reklam

Haberler
Mart 2005

Türk Çağdaş Sanatına Bir Bakış

Türkiye’de özellikle İstanbul merkezli küresel bir dönüşüm (buna "dünyasal kültür" adını veriyorum) gerçek anlamda 1990'lı yıllarda başladı. 1987’de yapılan İstanbul Bienali daha hala yerel bir organizasyon ve sergilenen eserlerde de yerel motiflerin varolduğu bir oluşumdu. Zaten adı henüz “Bienal” olarak konmamıştı. 1990’lı yıllarda telekomünikasyon olanakları, özel radyolar ve televizyonların devreye girmesiyle “dünyaya açılan” yeni bir İstanbul ve Türkiye görüntüsü verilmeye başlandı. İstanbul, Ortadoğu, o zamanki SSCB ve Balkanlarda bir telekomünikasyon merkezi haline geldi; örneğin komşu ülkelerde birçok insan Türk özel televizyonlarında yayınlanan filmleri izlemek için uydu antenler kullanmaya başladılar, Balkanlarda, Türk özel televizyonlardaki Türkçe yayınlanan çizgi filmler sayesinde bu ülkelerde yaşayan çocuklar Türkçe anlamaya başladı. Bu yıllarda Fransız filozof Foucault’nun önce “Cinselliğin Tarihi” ve “Söylemin Düzeni” adlı kitapları, sonraları da kitaplarının hemen hemen tümü çevrildi; Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin “Kapitalizm ve Şizofreni” adlı çalışmalarının bazı bölümleri, Deleuze ve Claire Parnet’nin “Diyaloglar” adlı kitabı ve Guattari’nin “Üç Ekoloji”si çevrildi. Ayrıca, 1990’ların başında Jean-François Lyotard’ın “Postmodern Durum” kitapları çevrildi ve tartışılmaya başlandı.

Türk sanatçıları anılan dönemde bu yaklaşımlarla dünyaya açılan büyük bir zihniyet değişikliği yaşamaya başladılar. Bu değişim kendini, sadece malzemelerdeki değişim olarak değil, düşünce yapılarının da “dünyasallaşmasıyla” gösterdi. Bu sıralarda İkinci Cumhuriyet ve demokrasi ve de Cumhuriyetçilik ve demokratlık tartışmaları gündeme geldi. Sivil toplum kurumları ağırlığını göstermeye başladı. Plastik Sanatlar Derneği tarafından, yeni bir sivil toplum oluşumu içinde sosyal teorilerin konuşulduğu paneller düzenlendi. Sözkonusu ivme içinde Türkiye’de yaşayan sanatçıların özellikle genç nesil denilebilecek, o zamanlarda 30’lu yaşlarda olan kesiminde, bu değişim dikkat çekici bir görünüm kazandı. Bugünün çağdaş veya güncel sanatını hazırlayan iç dinamik işte bu çizgide gelişti.

Almatı’da düzenlenen “Türkiye’de Çağdaş Sanata Bir Bakış” konulu sergiyle Türkiye’de güncel sanatın günümüze dair bir kesitini sunuluyor. Sergide yer alan sanatçılar, sadece İstanbul’daki en saygın mekanlarda değil, dünyanın çeşitli yerlerinde katıldıkları sergilerle de Türkiye’deki sanat ortamını en iyi şekilde temsil edenler arasından seçildi. Bu sanatçılar aynı zamanda, Türkiye’de izlenen ivmenin de bir parçasını oluşturuyorşar. Her ne kadar sözkonusu sanatçılar ve eserleri, Türkiye’deki çağdaş sanatın tamamını bir bütün halinde temsil etmese de,- ki zaten bu hiç bir zaman mümkün olmayacaktır- Türk sanat sahnesinde yer alan sanatçıların en ilgi çekici olanlarından bir görüntüyü izleyiciye vermek serginin amaçlarından birisi. Sanatçılar, sergide de görülebileceği gibi her türlü malzemeyi yan yana kullanmakta ve bunlar arasında bir hiyerarşiyi kabul ediyorlar. Bir zamanlar çok tartışılan, “pentür öldü ve artık yeni teknolojilerle sanat yapılmaktadır!” şeklinde öne çıkan yaklaşımın ne kadar modernist ve pozitivist olduğunun da farkında olarak, işlerini yan yana sergiliyor.

Buradaki yaklaşımlarla sergi, özellikle, sanatçıların refleksif, yani el becerisinden çok düşünceyi önemseyen bakışlarına yer vermek ve de kavramsal bakışı malzemeyle yoğurarak çalıştıklarını göstermek amacını taşıyor. Bir yandan sanat tarihine göndermeler yapmak, diğer taraftan sanat tarihine bakarak ondan uzaklaşmak sanatçıların yaklaşımları arasında. Sözkonusu yaklaşım, 20. yüzyıldan beri gelişen sanatsal çizgilerin çoğunu bir arada taşıyarak bu çizgilerden ortaya yeni bir diyagram çıkarıyor. Bu sergi, sanatçıların birbirlerine olan yakınlıkları kadar ayrılıklarını da vurgulayarak, sanattaki heterojenliği ve yan yana varolan farkları göstermeyi de amaçlamakta ve arzulamaktadır. Bu bakımdan sergide pentürden desene, desenden fotoğrafa ve videoya olduğu kadar, temellük edilmelerle çalışan yeniden üretimlere de yer veriliyor

Seza Paker, çalışmalarında sırdaş olanla sanat tarihinin gizli ve neredeyse zor görünen çizgilerini birleştirerek, video, desen, fotoğraf ve enstalasyonlarla çalışmakta; bellek ve günümüzdeki durum arasındaki ilişkileri, kimi zaman sosyal olanla kimi zaman ise sanat tarihine bağlı olarak sorunsallaştırıyor.

Yusuf Taktak, pentür geleneğinden yola çıkarak geometrik formları bir tür yeni yazıyla birleştiren, mekana yayılan ve bazen de pentürlerden enstalasyonlar kuran bir sanatçı.

Elif Çelebi, video, fotoğraf ve desenleriyle enstalasyon yapmakta ve daha çok, insanın hayvanla olan ilişkisini ele almaktadır.

Tayfun Erdoğmuş ise kağıt malzemeyi elle yoğurarak bundan yeni resimler ortaya çıkarmakta ve bu resimleri de yeni çalışmalarıyla yan yana getiriyor.

Serkan Özkaya temellük edilen malzemelerle çalışıyor ve yazının sanatlardaki yerini sorgularken var olan form ve yazıları yeniden üreterek yeni ortak üretimler gerçekleştiriyor. Radikal gazetesini yeniden üzerinden çizerek üreten ve bunu bir günlüğüne baskıya sokan çalışması gibi, bir kitabı da aynı şekilde temellük etmektedir.

Selim Birsel hem enstalasyonlar, desenler hem de fotoğraflarıyla çağdaş sanat tarihini sosyal olgularla birleştirerek çalışan bir sanatçı; aynı şekilde Extramücadele de yine bu tür bir yaklaşımla desenlerini bilgisayar teknolojisiyle birleştirerek kullanmakta.

Mürüvvet Türkyılmaz ise mekanda çizgileriyle çalışarak sanatını üretiyor; sanat tarihinde çizginin boya karşısındaki yeri ile ilgili tartışmaları göz önüne alan sanatçı, çizgiye dayanarak ve onu öne çıkararak çalışmalarını sürdürüyor.
Arkitera

Arşiv

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz