reklam

Haberler
Ocak 2005

Türk sanatında "modern"

Türkiye'de modern sanat müzesine Kantçı bir yaklaşım uygulanabilir mi? Öneriler arasında İstanbul Modern'in 1950'lerden itibaren bir koleksiyon oluşturması var. Meseleye zihniyet açısından bakmak gerek. İstanbul Modern'in açılması Türk sanatında "modern" ve "çağdaş" kavramlarının netleştirilmesi gereksinimini beraberinde getirdi. Müzelerin sanat tarihini belgeleyen eserlere meşruiyet kazandırdığı, belli dönemlerdeki ideolojileri, dünya görüşlerini ve zihniyet dönüşümlerini yansıttığı düşünüldüğünde bu gereksinim daha da aciliyet kazanıyor. Meseleye böyle bakınca modern müzenin Türk sanatında "modern" zihniyetin nerelerde başladığı sorusunu karşılaması zorunlu.

Tanzimat'tan beri düşünce tarihimizde modernleşme Batılılaşma ile eş tutuldu. Bu tarihin en özlü bölümünü, Batı ile İslam/Osmanlı/Türk kültürleri arasında sentez arayışları oluşturur. Ziya Gökalp modeli olan Doğulu hars ile Batı medeniyetinden teknoloji ve bilimin bileşimi, modernleşme sürecinde öngörülen tek ve en uzun ömürlü tez oldu. 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı sarayında modernleşmenin bir yüzü, Batı tarzında resme karşı duyulan ilginin bir yansıması olarak Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyit (Seyit Ali Paşa?) Halil Paşa gibi rütbelilerin Fransa'da resim eğitimine gönderilmeleridir. Bu ressamlar minyatürden Batı tarzında resme geçişi sağladılar. Aldıkları eğitim ve icra ettikleri eserlerin özelliği, Rönesans'ta görülen üslubu uygulamış olmalarıdır. Ortaçağ skolastisizminden Rönesans'ta hümanist felsefeye geçişin anlamı öznel bireyciliğin, akılcılığın, nesnel ve bilimsel gerçekçiliğin başlamasıydı. Giotta'dan Picasso'ya kadar Avrupalı sanatçı doğayı ve insanı bilimsel ve ruhsal alanlarda incelemeye alırken, değişen üslup özellikleri zihniyet dönüşümlerini yansıttı. Minyatür resminin temsil ettiği zihniyet sureti, yani temsiliyeti günah sayan, dünyevi varlıkların tasvirine şerh koyan, bireyi tümüyle yadsıyan bir sistemdi. Dolayısıyla ilk kuşak gerçekçi figür ve manzara ressamları Türk sanatında ilk modernleşme hareketini temsil ederler. İcraatlarına rağmen, bu kişilerin modern bir zihniyete sahip oldukları veya bir toplumsal dönüşümü simgeledikleri söylenemez.

Kaplumbağa'nın önemi
Bizim kültür sanat tarihimizde "modern", modernleşme=Batılılaşma formül olarak Batı'nın estetik kalıplarının kopyalanması anlamına gelir. Bu durumu kaçınılmaz olarak kabul etmemiz gerekirse, Osman Hamdi'nin "Kaplumbağa Terbiyecisi"nin sanat tarihimizde çok önemli ve temel bir dönüşüm noktasında durduğunu da fark ederiz. Hamdi Bey'in plastik bütünlüğü ile en başarılı resimlerinden biri olan bu tablo, aynı zamanda temsil ettiği Hümanist değerleri, bireye ve bireyciliğe verdiği önemi ve titiz bir gözlemciliği gösteren vurgularla büyük değer taşır. Durum böyleyken İstanbul Modern'in bu resmi sahiplenmek istemesi Hasan Bülent Kahraman'ın işaret ettiği gibi "modern" sanatı nereden başlatmayı düşündükleri sorusunu tekrar ortaya getiriyor.

Batı'da "modern" ve "modernizm" kavramları tartışıldı ve tartışılıyor. Eleştiri alanında geniş çapta kabul gören bir tanımı Clement Greenberg'in yaptığını biliyoruz. Greenberg'e göre modernizm, Kant'ın felsefesinin temeli olan "öz eleştirinin yoğunlaşması, kızışmasıdır". Modernizmin özünde, sanatın kendisini kendi yöntemleriyle eleştirmek ve sorgulamak vardır. Amaç sanatı ya da felsefeyi yok etmek değil, en güvenilir ve en öz noktasına ulaştırmaktır. (Clement Greenberg, "Modern Painting"; Thierry de Duve, Kant after Duchamp) Bu tanımda modern sanat mimesis yani temsiliyetten uzaklaşır, "modern", sanatın kendi parametrelerini kendi dilini kullanarak irdelediği, sorguladığı anda başlar.

Türkiye'de modern sanat müzesine Kantçı bir yaklaşım uygulanabilir mi? Öneriler arasında İstanbul Modern'in 1950'lerden itibaren bir koleksiyon oluşturması var. İstanbul'daki Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonunun bu tarihe kadar oldukça zengin olması öneriye belki bir neden olabilir. Meseleye yine zihniyet açısından bakmakta yarar var. Batı'da modern tanımı ne olursa olsun Türkiye, Batı modelini toplumsal düzeyde gerçekleştiremedi. Ayrıca, Türk toplumunun tarihi ve halen dönüşüm sürecinde olan geleneksel değerlerin dini ve töresel kaynakları çok farklıdır. Bütün bunlarla birlikte yaşamakta olduğumuz postmodern sonrası bilinç artık tek bir modernleşme modelinin geçerli olmadığını bize gösterdi ve "özgünlük" meselesini de geride bıraktı. Fakat bizim kültür tarihimizde "özgünlük" çok önemli bir meseledir. Türkiye'de özgünlük meselesi "millileşme" hareketi ile yavaş yavaş tartışmalara girdi. 1930 ve 40'lı yıllarda "yerellik", "yöresellik" temaları içinde genişleyerek 1960'lara kadar "köy" ve "köylü" tiplemeleri, kilim ve halı motifleri, hat sanatından kopyalamalar, soyutlamalar ve minyatür taklitleri şeklinde yayıldı. Turgut Zaim'in minyatürü tuval üzerine yağlı boya uygulamasından Nurullah Berk ve Sabri Berkel'in kübist resimlerindeki Türk ve köylü imajlarına, Bedri Rahmi'nin kilim halı motiflerine, 1941'de kurulan Yeniler Grubu'nun "toplumsal gerçekçilik" ideolojisi içinde, Abidin Dino'nun dediği gibi, Türk resmine sağlam temeli "halk sınıfından ve halk realitesinden doğrudan doğruya almaya çalışmak" (Şevket Rado ile söyleşi, Akşam 27 Ocak 1941) adına yapılan köylü resimleri, ki bunların uzantıları 1970'lerde Neşet Günal ve atölyesine kadar gelir. Bu denemelerin tümünde modern zihniyetin hangi yönüyle var olduğu araştırmaya değer. Konu üzerinden, motif üzerinden giderek ya vasat bir gerçekçilikle sonuçlandı ya da Batı kopyası Kübist, Konstruktivist kalıplara yerel motiflerin uygulanmasına gidildi.

Batıya rağmen
Bu sancılı dönemde sanatçılar iki ayrı cephede mücadele verdiler. Bir yanda Batı'ya rağmen "kendimize bakalım" dediler, öbür yanda Batı üsluplarını, örneğin Kübizm ve soyutlama yöntemlerini irdelemeye çalıştılar. Önemli olan "kendimiz gibi olalım" düşüncesini ruhsal bir ihtiyaç olarak ifadelendirmiş olmalarıydı. Bu, 1960'lardan itibaren kendini göstermeye başlayan rahatlamaya zemin hazırladı. Türk sanatında "modern" bu anlamda başlar; yani sanatçının kendi bireysel ifade tarzını bulmaya başladığı, kalıplara ve akademizme bağımlı kalmadığı bir sürecin başlangıcı olarak. Bireyin birey olarak kişisel fantazilerini ortaya koymaktan korkmadığı bir varoluş durumu. Bu ortamı hazırlayan faktörler arasında, 1950'den sonra sınırlı bir demokrasinin çok partili dönemi getirmesi, ll. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa sanatında ve özellikle Almanya'da etkin olan romantik ifadecilik, Türkiye'de yankılanan 1968 öğrenci hareketleri de 1970'lerde varlık gösteren genç sanatçıları ve onları yetiştiren ressamları destekliyordu. Bu etkileşimi oluşturan organik bağlardan başlamalı İstanbul Modern.

Berkel, Berk, Koman, Müridoğlu, İzer, Orhon, Berger, Zeid gibi sanatçılar Kantçı çizgide Greenberg'in modern resim ve heykel tanımına yakındılar, en azından bu tanımlamanın farkındaydılar. Cihat Burak, Nuri İyem, Akyavaş gibiler öncelikle yerellik konusunu vurguladılar. Buralardan geçen modernizasyon süreci, Adnan Çoker'in müzikli gösterisi ve soyut dışavurumcu deneyleri, Bedri Rahmi'nin özentisiz kişisel ifadeleri, Devrim Erbil'in soyutlanmış minyatürist deneyleri, Ömer Uluç'un soyut renk formları ile 1980'lerde bireysel ifade gücünün patlamasına yol açtı. Altan Gürman, Füsun Onur ve fantezilerinde yakınlaşan ifadeci gençler - Aksoy, Güleryüz, Komet, Uygur, U. Varlık, İslimyeli ve diğerleri. Toplumumuzu yüzyıllar boyunca gelenek, görenek, dini ve siyasi baskıların denetlediği düşünülürse, Türk kültüründe bireysel fantezilerin ve ifade gücünün modern zihniyet yolunda çok önemli adımlardan biri olduğu kuşkusuz. Kanımca Türk usulü modernizmin belirginleştiği noktalar buralarda aranmalı. 1980'lerde varlık gösteren kavramsal sanatçılar ve 90'larda açılım kazanan postmodern yaklaşımlarla Türkiye'de sanat, Batı'nın kendi yazdığı sanat tarihini tanımlayan tek merkezli formalist tezleri reddederek, sosyal ve kültürel "farklılığı" konu ve içerik düzeyinde önemsemesi ile, çağdaş dünya sanatının içinde yerini alma şansını kazandı.
Radikal - İpek Duben

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz