veriyor: Güney Kıbrıslı sanatçı Theodoulos’un küresel sistemi kurgulayan kutuları ve küreleri, Rania Rangou’nun sanat tarihi ve dünya düzeni arasındaki ilişkiyi kurcalayan post-pop resimleri, Jannis Psychopedis’in dünyanın siyasal karmaşasını resimli çapraz bulmacaya dönüştüren duvar panosu, Andreas Voussouras’ın her biri ötekinden farklı bir öyküyü ve belleği içeren "post-fluksus" kutuları bir yanda Murat Morova’nın kendi portresini içeren yuvarlak ikonları, Gülsün Karamustafa’nın kadın adları üstüne kurduğu soykütüğü, Nazif Topçuoğlu’nun yeniyetme kızlarla kurguladığı kitaplık fotoğrafları, Hüsamettin Koçan’ın Türkiye tarihini özetleyen işaret dizisi öte yanda. Bu sergi, bir bakıma Aya İrini’ye özgün işlevini geri verdi; burası bir kilisedir ve hemen hemen tüm yapıtlar "ikon" değeri ve özelliği taşımaktadır. Burada, ben kendi hesabıma, kilisenin son 20 yıldır-bienallerde yapılan beyaz panolu fuar benzeri yerleştirmeler de içinde olmak üzere - iyice hırpalanmış saygınlığı ve belleğinin yerine getirilmesinden dolayı bir rahatlık duydum. Bilindiği gibi, Aya İrini, bayi toplantısından moda defilesine ve mezuniyet balosuna kadar her şey için kullanılır. Buna karşın Türkiye’de hiç kimse bir caminin bu tür işler için kullanılacağını aklına bile getir(e)mez, değil mi? İzleyici bu sergiden "Bunca yıldır birbirimize uzak durduğumuza değdi mi?" gibi bir sonuç çıkarabilirse, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul, BAYER ve BM Çağdaş Sanat Merkezi başta olmak üzere birçok kişi ve kuruluşun katkısıyla gerçekleştirilen bu sergi de amacına ulaşmış sayılır.
Zaman - Beral Madra

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz