Çılgın
çanta kraliçesi geldi
Güncel sanatın çılgın tasarımcısı Tracey Emin, Türkiye'deki ilk kişisel
sergisinin açılışı için İstanbul'a geldi. Ünlü Fransız markası
Longchamp'a da çanta tasarlayan İngiliz sanatçı, çalkantılı özel hayatından
sıradışı çalışmalarına her şeyi Cumartesi Sabah'a anlattı...
10 yıldır güncel sanat gündemini meşgul eden İngiliz sanatçı Tracey
Emin Türkiye'deki ilk kişisel sergisinin açılışına katılmak üzere İstanbul'a
geldi.
Güncel sanattaki başarısı, mahrem çizgileri, neonları ve filmlerinin
yanı sıra medyatik kişiliğiyle sanatseverlerin her zaman ilgisini çeken
Tracey Emin'i 1997 yılında İstanbul Bienali'nde, Haydarpaşa Tren İstasyonu'ndaki
neon çalışması ve Pera Palas Oteli'ndeki performansıyla tanımıştık.
Tracey Emin yedi yıl sonra, ülkemizdeki ilk kişisel sergisiyle yeniden İstanbullular'la
buluştu. Bu sezon, tüm moda dergilerinde adını sıkça duyduğumuz sanatçı,
ünlü Fransız markası Longchamp'a özel bir koleksiyon hazırladı.
"International Woman" adını taşıyan bu çok özel seri tüm dünyada
büyük yankı uyandırdı. Ortaya çıkan modeller markanın alışılagelmiş
çizgisinden çok uzak olsa da sezona damgasını vuracak kadar da etkili.
Serideki favorisi ise "International Woman" bavulu. Tracey Emin,
bavulu kapladığı pembe battaniyenin, çocukken kullandığı battaniyeye çok
benzediğini söylüyor. Her biri, kendi el yazısıyla kişiselleştirdiği bir
rozet taşıyor. Rozetlerin üzerinde sanatçıya aşkını hatırlatan farklı
bir otel, şehir ya da sokağın ismi yazıyor. Sadece 200 adet üretilen bu çanta
3000 Euro'ya satılıyor. Emin'in benzersiz iç dünyası, avangart şiirsel
anlatımı, aşk ve seyahatle birleşince, ortaya bir ülkeden diğerine seyahat
eden bir erkekle mekansız bir aşk yaşamak isteyen, zamansız ve mekansız bir
kadın profili çıkmış. Sanatçının tasarımları kadar kullandığı
malzemelerin hikayesi ve tasarım konsepti de çantalara farklılık katıyor.
Tracey'nin çok ilginç bir hikayesi var... 1963 yılında Londra'da doğan
sanatçı, İngiltere'nin Margate kentinde büyüdü. Kıbrıs Türk'ü olan
babası Enver Emin'in otel işi dolayısıyla 8 yaşına kadar prensesler gibi
yaşadı. Fakat babasının işlerinin kötüye gitmesiyle beraber hayatı
tamamen değişen sanatçı, ikiz erkek kardeşi ve annesiyle daha önce otel çalışanlarının
kaldığı bir karavanda yaşamaya başladı. Aşk hayatı oldukça karışık
olan sanatçı, evlilik deneyimini kendinden on sekiz yaş büyük olan ve balıkçılık
yapan bir Türk'le yaşadı. Londra'da Royal College of Art'ta resim eğitimi
almadan önce, "Hayatımın en kötü iki yılı" diye bahsettiği
evlilik döneminin ardından 1990 yılında hamile kalmasıyla her şey daha da
kötüye gitti, kürtaj oldu. 1992 yılında ikinci kürtajı yaşadığı ve
"Ruhsal intihar" olarak nitelendirdiği bu dönemde o güne kadar yapmış
olduğu tüm çalışmaları yok etti. Birkaç yıl sonra tekrar sanata döndükten
sonra tüm deneyimlerini, adeta günah çıkartmasını sağlayan eserleri
yaratmaya yöneltti. İlk kişisel sergisini 1994 yılında White Cube'de açtı.
Tracey Emin büyük bir içtenlikle çalışmalarında hayallerini, kibirlerini,
kişiliğini, başarısızlıklarını ve başarılarını anlatıyor. Ama yaptığı
hiçbir işinde geçmişinden kesinlikle kopartamıyor kendini. Perşembe günü
saat 15.00'da Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi'ndeki sergisinin tanıtımı
için yapılan basın toplantısına sanatçıyla tanışmaya gittik. Yapacağımız
röportajın sorularını gözden geçirirken, Tracey Emin'in o saatlerde Çırağan
Oteli'nin havuzunda olduğunu öğrendiğimde bunun bir şaka olabileceğini düşündüm.
Yaklaşık 1 saatlik beklemenin ardından ıslak saçlarıyla gelen sanatçı geç
de olsa sorularımızı yanıtladı.
Modanın yeni çanta kraliçesisiniz. Longchamp hikayesini anlatır mısınız?
Longchamp "Le Pliage" çantalarının 10'uncu yılına özel bir çalışma
yapmak istedi. Longchamp'ın, çizgisini gençleştirmek istediğini düşünüyorum.
Bu ortak çalışmadan gerçekten çok keyif aldım. Ortaya çok feminen,
rengarenk ve çok neşeli çantalar çıktı. İlginç olan bu çantaların tüm
dünyada havaalanlarında da satılıyor olması. Havaalanları bence üzücü,
maskülen mekanlar... Böyle bir yerde benim feminen ve neşeli çantalarımın
insanlara keyif vereceğini düşünüyorum.
3000 Euro bir çanta için oldukça yüksek bir rakam. Üstelik sadece 200
adet üretilmiş... Çantalarınızı çok kişide göremeyeceğiz...
3000 Euro yüksek bir rakam gibi görülebilir ancak, üzerindeki patchwork çalışmaları
ve işçiliği düşünülünce bu fiyat hiç de fazla değil. Bu valizin bir yüzünde
"Uluslararası kadınlar", diğerinde "Dünyanın her yerinde aşık
olun" ve üst tarafında "Yalnızlık" yazıyor, benim en çok
sevdiğim çanta bu. Ayrıca çok daha düşük fiyata el çantaları da var.
Kesinlikle bir Gucci, Prada ya da Louis Vuitton'unkilerden çok daha ucuz. Üstelik
bu çantalar da çok da eğlenceli, neşeli ve enerjik. Fiyatları da 350 Euro
civarında.
Peki bundan sonra moda dünyası için ne gibi projeleriniz var?
Çalışmalara devam edeceğim. Sırada John Galliano ile birlikte gerçekleştireceğimiz
bir proje var.
Vivienne Westwood hayranı olduğunuzu biliyoruz. Başka hangi tasarımcıları
beğeniyorsunuz?
Vivienne Westwood çok yakın bir arkadaşım. Vücut hatlarıma onun tasarımlarının
çok iyi oturduğunu düşünüyorum. Hatta beraber bir şeyler yapmayı planlıyoruz.
Ayrıca Diane von Furstenberg'in elbiselerine de bayılıyorum.
Agent Provocateur iç çamaşır tutkunuzu da okuduk...
Bayılıyorum... İçimde var, gösterebilirim. Parfümünü de kullanıyorum.
Aksesuvarlarınız dikkatimi çekti, hepsi altın takılar. Yoksa Türkiye'den
mi aldınız?
Aslında hepsinin bir hikayesi var. Kolyelerimin ikisi de erkek kardeşimin
hediyesi. Bir tanesini koleji birincilikle bitirdiğimde, diğerini Turner ödülüne
aday olduğumda hediye etmişti.
Kolyenize taktığınız yüzüklerin anlamı nedir?
Büyükannemin 1916 yılındaki düğün yüzüğü. Diğeri ise bir gün kızım
olursa, onun yüzüğü olacak. Bileziklerimi İstanbul'dan aldım. Eski erkek
arkadaşım bunlara çok benzer bir bilezik hediye etmişti, kaybettim. Ayrılmış
olsam da onun hediye ettiği bilezikler olmadan dolaşmak tuhaf bir duyguydu,
tekrar yerine koymak istedim.
İstanbul hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul'a üç yaşımdan beri babamın işleri dolayısıyla çok sık
geliyorduk, hatta yaz tatilimizi de burada geçiriyorduk. Ama hala bir turist
gibiyim, yine de İstanbul'u seviyorum.
Sabah - Esra Çoruh
|